‘’Sosyalist Slaven Bilic!‘’
Beşiktaş’ın çoğu kez karşısında bocaladığı Bursaspor’u, ev sahibi ekibin ‘müthiş’ seyirci desteğine karşın kendi sahasında farklı yenmesi, elbette ki, hiçbir şekilde ‘şans’ faktörü ile bağdaşmaz. Becerilerini sonuna kadar zorlayan futbolcular, teknik patronlarının dile getirdiği ‘takım oyununu’ oynadıkları gibi, bu olguyu da fazlaca benimsediler. Beşiktaş’ın sezon boyunca tüm ataklarını, Gökhan Töre ve Serdar Kurtuluş ile sağ kanattan yapacağını iddia ederken, Motta henüz transfer edilmemişti. ‘Dinamo’ bağlamındaki genç futbolcu gerek takım oyununa katkısı, gerek fiziksel üstünlüğü ile Beşiktaş ’taki dengeleri değiştiriverdi.
Fernandes için yazacak cümle; ‘Yok, sensiz olmaz’ Sezon başında ligin favorileri arasında gösterilmeyen Beşiktaş’ın beklenmedik becerisine, taraflısı da tarafsızın da saygı duymalı. Bilic ’in söylediği gibi, Beşiktaş halkın desteğini arkasına aldı. Takımda ‘sınıf ayırımı’ yok. Futbolda başarı iki şekilde elde edilir. Ya üstün yetiyi sahip birkaç oyuncuyla ya da takım olgusuyla. Bilic yokluklar nedeni ile ikinci şıkkı benimsemek zorundaydı öyle da yaptı ve başardı, hem de çok kısa sürede. Bu arada hakem Bülent Yıldırım ’ın Tomas Sivok’un ceza alanında yere düşürülmesine ‘seyirci’ kalmasının nedenini anlayabilmiş değilim. Christoph Daum ’un işi ise kolay değil.
‘’Fernandes sen hep gez!..‘’
Teninin rengi dışında Fernandes’in yok bizlerden farkı, her birimiz gibi geziyor ve eğleniyorÖ Buna karşın işini aksatmadığı gibi fazla mesaiye kalma gereksinimi de duymuyor. Dün gece Atatürk Olimpiyat Stadı’nda Beşiktaş’ın gollerini ağlara gönderen isim her ne kadar Hugo Almeida olsa da, kaydedilen iki sayının yaratıcısı da Portekizli oyuncuydu. Önce, sol kanattan orta yaptı attırdı, sonra sağ kanatta penaltı yarattı. Bu da yetmezmiş gibi oyunda kaldığı süre içinde takımı yönetti ve yönlendirdi.
Fernandes, sen hep gez
Konuk Gaziantepspor ne yaptı? Kanıksanan biçimde Cenk Tosun’u ileride tek başına bırakıp, orta alanı ve savunmayı kalabalık tuttu. Oyunun kurgusunu kendi alanında kabul etti. Cezası nedeniyle tribünde oturan Bülent Uygun bilmiyor mu, ne kadar savunmaya yönelik oyun planı uygularsan uygula, golü ya da golleri bir şekilde yersin! Antepli futbolcular geriye düştükleri dakikaya kadar Serdar Kurtuluş-Gökhan Töre ikilisini durdurduklarını varsaydılar ama yanıldılar. Sağ kulvara hem alan, hem de adam savunması ile set çekseler de Fernandes’i durdurmayı başaramadılar. Beşiktaş’ın sol kanadı ise Olcay Şahan nedeni ile bir süredir arızalı! Atiba Hutchinson savunmanın solunu yadırgamadığı gibi takıma uyum sağlarken, Olcay’ın ‘doymuş’ oyuncu portresi, ister istemez yadırganıyor! Bilic’in sahaya bu kez direkt sürdüğü genç Oğuzhan ne yazık ki dün gecenin aksayan, Gökhan Töre ise ‘vazgeçilmez’ oyuncuları arasında yer aldı. Gökhan Töre, Beşiktaş’ın uzun yıllardır aradığı oyuncu gibi geliyor. Yapılan yüzlerce yanlış transferin ardından yerine, ‘cuk’ misali oturmuş bir futbolcuÖ Görünen o ki, dün geceki gollerin ardından sakatlık olmadığı takdirde Mustafa Pektemek yedek kulübesi ile özdeşleşecek, Almeida ise şansı yardım ederse gollerine devam edecek. Beşiktaş art arda 3 maç kazanmayalı çok olmuştu. Onca yolu tepen, trafik çilesine katlanan yandaş grubu da yengilere hasret kalmıştı.
