Bu oyunu seviyorum
Murat Çakır'ın bu haftaki yazısı...

Sevgili sutopu dostları, yılın ilk yazısında acizane kendimden söz edeceğim. Belki genç kardeşlerime faydası olur...
Haberin Devamı ›
Yazıya geçmeden önce sutopu liginde gayet iyi giden İYİK hakkında birkaç söz edeceğim:
Lig tam gaz devam ederken İYİK, ENKA ve Manisa karşısında aldığı galibiyetlerle bu sene ligde iddialı olduğunu gösterdi. İYİK'in, 2006'dan beri havuzu olmayan bir kulüp olarak yine de zirve mücadelesi vermesinde, sevgili Başkan Caner Aksüt'ün, maddi/manevi büyük fedakârlığı ve emeği bulunuyor. Umarım kulüp kısa süre içinde bir tesise kavuşur ve şanlı geçmişindeki başarıları yeniden yaşar. Benim bu yıl ligde Galatasaray dışında iki favorim var; Sinan ve Emre yönetimindeki ENKA ile devamlılığı yakalmış görünen İYİK.
Sutopu yaşamıma dair notlar
Spor yapmaya 1973 yılında, İhtisas Kulübü'nün yeni havuzunda başladım. ancak bu sporda ileri gidemeyeceğimi hemen anladım. Çünkü içinde top olmayan bir sporda başarı göstermem mümkün değildi. Kısa süre içinde, rahmetli Orhan Tomruk'un desteğiyle sutopuna geçtim.
Haberin Devamı ›
Hayat gerçekten tesadüflerle dolu... 1976 yılında ilk maçımda Galatasaray'ın karşısında çıktım ve daha ilk dakikalarda birkaç hatalı gol yedim. Sonra kale arkasında ısınan ve benim yerime oyuna girmesi an meselesi olan 'Sarı' lakaplı sevgili Tamer Turan'ı görünce kendime geldim. O andan sonra birkaç güzel kurtarış yaparak kaledeki yerimi korudum. Ardından başarılar gelmeye başladı. Daha 15 yaşındayken, 1978'de İbrahim Hocam sayesinde A Milli Takım'da oynama şerefine eriştim. Galatasaray Lisesi'nde okul takımının kaleciliğini yaparken sabah takımımla yaptığım antrenmanlarda kendimi oradan oraya atıyor, akşam kan revan içinde İhtisas'ta çalışmaya gidiyordum. Sabah yaralanan yerlerim, klorlu suda feci şekilde yanıyordu. İbrahim Hoca, bana futbolu yasaklamıştı ama ben gizli gizli iki takımla da antrenmana çıktım. Sonunda, seçim yapma anı geldi... Galatasaray Lisesi okul takımıyla Galatasaray genç takımı arasında oynanan maçta beğenildim ve genç takımla antrenmanlara çıkmam istendi. Fakat ben, rahmetli babamın da yönlendirmesiyle suopunda karar kıldım.
Milli Takım maceram, 1980'de Ahmet Sulu'nun yönetiminde Balkan Gençler Şampiyonası'nda gelen üçüncülükle devam etti. O turnuvada 'En iyi kaleci' ödülüne layık görüldüm. 1 yıl sonra aynı madalyayı, Yunanistan'ın Kavala şehrinde oynanan olaylı bir maçın ardından yeniden kazandık. 'En iyi kaleci' ödülünü yine ben kazandım. Bu durum bende de, takım arkadaşlarımda da ciddi bir özgüven oluşturdu.
Haberin Devamı ›
1982 yılında, İstanbul'da tuhaf bir turnuva oynadık. Madalya kazanmayı çantada keklik olarak görüyorduk ama Yunanistan'a yenildik. İki sene sonra olimpiyat şampiyonluğu yaşayacak olan Yugoslavya'yı 9-6 mağlup etmeyi başarsak da, madalya gelmedi.
Daha sonra İYİK'te başarılar yaşamaya başladım. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ilk dörde kaldık, Avrupa'da sürekli tur atladık...
En başarılı olduğum yıllardan biri ise 1987'ydi. Eğitim için gittiğim Londra'da, Polytechnic kulübünde oynuyordum. Finalde Hammersmith'i yendik ve Büyük Britanya Şampiyonu olduk. 'En iyi oyuncu' ödülüne layık görüldüm. Ayrıca aynı yıl, A Milli Takımımız Akdeniz Oyunları'nda 3.'lük madalyası kazandı. Federasyonumuz da, bana 'Yılın Sutopucusu' ödülünü layık görüyor, 1987 yılı benim için unutulmaz bir hâle geliyordu.
Haberin Devamı ›
1991'de rahmetli canım abim Engin Bora ve Levent Ciner sayesinde Galatasaray'atransfer oldum. Buradaki yıllarım müthiş geçti. 1993,1994 ve 1995'te Türkiye şampiyonluğu yaşadık ve Avrupa'da tur atladık...
Resmi kariyerimi, Galatasaray'dan İhtisas'a döndükten sonra sonlandırdım.
Son bir heves
2007/08 sezonunda bir heves, Birinci Lig'de mücadele eden Kınalıada Spor Kulübü'nde kalecilik yapmaya başladım, tıpkı 46 yaşında rahmetli olan Orhan Vefa Abim gibi...
Kariyerimin son senelerinde meydana çıkan 'ortada oynama' hevesimi de Modaspor'da ve masterlarda giderdim.
Unutamadıklarım
Beni en fazla tebessüm ettiren ve en çok üzen olaylardan da bahsetmek isterim...
Kaç jenerasyonla oynadığımı hatırlamıyorum ama beni en fazla tebessüm ettiren olay, liseden arkadaşım sevgili Devrim Yücel'in oğlu Barış'la 2008'de aynı takımda oynamamızdı.
En acı anılardan biri ise 1990'da, finalde 1 kişi üç devre oynayıp tek farkla kaybettiğimiz ASSK maçıdır. Ayrıca 1991'de, son 3 saniyede Mehmet Süngün'ün verdiği penaltıyla şampiyonluğu kaybetmemiz de beni çok üzdü.
Haberin Devamı ›
Kazandığım ilk Balkan madalyasını, 6-1 kazandığımız Yunansitan maçını, 1987'deki Akdeniz Oyunları'nda kazandığımız Yunanistan maçını, İstanbul'daki 9-6'lık Yugoslavya maçını ve Galatasaray'da oynadığım sırada 5-1 mağlupken üçüncü devrenin son 2 dakikasında geriden gelip maçı ve şampiyonluğu kazanmamızı, İtalyan takımı Recco'yla 10-10 berabereyken son saniyede yediğimiz golle kaybettiğimiz Partizan maçını ve Galatasaray-Steua maçını unutamam.
Oynadığım tüm takım arkadaşlarım, benim için birer yol arkadaşı ve kardeştir. Hepsinin kalbimdeki yeri ayrıdır. Ama ilk trio'muzu oluşturduğumuz Sühan ve Tuğrul Ebrem'in yeri apayrıdır.
Rahmetli annemi ve babamı da buradan sevgiyle anıyorum. Çünkü onlar, bana her türlü desteği verdiler ve son derece düzgün bir camiada spor yapmama imkân sağladılar.
Son olarak şunu söyleyeceğim:
Bu oyunu seviyorum!