Abdullah Avcı: Önemli olan doğru izler bırakabilmektir
Başakşehir Futbol Kulübü Teknik Direktörü Abdullah Avcı, Stadyum Dergisi'ne verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Süper Lig’in namağlup takımı Başakşehir Futbol Kulübü Teknik Direktörü Abdullah Avcı, İstanbulspor’da başlayan başarılı kariyerini, Milli Takım ve 2,5 yılda oluşturduğu ayakları yere sağlam basan bir takımla daha da devam ettiriyor. Başakşehir Stadyumu’ndan içeri girdiğinizde aslında Dünya standartlarını yakalamış bir kulüpten içerigirdiğinizi hissediyorsunuz. Türkiye’de uzantısı ilk ve tek “futbol kulübü” olan Başakşehir Futbol Kulübü, başarılı teknik adam Abdullah Avcı’nın Alman modeliyle hedeflediği akademiyi hayata geçirmesiyle büyük bir ivme kaydedeceğinin sinyallerini veriyor.
- Hocam Rizelisiniz ama Kasımpaşa'da geçmiş çocukluk ve gençlik yıllarınız. Biraz o yıllardan bahsetsek, futbolla ilk buluşmanız..?
-Klasik mahalle kültürü. Kasımpaşa’da arsalar, mezarlıkların arası ve o zaman iki tane futbol sahası vardı... Kasımpaşa ve Kulaksız Okspor (şu an okçulukla devam ediyor) ve Okmeydanı’ndan aşağıya indiğinizde Halıcıoğlu’na Fetih sahası vardı. Biz oralarda nöbetçi futbolcu gibiydik.Şöyle bir kültür vardı o zamanlar, her mahallede her ağaçta bir tahta vardı. Her mahallenin bir takımı vardı kendi gençlerinden oluşan. Her hafta sonu da bizim o sahaları kiralayarak, mahallenin ağabeyleri bizi yönlendirerek, takımlar oluşturarak, kurarak o takımlar içinde oynamaya başladığımda herkes şunu söylemeye başladı; “İyi futbolcu olacak, bunun üzerine düşelim!”. Biraz önce sizin bahsettiğiniz şöyle bir şey vardı; yaş lise çağı. Oynuyoruz ama biri tutsun, bir yere götürsün, yönlendirsin böyle şeyler yok. O zamanlar semtimizin ağabeyi Büyük HalukGalatasaray altyapısından yetişmiş, o dönem Vefa’da oynuyordu.Bir gün haber gönderdiler, Vefa altyapıya yatırım yapıyor, Metin Türel’de alt yapı teknik sorumlusu, rahmetli Halit Bıçakçı İzmir bölgesi, çok kaliteli bir antrenördü. Hatta ondan gördüklerimi daha sonra UEFA kitaplarında gördüm. Vefa Genç Takım antrenmanlarına götürdüler beni. İlk çıktığım antrenmanda“Hemen bunun lisansını çıkartıyorsunuz” dediler. Daha lisansım çıkmadan genç Milli takım kampına gitmiştim. Biz oradan lisanslı bir futbolcu olarakVefa Genç Takıma adım attık. Üçüncü yılın sonunda genç takımda, Türkiye Gençler Ligi Gol Kralı oldum 32 golle. O zaman amatör takımlar vardı... Orayı hiç oynamadan, direk profesyonel kadroya Candemir Hoca aldılar. İlk çıktığım müsabakada da gol attım. O süreç, öyle adım adım başladı.
Rizespor’u tercihim bence yanlıştı!
- Fatih Karagümrük'te başlayan ve İstanbulspor'da sona eren bir futbol hayatı. Ama biz sizi hep İstanbulspor formasıyla hatırlıyoruz. Peki futbolcu iken ne zaman karar verdiniz teknik direktör olmaya. Bunun için kendinizi nasıl hazırlamaya başladınız? Ve bu yola çıkmak isteyenlere öğütleriniz nedir.?
- Benim futbolculuk yaşamımın büyük bir bölümü ağırlıklı 2. Lig’de geçti. Bahsettiğim, 1986 yılında Karagümrük’te yetişip, A Takımda oynayıp sonra büyük bir sakatlık yaşadıktan sonra tekrar Karagümrük’e transfer... Karagümrük’ün de Süper Lig’den düştüğü seneydi. 2, Lig’de iki yıl oynayıp özellikle de çok verimli olup, Süper Lig’in aranan oyuncusu oldum. O zaman Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi kulüpler beni isterken, ben kendimi bir anda siyasi nedenlerle Rizespor’da buldum, Rizeli olmamdan dolayı (gülüyor). Ondan sonraki süreç şöyle seyretti... Doğru zamanda doğru kararlar vermek gerekiyor bazı zamanlarda. Bu antrenör için de, futbolcu için de geçerli.Doğru zamanda doğru takımı bulman gerekiyor. Benim için Rizespor’u tercihim bence yanlıştı. Çünkü önemli tecrübeler kazandık ama böyle bir şansayağına kadar gelmişken, bir Anadolu takımını tercih etmemiz, bence daha sonra futbolculuk yaşantımda aşağıya doğru seyretmemi sağladı. 2. Ligin aranan, her yıl ortalama 15 gol atan, bulunduğu takımlarda oynamış takım kaptanlığı yapmış biri olarak... Ama biraz önce de dediğim gibi İstanbulspor’da (özellikle daha çok kurumsal, şirket, hedefleri olan Emin Cankurtar Bey zamanında) çok iyi bir yönetim kuruluyla beraber 2. Lig’de çok gol atmama rağmen, 1 yıl sonra 3. Lig’i tercih ettim. Elit imkanlarından dolayı İstanbulspor’un camiasının bana sunduğu.
İstanbulspor’da, 1 yıl şampiyonluk, 4 yıl takım kaptanlığı 3. Ligde 2 lig şampiyonluğu yaşadım ve lige çıktık. Lige çıktıktan sonra süreçte 1-2 tane sağda solda oynadıktan sonra İstanbulspor’da camiasında bıraktığım izlerden dolayı, bugün de aktif olarak çalışan Ziya Doğan (ben o dönem takım kaptanıydım, o da yardımcı antrenördü) beni antrenörlüğe yönelmemi şöyle sağladı “Ne düşünüyorsun futbolu bıraktığın zaman?”dedi. “Bu kolay bir şekilde yönetilmesi gereken bir şey değil. Ben bunun dışında kalmak istiyorum”dedim. “Hayır senin antrenörlük mesleğine başlaman lazım. Ben teknik direktör olduğum gün seninle çalışmak istiyorum” dedi.1999 yılında beni Türkiye Futbol Federasyonu’na açtığı kursa yolladı. 30 günlük A Lisans kursundan sonra 31. gün, 1999 yılında İstanbulspor’da Ziya hocanın yardımcı antrenörlüğüne başladım. Yani beni bu yola iten Ziya hocadır. Bu süreç zarfında, 15-20 seneye yakın olan takımlarda saygı gören, takım kaptanlığı yapan, yöneten ve bütün antrenörler tarafından da değer görülen bir kişiydim. İkinci yılımda Metin Türel’le çalıştım yardımcı olarak, üçüncü senesinde Aykut Kocaman’la çalıştım. Sonrasında İstanbulspor’un değişen imkanlarından dolayı, İstanbulspor alt yapısında teknik sorumlu ve Paf Takımı’nı çalıştırdım. Bana mesleki anlamda alt yapılarda çalışmak bugün geldiğim noktada çok önemli katkı sağlamıştır.Kendi başımakarar vermeyi, yönetilmeyi değil yönetmeyi öğrendim.Sahanın içinde ve dışında yanlışı, doğruyu görmemi sağladı. Özellikle İstanbulspor’dan ayrıldıktan sonra Galatasaray Alt Yapısı daha geniş bir havuza hakim olmak, onun hemen arkasından 2004 senesinde Genç Milli Takımlar Türkiye’deki bütün oyuncu havuzuna sahip olmak ve bugün halen o havuzu kullanıyorum. 1980- 1990 doğumlu yılına kadar yerli oyunculara sahibim. Ve Almanya’daki gurbetçi oyuncular da bunların içinde... Bu bana çok güzel avantajlar sağladı.11 yıl evveline dayanır, Avrupa Şampiyonluğunu Milli Takımlarda yaşamamız, benim herkes tarafından “Aaa, bu takımı Abdullah Avcı çalıştırıyormuş” demeleri benim antrenörlüğüme geçişimde önemli katkı sağlamıştır. Aynı sene Güney Amerika’da Dünya dördüncülüğü var. Sonrasında da yeni bir antrenör çıkar da herkes talep eder ya, ben Genç Milli Takım’dan çıkmış, herkes tarafından talep edilmeye başlanan ama biraz önce dediğim gibi futbolcuyken verdiği kararı, bir tecrübe kazanarak doğru bir şekilde karar vermem gerekiyordu. Çünkü bizim meslek öğüten bir meslekti. 6 tane süper lig takımı isterken, ben 2. Ligde İstanbul Büyükşehir Belediyesi takımını seçtim. Neden seçtim bunu? Süper lige gidip, 2-3 maç kaybettiğimde yapamadım. Genç takım hocası, alt yapı hocası diyecekler diye bana zaman ve sabır vermek isteyen, bana doğru resim çizen örneğin, Göksel Gümüşdağ“Çıksan da, düşsen de biz seninle 2 yıl beraberiz”dediğinde, benim CV’imde Avrupa Şampiyonluğu , Dünya dördüncülüğü vardı, Süper Ligde yardımcılık vardı, 2. Ligde de şampiyonluk yaşamak CV’imde bir artıydı. Allah da bana 2006 yılında 2. Lig şampiyonluğu nasip edip, sonrasında da 6 yıl bir takımda yani inişlerin de çıkışların da olduğu, tamamen yukarı doğru değil ama sezonların içinde iniş çıkışların olduğu dönemler yaşadık. Bir tanesi şöyle bir hikayedir.Çıktık, her şey çok güzel... İlk senemiz çok rahat geçti, ne dibe vurduk, ne yukarı çıktık, öyle bir beklenti yok! Ama üçüncü senemizde (takımda üçüncü senem, Süper Lig’de 2. senemdi) aşağıya doğru seyretmeye başlamıştık. Başkana dedim ki, “. İstersen takım değişime gitsin”. “Sen bunu oyuncu grubuna söyledin mi?” dedi. Burada başkanla yönetme modelinden bahsedeceğim. “Hayır, söylemedim, direk seninle paylaşmaya geldim” dedim.Gittik kulübe, futbolcularla bir toplantı yaptık. “Hocayla çıktık, düşeriz, hocayla tekrar çıkarız. İşinizi yapın siz” dedi. Ogün tekrar mesleki anlamda çıkışımız başladı. Sonrasında da A Takım Teknik Direktörlüğü... Allah herkese nasip etmez, bize de nasip etti. Başarı, başarısızlık tartışılır, bunun bir sürü kriterleri var. Ama uluslararası seviye sahanın içi, özellikle sahanın dışı o koltukta oturuyorsan, nasıl olması gerektiğini öğretti. O tecrübeleri, bugün geldiğim noktada, bu kulüpte herhalde yanlış hatırlamıyorsam şu ana kadar 315 resmi müsabakaya çıkan, son 11 senenin 8,5 yılını aynı kulüpte geçiren bir teknik direktörüm.
- 2004 yılında Galatasaray altyapısında görev yaptınız, PAF Takım'ı hocasıydınız. Bu dönemde Arda Turan, Aydın Yılmaz, Uğur Uçar, Ferhat Öztorun gibi günümüzün önemli isimlerini futbolumuza kazandırdınız. O yıl o gençlerle de Türkiye şampiyonu oldunuz. Biraz o isimlerin gelişimini ve Türkiye'de "Altyapıdan futbolcu çıkmaz" kavramını değerlendirir misiniz?
-Diğer hocalara haksızlık etmeyelim, alt yapılarda bir takım hocalarımızın hepsinin onlara bir dokunuşları var. ama bizimle beraber biraz ön plana çıkmalarından dolayı Abdullah Avcı yetiştirmiş gibi oluyor. Biz dokunduk ama başka dokunan hocalar da var, onların da emeklerine saygısızlık yapmayalım.
Genç oyunculara dokunacaksak önce eğitimden başlayacağız!
- Yeni hocalara mesaj vermemiz adına çünkü şu an çok zorlanıyoruz futbolda yeni yıldızlar yetiştirirken... Siz bir çok yıldız yetiştirmiş bir hocasınız? Neler yaptınız? O çocukları nasıl motive ettiniz? Yani yetiştirdiğiniz futbolcularla siz de çıkış yaptınız? Sizden sonra antrenör de büyümüyor, yıldız da çıkmıyor...
- Evet, beraber büyüdük...2004 Galatasaray alt yapısı, İstanbulspor altyapısı sonra Genç Milli Takımlar, ondan sonraki süre. A Milli Takım... Oyuncuların bir bölümünü burada da kullandık, A Milli Takımda da beraber çalışma fırsatımız oldu. Avrupa’yagidenler oldu... Bugün büyük oyuncu olamayıp (Avrupa Şampiyonu olan takımın hepsi büyük oyuncu olacak değil) bazısı 1. Lig oyuncusu oluyor, bazısı 2. Lig, bazısı da aşağıya doğru seyrediyor. Ama onların bir çoğunu akademisyen kariyerlerini tamamlaması için üniversiteye yönlendirdim. Şu anda üniversiteyi bitirenler var, benim yanımda bir tanesi şu anda analizci olarak çalışıyor. U17 Avrupa Şampiyonu olan takımda yer alıyordu, üniversiteyi bitirtirdik ona çünkü futbolculuğu aşağıya doğru seyrediyordu.Avrupa şampiyonu olduğumuz anda da şöyle bir avantajları vardı, yetenek sınavına girmeden, üniversite sınavına küçük puanla girip, akademide antrenörlük bölümünü bitirdiler. Bence şu; futbol dünyadaki gibi devamlı değişiyor, gelişiyor ve dönüşüyor. Futbol artık topu ortaya attığımız, herkesin hadi oynuyoruz bir oyundan dışarı çıkmıştır. İçinde bir sürü detay da var. Bugün biz bunu yönetiyoruz! Nasıl yönetiyoruz bunu? Liderlik şöyle bir şey oldu artık... Bir şirketin CEO’su gibisin aslında. Büyük bir çember düşünün eskiden lider bu çemberin ortasındaydı. Şimdi lider bu çemberin dışında. Benim altımda şu anda 9 kişilik bir ekip var. Herkesin görev tanımları var, herkesin görev alanları var. Ben bunları yönetiyorum. Bunun içinde iletişim var. en büyüğü o! Medyayla iletişim var, oyuncuyla iletişim var, analiz var, teknik var, taktik var. yani her şey var içinde. Ve ben bunu, bütün grubu aynı şekilde yönetmeye çalışıyorum. Bugün futbolun gittiği nokta bu! Özellikle o dönem dokunduğum oyuncular, bunun cevabını aslında bana veriler verdi. 2005 yılında bu çocuklarla ben Avrupa şampiyonluğuna oynarken, Almanya’dan bir oyuncunun ailesi beni aradı; “Hocam sana teşekkür ederiz” dedi. “Neden” dedim, “Buçocuklar Milli Takıma gelmek istemiyorlardı ama sen geldikten sonra gelmek istiyorlar. Verdiğin sevgiden, saygıdan ve iletişimden dolayı teşekkür ederiz”dedi.Biz saygıyı, sevgiyi, iletişimi kurduk, kendi prensibimizi uyguladık. Oyuncu sana inandığı zaman, sevdiği zaman, iletişim olduğu zaman hem duygusunu koyuyor, hem de senin koyduğun prensipleri uygulayabiliyor. Ama bugün dönüp, geçmişe baktığımda o günkü antrenörlüğümü beğenmiyorum. Çünkü antrenörlük böyle bir şey. Değişimi geliştirmen lazım! Dönüşüme ayak uydurman lazım. Onlar hepsi benim için cebime koyduğum artılar. Önemli tecrübeler ve bunlarıgeliştiriyorum.Bugün eğer o genç oyunculara dokunacaksak, ki bununla ilgili projelerimiz var, bunun başlığı eğitim! Yani okul eğitimi olmadan, kişilik eğitimi olmadan, beslenmeyi bilmedenolmaz. Onun için biz bu yatırımı genç oyuncularımıza yapmamız gerekiyor.
Elit spor okullarının kurulması gerekli
- Hocam, futbola başlama yaşı, Milli Eğitim müfredatı bu konudaki önerileriniz nelerdir?
- Önerilerimi ben 2011 A Milli Takımda hoca olduğumda 2 yıl bu projelerle uğraştım. Bununla ilgili çalışmalar yaptım. En canlı örnek 3,5 milyon Türk’ün yaşadığı, Bundesliga’da birçok Türk oyuncunun yer aldığı, özellikle bizim ülkemize, Süper Lig, PTT Lig gibi ligin yüzde 25’ini Almanya’dan gelen gurbetçiler oluşturuyor. Yani Türkiye’de yüzde 55’ini yabancılar, yüzde 25’ni Almanya’dan gelen gurbetçiler, yüzde 25’ini de ülkemizdeki futbolcular oluşturuyor. Bu çok acı bir şey! Şimdi Almanya ne yapmış? 70-80 milyon nüfus... Biz de 70-80milyonuz...Alman Milli Takımı’nda 2 tane Türk futbolcu var. Mesut veİlkay... En yeteneklileri Mesut ve İlkay...Ne yapmışlar? Önce okul eğitimini çözmüşleri Milli Eğitim ve Gençlik ve Spor Bakanlığının ortak projesi kulüplerle koordine olmuşlar. Ben de bunu yapmak istedim.İlk önce okul eğitimi! Pilot okullar yapalım, elit spor okulları... İstanbul bunun merkezi. Trabzon’da, Rize’de İç Anadolu’da oyuncu kulübüyle okul arası çok çabuk gidebilir. Ama İstanbul’da problem var! ben bunu Galatasaray Alt Yapısı’nda yaşadım. ÇocukŞehrimin’de okuyor, Ümraniye’de oturuyor, Florya’da antrenman yapacak. Sen buna ne yapacaksın? Nasıl geliştireceksin, nasıl antrenman prensiplerineoturtacaksın, nasıl besleyeceksin, okul eğitimini nasıl alacak? Elit spor okullarının yapılması, kulüplerle antrenman saatlerinin aynı zamanda entegre olması, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın da buna desteği. Nasıl desteği? Yıldızsporcu yetiştirirsen, o okula destek, yıldız sporcu yetiştirirsen o kulübe destek ama bunu denetleyecek bir firma lazım. O firmayı ben Türkiye’ye de getirdim o dönemde... Sporda verimliliktir bu! Milli Takıma oyuncular nereden geliyor? Kulüplerden... Yani be oyuncuyu yetiştirmiyorum aslında kulübün yetiştirmesi gerekiyor. Genç Milli takımda da böyledir, A Milli takımda da böyledir. Oyuncu 25 gün boyunca nerede? Kulüpte... Kulübe standart getirmemiz gerekiyor. Peki nasıl getireceğiz? Firma tarafından denetlenecek. Okul eğitim yani dersi, kişilik eğitimi yani spor psikoloğu tarafından, ailenin sosyo- ekonomik yapısı, spor diyetisyeninin zamanında beslenmesini bilmesine yatırım yapmak, onlardan sonra en önemlisi antrenör eğitimini güncellemek.Yani eğitimciyi hem eğiteceksin hem de güncelleyeceksin. Ve bunu denetleyeceksin. Ben bunu yaşadım. Bursasporlu Enes, “Bu oyuncu olmayacaksa, bunda bir şey bulalım” dedim. Bu oyuncuyu biz kendi içimizde kullanmadık, Manchaster City aldı, yatırım yaptı şimdi Hollanda’ya yolladı oynatıyor, geliştiriyor.
- Yanlış hatırlamıyorsam, Manchaster City Enes’i Holanda’ya yollarken bunu oynatacaksın dedi.
- Tabii... Ben de bugün yollarken, örneğin 7-8 tane oyuncum var kirlaık, maç sınırlaması koyuyorum. 34 maçı 25’inde oynasın. Çünkü kulüpler hedeften kopunca, kiralık futbolcu diyor oynatmıyor. Bizim konu başlığımız eğitim, eğitim içinde okul, okulun içinde kişilik (kulüpte),yabancı dil eğitimi, beslenmesini iyi bilen, antrenörün devamlı denetlenmesi... şöyle yapalım dedik, Süper Lig ve PTT Ligini 36 kulüpten başlayalım (yukarıdan başlayalım, aşağıya doğru inelim), bunları eğitim anlamında denetlemek... Antrenör doğru antrenman yapıyor mu ben bilmiyorum!Firma denetleyecek... Kriterleri denetleyecek ve alt liglerin organizasyonunu doğru yapması gerekiyor. Bunu yapması gereken yer, futbol federasyonudur. Futbol federasyonunun 2 tane görevi vardır, hem altında hem tepesinde... 1 antrenör eğitimi, 2 alt liglerin organizasyonu... Peki, alt liglerin organizasyonu nedir?Rekabet ortamının olduğu liglerin oluşması lazım. Geçenlerde, televizyonda Fenerbahçe TV’de, Fenerbahçe U16’yla, örnek olarak Beylerbeyi U16 oynuyor. Oyuncu çıkmaz! Onlar aynı ligde oynamayacaklar. Maç 4. dakikada 4-0, maç bitti 8-0... Çekmece maçı 25-0 bitti! Şimdi sen bu oyuncuyu alacaksın “Gel 3 gün sonra U17’de Fransa’ya karşı oyna” diyeceksin. Oynayamaz! Hem o rekabeti oluşturacaksın... Şu an rezil vaziyette... Bunu çok net söylüyorumhatta TV’de de söylüyorum, içimi yakan, canımı yakan bir durumdur bu! Ben Antalya’da Milli Takım hocasıyken, uluslararası turnuva düzenledim. Bunu geleneksel hale getirdim. ManchasterUnited’le Antalya oynadı. Bak, Antalya’yla Akseki oynamadı! Bunu Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, Bursa neyse kriterlere uygun karşılaşmalar yapacaksın. 4 kere oynasınlar... Eskiden Milli Takıma çağırıldığımız zaman Bulgaristan, Romanya gibi takımlarla oynuyorduk. Şimdi İngiltere, Brezilya, Fransa, Almanya hepsiyle oynuyoruz. Hepsiyle yarışabilmekiçin alt liglerin düzgün olması ve denetlenmesi lazım futbol federasyonu tarafından. Ben bütün derdim bu! Bunları sürekli konuşuyorum, bunları da inşallah burada uygulamaya çalışacağım. Ama ben bunu uygularken, futbol federasyonundan beni, bu değerde bir kulüpsem eğer (küçümseme anlamında söylemiyorum) Küçükçekmece’yle oynatmasın.
- Milli takım serüveninize değinirsek, neden yürümedi. Daha uzun şans verilseydi?
- Röportajın başından bu yana Türk futbolunun alt yapısını, eğitimini, sorununu, projesini konuşuyoruz. Bugün A Milli Takım bu işin süsüdür. Sen kulüp bazında uluslararası seviyede yarışmazsan, uluslararası seviyede yarışamazsan, uluslararası seviyede turnuva takımı olmazsan Türk futbol tarihinde ne var? Abdullah Avcı mı başarısız? Hiddinkmi başarısız? Fatih Terim mi başarısız? Baktığımda bir sürü şey sayabilirim... Dünya üçüncülüğünün arkasına mı sığınacağız, 2 tane Avrupa şampiyonasına gitmenin arkasına mı sığınacağız? Bu biraz evvel söylediğimin içinde yatıyor. Dışarıyı yönetmeyi bileceksin!
- Merak ettiğim şu aslında, elbette kulüp bazında başarılı olmadan Milli takımda başarı yakalamamız söz konusu olmaz. Buna inanıyorum ama bu planlamayı yapan, organizasyonu yapan yani sistemi kuran bölüm başında size ayrılan süre az mı geldi?
- İnsana bir yatırım yapıyorsun, 5-6 hatta 7 yıl sonra karşılığını alıyorsun. Bu bir süreklilik isteyen bir şeydir. Biz her yıl turnuvaya gidip de benim zamanımda mı gidemedik? Ben turnuvayı bitirmeden ayrıldığımda, grupta dördüncüydü. Yine dördüncü olarak bitirdi. Ama medya beni yerden yere vurdu. Aynı şekilde dördüncü bitirene “sağlığınız çocuklar, teşekkür ederiz” dedi. Ben hayata hep bardağın dolu tarafından baktığım için o 22 aylık süreç, bana inanılmaz tecrübeler kazandırdı. Belki 22 ayım üzüldüğüm, kırıldığım bir sürü olay olmuştur ama ben yüz kızartacak bir suç işlemedim. Sonuç olarak aynı şeyler yaşandı ama değişen bir şey olmadı. Bugün çok rahatım, bana çok büyüm tecrübeler kazandırdı. Bundan sonra bu tarz şeylerle karşılaştığımda, davranışlarım, hayatım, tecrübelerim ona göre olacak.
Saygı görmek beni mutlu ediyor!
- 2006 yılında Başakşehir'in başına geçtiniz. 2011-2014 milli takım arası ve tekrar Başakşehir. Bir kulüpte bizim liglerimiz için çok uzun bir süre ve bugün ligin namağlup liderisiniz... Bu uzun yolculuğu sizden dinlesek... Kapıdan girerken dikkatimi çeken bir unsur var. Biliyorsunuz, birçok kulüpte spor kulübü yazar ancak Başakşehir Futbol Kulübü yazıyor. Bu çerçevede değerlendirirseniz sevinirim.
- Bizde sadece futbol branşı mevcut, diğer branşlar yok bizde... Biz sadece bir kulübün nasıl olması gerektiği, eğitimi nasıl yapması gerektiği hatta ben 2,5 yıl önce geldiğimde kısa vade, orta vade ve uzun vadede bir takım projelerden bahsettim. Hedeflerimizden bahsettik. 1999 senesinde antrenörlüğe başladığımda şunu hayal etmiştim, okulunu, eğitimini alan çocuğun yürüyerek beslenmesini ve antrenmanınıyapabileceği bir hayalim vardı.Bu Türkiye’de olabilecek bir şey değildi ama sanıyorum Allah bunu bana nasip edecek. Hatta projeyi sizle de paylaşacağım. 2006-2007 senesinde başkanımız“İstanbul’un da kullanacağı bir stada ihtiyacı var” dedi. Ben bu stadın başlangıç sürecinde de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde teknik direktördüm. Adım adım bu stat bu hale geldi. Bugün Avrupa’nın stadyumları gibi bir tesise sahibimiz. Burası benim ofisim,kapıyı açıp çıktığımda stadın içine giriyorum, asansörle2. Kattan antrenman sahasına çıkıyorum. Bunun yanında bir akademi projemiz var. Kısa vadede düşüncemiz şuydu, ayakları yere sağlam basan, bir takım oluşturmak. Bunu 2,5 senede bu takım gerçekleştirdi.İki yıldır dördüncü, Avrupa kupalarına hayatında ilk defa gidiyor ve önemli tecrübeler kazanıyor. Ligimiz başkadır, orası başkadır. Çok seviye farkı vardır. Ritmiyle, temposuyla, tekniğiyle, taktiğiyle... Bunu oturtturduk, 2,5 yıldır yarışıyoruz. Bununla beraber orta vadede akademi projemiz var. biraz evvelhayal ettiğim, Almanya’yı örnek aldığım ve anlattığım, mesleğe başladığım... 8-9 tane sahanın olduğu, kaliteli antrenör olduğu, zihinsel performans departmanı olduğu, alt yapıda da başladık spor diyetisyenin olduğu (bugün 10 yaşındaki bir çocuğun da nasıl beslenmesi gerektiğini bilmesi gerekiyor), bunun içine ikinci 4’ten başlayan okul projesi var. Yani okulda eğitimini doğru alan, yürüyerek antrenman sahasına çıkan, dikkatli beslenen ve kişilik eğitimini alan bir nesle yatırımyapacağız.Şu anda zaten bir alt yapımız var, bunu daha elit hale getireceğiz. Antrenör kalitesini arttıracağız. Belki yurt dışından bile antrenör yetiştirecek birisini getirmeyi düşünüyorum. Bunu öncelikle kendi içimizde yapacağız. Buranın nüfusu 380 bin... Bahçeşehirde buraya bağlı 500 bin! Ben nüfus dağılımını çıkarttım, 9 yaşla 19 yaş arası 62 bin tane erkek çocuk var. Bu sosyal bir proje... Hepsi futbolcu olmaz hepsi. Sahaya çekmek kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmak, içinden doğru oyuncular yakalamak ve spor kültürünü oluşturup, taraftar kültürünü oluşturmak. Bugün buraya geldiğimizde sıfır seyircimiz vardı şu anda 3500-4000’lere ulaştı.
- Hocam, hep futbolcu ve futbol konuşuyoruz... Hakem yetiştirmeyi de düşünmek gerekiyor çünkü 30 yaşından sonra hakem oluyorlar...
- Futbolun içindeki departmanlar çok genişledi artık.Antrenörü, analizcisi, performanshocası, hakemi, spor yöneticisi, direktörü var... Bunları doğru yönlendirmek, spora ve bulundukları yerlere doğru hizmetler yapmasını sağlamak gerek. Aile de gelecek buraya... Aile geldiğinde ise spor kültürü oluşacak, bununla beraber taraftar kültürü oluşacak. Örneğin Almanya’dan geçtiğimiz günlerde bir aile gelmiş, gelir gelmez stora gidip hemen formasını almış. Gelip bizden imza aldı. Şunu yakaladı, dediğim gibi Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş’ta oynamadım ben... Bunun ilk zamanlarda zorluğunu hissettim, antrenörlüğe başlarken o arkadaşlarımız, çok çabuk bizden önde başladılar. Tercih hakları onların oldu. bunu çok normal karşılıyorum çünkü onların ülkenin seviyelerinde oynadılar. Ama ben şunu yakaladım, geçmiş yıllarda Avrupa şampiyonluğu ve burada herkesten saygı görmeye başladık. Bu beni çok mutlu ediyor. Fenerbahçe stadına gidiyorum çok güzel bir saygı var, Beşiktaş stadına gidiyorum saygı var, sokakta dolaşan bir adamım ben inanılmaz saygı gösteriyorlar. Kulübe, takıma, bana gösterilen saygı beni çok mutlu ediyor. Sonuç alısın, almazsın önemli değil, önemli olan doğru mesajlar verip, doğru izler bırakabilmektir.
- Transfer var mı?
- Transfer şöyle, 23-24 tane eş değerde oyuncum var. Kupayı ve ligi aynı anda götürmeye çalışıyoruz. İçeriden bazen gitmek isteyenler oluyor. Benim squat ekibim de var 2,5 yıldır kurduğum. Şu anda a planımız, b planımız, c planımız var... Oyuncu havuzumuz çok geniş, temasta olduğumuz var, benim birebir görüştüğüm oyuncular var. eğer bir boşluk olursa, bulunduğumuz durum ve artı bu sistemin içine oyuncu kalitesini arttırırsam yavaş yavaş daha farklı yerlere oynayabiliriz. Bir Emre Belezoğlu’nunkapasitesinin yüksek gelmesi benim oyun kalitemi arttırdı. Onun için şu anda transferde ne varız, ne de yokuz! Sanki yapmayacakmışız gibi duruyoruz ama hiç bilmiyorum ne çıkar bunu zaman gösterecek.
- İstenilen iki futbolcunuz var... Biri genç biri yabancı... Çok büyük teklifler gelirse verir misiniz?
- Bizim kulübümüz biliyorsunuz, bir dernek değil bir şirket... Buna başkanımız karar verecek, ben düşüncemi söylerim teknik olarak... Edin Vişça’ya ciddi para vermelerine rağmen başkanımız vermek istemedi. “Avrupa kupalarına kalabiliriz, paranın yarısını çıkartabiliriz, 1 sene daha kalsın” dedi. Ben sadece düşüncemi söylerim...
- Düşünceniz?
Kulübün menfaatleri doğrultusunda benim b planlarım olduğu için Visça’yı verdiğimiz zaman“Cengiz’i oynatırım” başkanım demiştim. “Hocam, daha ufak, yeni geldi” dedi. “Olsun, altı ay önceye çekeriz” dedim. Ama Cengiz öyle adım attı ki, baştan oynamaya başladı. Burada oyuncular mutlu, çok da gitmek isteyen oyuncu yok aslında.
- Namağlup şekilde ligde devam ediyorsunuz... Sizce Başakşehir medyada yeteri kadar yer alıyor mu? nasıl değerlendirirsiniz?
- Ben şöyle bakıyorum, Başakşehir’den Abdullah Avcı’nın medyada olması bu ticari bir şey değil, reyting almaz. Ama eleştiri de istemem... Eleştiriyi şöyle isterim, sahanın içindeki oyunla ilgili varsa bu konuyla ilgili düşüncelerbununla ilgili saygım inanılmaz. Bunun dışındaki eleştiriler beni üzer.Avrupa basınında daha fazla ilgi görüyoruz.Geçenlerde Fransız bir gazeteci geldi, burada kulübün içiyle dışıyla ilgilendi, İtalya’dan öyle... Önemli değil, biraz sessiz ve gizemli kalmak daha değerli oluyor bence.
- Bir de biraz daha özel bir soru... Çok şık giyiniyorsunuz...Rahmetli Derwal’in kursuna katıldığımda, bir antrenörün futbolcusundan daha özenli giyinmesi, daha iyi lisan bilmesinin gerekliliğindenbahsetmişti. Yeni antrenör adaylarına ne gibi öğütler vermek istersiniz?
- Bu bence benimle örtüştü... Yani ben antrenörlüğe başladıktan sonra iyi giyinen bir adam değilim. Benim çocukluğumdan beri benim için bir yaşam biçimi ve kendimi iyi hissettiğim bir alan. Ben Kasımpaşa’da büyüdüm... Arkadaşlarımla kahvehaneye de, bilardo salonuna da gittik. Yani kahve kültürümüz de var, sokak kültürümüz de var, köşe başı kültürümüz de var. Kasımpaşa’dayken arkadaşlarıma“Hadi İstiklal Caddesi’ne çıkalım” derdik.“Ya, sen ne yapacaksın?” diye sorarlardı... “Ya, oğlum mağazalara bakarız” diye yanıtlardım. O zaman Vakko mağazası vardı... Ben Kapalı Çarşı’dan gizli gizli yabancı kotlar yapardım. Bu benim çocukluktan beri kendimi iyi hissettiğim bir alan. Geçenlerde birisi sponsor olmak istedi giyim konusunda, “Sizin her verdiğinizi giymeyebilirim. Ben beğenirsem giyerim” dedim. Çok ilgi alanımdır, dergiler alırım, bakarımgiyindiklerimde kendimi nasıl hissediyorum. Benim mutlu olduğum bir alandı bu. Başkan şöyle bir espri yapmıştır, “Takımı iki günde hazırlar, elbisesini 15 günde hazırlar”(gülüyor)... onun için mutlu olduğum bir alan, seviyorum, bu nedenle seviyorum...
Röportaj: Aram Kuran / Fotoğraf: Alişirin Gültekin