Fıtratlarında şiddet var
Gazetemiz yazarlarından Nilay Yılmaz kaleme aldı...

“Soyunma odası nedir? Bir takımın yatak odasıdır. Orası bizim özel alanımız” diyor Ergin Ataman ve istediğini yapabileceğini, yani oyuncularını hem sevebileceğini hem de dövebileceğini düşünüyor. Göktürk Ural’a tokat atmasında, hakaret etmesinde bir sorun yok ona göre, hatta şikayet edilmesine de şaşırıyor.
Basit anlamda “kötü bir maçın faturası genç oyuncu Göktürk’e çıkmış” denilen bu olay, toplumumuza alıştırılmış, normalleştirilmiş bir durum. Çünkü artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz/umursamıyoruz. Hatta altyapılarda çok daha kötü olayların yaşandığını duyuyoruz ve aldırış etmeden yaşamaya devam ediyoruz. Ergin Ataman yaptığı hareket için özeleştiri vermek şöyle dursun, haklı olduğunu dahi düşünüyor. Ona göre sıkıntı olayın dışarıya taşınması, bunu da “Göktürk’e tokat attım. Çünkü ciddiyetsizdi. O tokat da hafif bir şekilde kendisini uyarmak içindi. Sıkıntı bu olayın orada kalmayıp, dışarıda anlatılması” diyerek açıkça söylüyor. Ardından da başarılarını sıralıyor, başarıya giden her yol mübah çünkü bu memlekette...
Kol kırılır...
Galatasaray Kulübü’nün özel yöneticisi Abdürrahim Albayrak, ardından da hukukçu Başkanı Duygun Yarsuvat Ataman’ın arkasında olduklarını açıklıyor. Hatta ödül olarak Ataman’ın alacakları ödeniyor. Tokat yiyen Göktürk Ural, “Neden bize gelmek yerine Federasyona şikayet ettin” diyerek fırçalanıp, kadro dışı bırakılıyor.
Milli Takımlar Sorumlusu Harun Erdenay ise, bir oyuncunun tokatlanmasını sadece talihsiz bir olay olarak nitelendiriyor. Erdenay’a göre problem yok. Çünkü kendisi de, yıllar önce babası ve antrenörü Kemal Erdenay’dan motive edilmek için tokat yemişti. Belki Erdenay’a göre; dayak gerçekten cennetten çıkmadır.
Hiçbir sonuç kendi kendine ortaya çıkmaz, başka olayların sonuçları daha büyük olayların zeminini oluşturur. Dayağın “cennetten çıktığı”, spor tarihimizin ünlü isimlerinin ekran karşısında ve stadyumdaki binlerce insana aldırış etmeden uyguladıkları şiddetin yarattığı zemin, bugün Engin Ataman’ın hareketinin temelini oluşturuyor. Hemen hafızalarımıza gelen “imparator” Fatih Terim’in Leeds maçında kırmızı kart gören Emre Belözoğlu’nu dövmesi, Yılmaz Vural’ın zaman zaman güldüğümüz hareketleri bugünü var ediyor.
Her yer şiddet
Şiddet, bilinçli olarak üstünlük kurmak, çıkar elde etmek, saygınlık ve menfaat uğruna yapılan eylemler olarak tanımlanır. Tarihsel olarak ise iktidarın kendini var etme aracı olarak bugüne kadar gelir.
Ancak şiddetin hayatımızdaki sonuçları her zaman bir tokat olarak ortaya çıkmıyor maalesef...
Geçen gün Özgecanımız’ın aramızdan alınması, toplumumuzun hastalıklı parçasının uyguladığı şiddetin sonucudur. Tecavüz edip suçlarını gizlemek için katlettikleri Özgecanımız, “erk’ekliğin” en vahşi cinayetlerinden birisi olarak tarihe geçecek. Bu cinayet, daha önce sokak ortasında bıçaklanan kadınların, boşanmak isteyip de öldürülenlerin, hamile kaldıkları ya da tecavüze uğradıkları için katledilen kadınların unutulmasının, katillere ve tecavüzcülere verilen “iyi hal” indirimlerinin sonucudur (Daha önceki gün Diyarbakır’da tacizci minibüs sürücüsünün hapis cezası, mahkemede “kibar” davrandığı gerekçesiyle ertelendi).
“Erk’eklik”in gurur kaynağı olmasının, Fıtratlarında eşitlik olmamasının, Yatak odalarında “erk”in yaptıklarını hak görmelerin sonucudur. Umarım Özgecan son olur. Umudum var mı? Yok. Çünkü kadın cinayetleri ve tecavüze karşı yaptırım istemeye gitmesi gereken öfke, şarlatan Nihat Doğan’ı Survivor’a çıkarmama kampanyasına gitti. Çünkü Soma’da da böyle olmuştu. Ermenek’te de. Her yerde... Maalesef kayıplarımıza sahip çıkamıyoruz. Ne acı ki; Özgecan’ı da bir ay sonra unutacağız. Tıpkı meslektaşımız Nuh Köklü’nün de kartopu oynadığı için öldürülmesinin unutulacağı gibi. Sanki hiç kartopu oynamamışlar; sanki hiç yakan top oynamamışlar. Bu top oyunda ince bir sızıyla can yaksın, canımızı yakmasın.