‘’Gökhan Töre'nin tapusu...‘’
Beşiktaş’ın makus kaderi midir, bilinmez! Futbolcu simsarları da aralarında olmak üzere, milyon dolarlar ödenerek transfer edilen ecnebi futbolcular isteneni veremez, kiralık olarak gelenler takımın kaderine direkt etki ederler! Siyah-Beyazlılar Norveç’te izlediğimiz Beşiktaş’tan farklıydı dün gece. Elbette, Atatürk Olimpiyat Stadı’nın tribünlerini dolduran 70 bine yakın coşkulu yandaş grubu etkendi buna ancak sahada oynayanlar aynı elemanlardı. Nasıl olduysa, Bilic’i erkenden yerden yere vurmamışım ve de akılcı davranmışım!
Biliç, oyuncularından alacağı verimi kısa sürede çözmüş. Gökhan Töre’nin tükenmek bilmeyen enerjisini, sağ kulvar bir yana tüm sahayı kusursuz kullanabildiğini ve Fernandes’in ardından takımı yönlendirme becerisine sahip olduğunu, hepimizden önce kavramış. Gökhan Töre oyunda kaldığı süre içinde Serdar Kurtuluş’u savunmadan hücuma çıkarıp ‘ona’ orta yaptırmayı başardı.
Bu Beşiktaş’ın futbol geleceği için fazlaca önemli anekdot! Görünen o ki, Beşiktaş’ın sağ kanadı gün geçtikçe oturacak, güçlenecek ve ataklar genelde bu kulvardan gelişecek. Solda ise beklenenden uzaktaki Olcay ile arkasındaki Ersan isteneni veremeyecek! Attığı kusursuz kafa golüne karşın Hugo Almeida, futbolun ‘ayak topu’ oyunu olduğunu kavradığında ise ‘Atı alan Üsküdar’ı geçecek’, ancak bu arada Portekizli’nin ‘vadeli mevduat hesabının’ tutarı da arttıkça! Atiba Hutchinson’ın Beşiktaş’a sağlayacağı katkı ya da kattılar için henüz soru işaretlerini yanıtlayabilmiş değilim. Ancak ikinci golün sahibi genç Oğuzhan’a daha fazla şans verilmesinden yanayım. Beşiktaş güzel oynadı, tribünleri dolduranlar da, ekran başındakiler de keyif aldı.
Beşiktaş turu spekülasyonsuz, bileğinin hakkı ile aştı, peki, ya sonrası? Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin kararına kalmış. Fenerbahçe’nin başına geleni bugün Beşiktaş yaşarsa ne olur?
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, onur ile istifa eder mi? Açıkçası pek sanmıyorum! Bekleyip göreceğiz...
‘’Samet Aybaba haklı mıydı?‘’
Oysa Tromsö karşısında şans faktörü da yanlarındaydı. Miika Koppinen’in Manuel Fernandez’in ortasında topa vuramaması ve Hugo Almeida’nın beklemediği anda meşin yuvarlığı ayaklarının önünde bulup takımını öne geçirmesi, ender rastlayabileceğimiz pozisyonlardan birisiydi. Açık ve net; bunun adı da ‘şanstı!’ Beşiktaş, ilk yarım saatlik dilimde fazlaca pozisyona girdi. Elbette ev sahibi ekibin bu bölümde oyunu kendi alanında kabul etmesi ekten oldu, Siyah-Beyazlılar’ın fazlaca kale önünde göründüğü anlarda ‘uyumsuzluk’ belirginleşti. Haklılar da... Dentinho ile Hutchinson’ın takım içindeki ‘balans’ sorunu belirgin. Almeida kanatlardan gelecek ortaları bekliyor, ama Beşiktaş’ta orta yapması gereken elemanların becerileri sınırlı. Serdar, eleştirilere hedef olmamak için fazla ileri çıkmıyor, savunmaya ağırlık veriyor. Önündeki Dentinho’nun mecali yok, olacağı da pek gözükmüyor! Sol kanatta Ersan’ın becerisi ortada, önündeki Olcay ise istikrarsız. Bir bakıyorsunuz mükemmele yakın, bir bakıyorsunuz vasatı bulamıyor, dün geceki gibi. Geriye elle tutulur bir tek Manuel Fernandes kalıyor. Zaten ‘o’ da olmasa, Beşiktaş’ın ‘vay haline!’ Bilic’in değişimleri de pek işe yaramadı. Tromsö’nün kazandığı penaltı, çizginin dışındaydı, ancak söz konusu pozisyon Beşiktaş’ın lehine olsaydı, tek beklentimiz ‘penaltı’ olurdu! Pritchard’ın takımını öne geçirdiği golde Escude’nin hatası Samet Aybaba’yı anımsattı, ister istemez! Yoksa Samet Aybaba, Escude’yi transfer ettirip sonra da sürekli yedek kulübesinde oturtmakta haklı mıydı? Beşiktaş rahat kazanacağı maçı çok basit hatalarla yitirdi. Düşündürücü olanı, ilerisinin de pek aydınlık gözükmemesi...
‘’Fernandes'siz Beşiktaş olmaz‘’
Gezi Olayları’nda kişiliğini, ‘Çarşı’ baskınlığında ortaya koyan Beşiktaş yandaşı, sezonu; ‘Her yer Taksim, her yer direniş’ bağırışı ile açınca keyfim yerine geldi! Bir başka itiraf; Beşiktaş’ın sergileyeceği futboldan umutsuzdum ve de yanıldım! Teknik adamın yanı sıra, futbolcu değişimlerinin Siyah-Beyazlı ekibin oyununa olumsuz etki edeceğine öylesine şartlanmıştım ki... Oysa; Slaven Bilic, Önder Özen’in ‘Akıl hocalığında’ kısa sürede çözmüş Beşiktaş’ı... Bilic, eldeki mevcut malzemeyle kötünün iyisini yapmayı becerdi. Olcay Şahan attığı, sonra da Gökhan Töre’ye attırdığı gole karşın, sol kanatta en azından benim beklediğim ortaları yapamadı. Dentinho sağ kulvarda isteneni veremedi ama vasatın altına da düşmedi, yerini Gökhan Töre’ye bırakana kadar... Dün gece Manuel Fernandes ‘Hamallık’ görevini bir kez daha üstlendi ve Veli Kavlak da ‘Canını dişine takarak’ ona eşlik etti. Mustafa Pektemek oyunda kaldığı süre içinde tek kalıverdi. Yerini alan Hugo Almeida bekleneni vermek için kanatlardan gelecek ortaları bekledi ama nafile! Beşiktaş, Trabzonspor sezona yengiyle başladı ancak kanatlar çalışmadı. Trabzonspor mu? Reşit Akçay, oyunun kurgusunu Volkan Şen’in üzerine kurmuş. Top, Volkan’a taşınacak o da orta yapacak ceza alanı içindeki Bordo-Mavili oyuncular da vuracak... Kağıt üzerinde akılcı ancak pratikte olmadı! Beşiktaş daha da iyi olacak belirgin ama kanatları çalışmaya başladığında... Önce kanatlardaki savunma oyuncuları verimli olmalı sonra da ileri uçtakiler... Hakeme dil uzatmak yersiz ama Mustafa Pektemek’in bileğine ayağı ile basan sarı kartlı Colman’ın oyun dışında kalması gerektiği de gerçek... Son söz; Fernandes’siz Beşiktaş olmaz.
‘’Gezi protestocuları ve Aziz Yıldırım!‘’
Yanıtını kestiremediğim soruyu, “dilerim” deyip geçiştiriyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, kendi adıma yanıtı soranlardan daha çok merak ediyorum! Öyle ya, Gezi olaylarındaki oluşum fazlası ile dikkat çekiciydi.
İstanbul’da; Fenerbahçe’lisi, Beşiktaş’lısı, Galatasaray’lısı, Trabzonspor’lusu...
İzmir’de; Göztepe’lisi, Karşıyaka’lısı, Altay’lısı, Buca’lısı...
Sokak protestolarında kol kola, omuz omuza aynı saftaydılar, üstelik kardeşçe... Kan davası güdenlerin biraraya gelip kenetlenmesi, ‘inanılmaz’ denen türdendi gerçekten de. Futbol ateşi önümüzdeki günlerde tüm olumsuzluklara karşın bir kez daha alev alacak.
Ancak bu kez merak edilen, şampiyonluğu kimin kazanacağı değil de, ‘Gezi dostlukları’nın pekişip, pekişmeyeceği yönünde olacak gibi gözüküyor. Peki bu dostlukları kim ve neden bozuyor? Yazının başlığı da burada belirginleşiyor!
Aziz Yıldırım, listenin en başındaki isim hiç tartışmasız!
Diğer takımların yandaşları bir yana, artık Fenerbahçeliler de Aziz Yıldırım’ın saldırgan, daha önemlisi kendisinden başka herkesi suçlayan ruh halinden yaka silker duruma geldi. Fenerbahçe’nin ceza almasının sorumluluğunu dolaylı olarak Galatasaray’a yüklemeye çalışan Aziz Yıldırım’ın tutumu, taraflısını da tarafsızını da çileden çıkarmış durumda! Elbette ki tek suçlu Aziz Yıldırım değil. Onu yıllardır kongrelerde destekleyip, art arda ‘başkan’ seçenlerin de özeleştiri zamanı geldi ve geçiyor!.. Ya diğer takımların yöneticileri.
Zaman zaman verdikleri demeçlerle onların da Aziz Yıldırım’dan farkı kalmıyor açıkçası... Trabzonspor Kulübü’nün yeni başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu da göreve gelir gelmez ‘hırçın’ açıklamaları ile dikkatleri üzerine çeken bir diğer isim olup çıkıverdi karşımıza! Sporun dostluk, barış ve kardeşlik olduğunu unutturmaya çabalayan bu insanların derdi ne? Söylem ve eylemleri ile kendi başarısızlıklarının üzerini örtmek mi? Yoksa kendi ruh hallerini kabullendirmek mi?
Şayet futbolu yönetip, yön verenler, ‘Gezi olayları’ndan kendilerine gerekli dersi çıkaramıyorlar ise onlara önerim, bir an önce ‘gezmeye’ gitmeleri!
‘’Şanslar yarı yarıya‘’
elbette listeler de büyük önem arz ediyor. Kongre üyesi olmayan fanatik Beşiktaşlılar kuşkusuz Serdal Adalı’ya sevecen bakıyorlar. Kongre üyesi aklı selim Beşiktaşlılar’sa 16 Haziran’a kadar kulis yapacaklar. Bence şanslar yarı yarıya.
Beşiktaş’ta yöneticilik yapmış deneyimli isimler başkan Fikret Orman’ın güven telkin etmediğini savunuyorlar. Fikret Orman’ın avantajı ise kulübü profesyonel kurumsal yapıya kavuşturmuş olması. Fikret Orman’ın rakip beklemediği kongre Beşiktaş’a büyük zarar verecek. Zira her iki aday da farklı teknik adamları, farklı futbolcuları transfer edeceklerini söyleyecekler. Bu da beşiktaş’ın itibarını zedeleyecek. Şu günden itibaren her iki adayın atacağı adımlar fazlasıyla önem taşıyor.
Serdal Adalı’nın listesinde yer alacak isimler seçimde ibrenin hangi yöne döneceğini belirleyecek bir başka unsur. Fikret Orman’ın yönetim kurulunda yer alacak üye sayısını 10’la sınırlaması kanımca dezavantajı. Ayrıca unutulmaması gereken bir önemli nokta daha var ki, o da Serdal Adalı’nın Beşiktaş Kulübü’nden 9 milyon dolar alacağı bulunmasına karşın bu konuda tek cümle dahi etmemesi. Beşiktaş Dernekleri bilindiği üzere eski yönetici Levent Erdoğan’a endeksli. Erdoğan’ın da Fikret Orman’ın karşısında olacağını herkes biliyor.
‘’Elveda ve biber gazı merhaba!‘’
Dili olsaydı Dolmabahçe ya da Beşiktaş İnönü Stadı’nın Nazım Hikmet’in dizelerini dile getirir miydi acep? Sizi bilemem ama benim için; dostlarla içilen iki tek sonrası keyif ile gidilen ‘futbol mabedi’dir İnönü Stadı... Tevellüt tutmadığı için 47 yılındaki açılış maçını, haliyle Süleyman Ağabey’in attığı golü göremesem de Süleyman Seba’dır Dolmabahçe benim için... Metin-Ali-Feyyaz’dır Beşiktaş İnönü Stadı benim için. ‘Ahh Asuman’ demeyeceğim ama İnönü’nün ünlü telli makarası ile gazeteye film gönderdiğim yıllar için ‘off’ diyebilirim! İnönü’nün çimleri üzerindeki madeni paraları toplayan nam-ı diğer ‘Acem’, Yusuf Noberi toprağın bol olsun. Elde fotoğraf makineleri kale arkasındaki doyumsuz sohbetlerin baş aktörleri; Arif Işıldayan ile Dayı Fethi nur içinde yatın... Gelince aktarırım sizden sonra olup bitenleri; rezillikleri, yozlaşmayı! 80’li yıllarda İnönü’deki sezon açılışında, “Basketbol şubemizin değerli futbolcuları” cümlesini kuran Süleyman Ağabey sen çok yaşa, ömrün uzun ve sağlıklı olsun...
İnönü Stadı yıkılırken, Emniyet Genel Müdürlüğü de polis okullarını ve eğitmenleri yenilemeyi düşünebilir mi dersiniz! Belki yenilenen okulda eğitilenler, ‘biber gazı’ndan arınmış genç çocuklar olurlar! Güzel anılar, yaşanmışlıklar; şimdilik ‘elveda’, biber gazı sana da bir kez daha ