Erken başladılar!

Haberin Devamı ›
Doğaldır, şampiyonluk adaylarını baskıya almak. Rakiplerin sıkça başvurdukları bir yöntemdir. Rakibi baskı altına almak, hakemleri ve federasyonu etkilemek, rakip aleyhine medyayı kullanarak kamuoyu oluşturmak, hiç de yabancısı olduğumuz bir yöntem değil bu ülkede; cam kırığı ile alnı çizilen futbolcunun başının tamamını sargı beziyle sarıp, ‘kafası patladı’ diye otel lobisine çıkarıp, gazetecilerin arasında dolaştırarak infial yaratan yöneticileri ve onlara alet olan spor yazarlarını da gördü bu ülke.
Emeğe saygının ayaklar altına alındığı, başarı için her yolun mübah olduğu düşüncesinin hakim olduğu yılları ve yaşadığımız olayları unutmadık henüz. Hafta içinde üzülerek izledim. Bir kısım spor yazarları ve yorumcularının, Aykut Kocaman’ın sözlerinin üzerine ‘Mal bulmuş Mağribi’ gibi atlamalarını ve bu durumdan vaziyet çıkarıp, Trabzonspor’un başarısı ile liderliğini lehine verilen 3 penaltı ve tüm sezon boyu verilmeyen 3-5 sarı karta bağlama çabalarını... Dertleri ve sıkıntıları ne büyükmüş meğer! Bir an da kustular içlerindeki kin ve nefreti. Ardından da eklediler; ‘Ligin ikinci yarısı çok şeylere gebeymiş. Bu tablo daha çok değişirmiş.’ Ama bir şeyi unutuyorlar, bu tabloyu değişirmek için iyi ve skora yönelik futbol oynanması gerçeğini.
Benim bildiğim spor yazarı, spekülasyon yapmaz, her şeyin ötesinde emeğe saygı gösterir. Doğruları önplana çıkarır, yanlışları eleştirir, yanlışların üstünü örtmek amacıyla, doğruları yanlış gibi göstererek, emeğe saygısızlık yapmaz. Gösterdiği olağanüstü performansla, topladığı puanlar ve attığı gollerle, Avrupa’nın en başarılı 3 lider takımından biri olmuş bir takımın başarısını varsayalım ki; hatalı olarak çalınmış 3 düdüğe asla bağlamaz. Şenol Güneş’i, bunlara cevaben yapmış olduğu basın toplantısındaki sert tutumundan dolayı eleştirenlere küçük bir sorum olacak; 6 ay uğraşıp emek verip araştırmalar yapıp, yazdığınız çok güzel bir yazıya birileri çıkıp, ‘Bu yazı çalıntı’ deseydi, tepkiniz ne olurdu acaba... Bunu hiç düşündünüz mü?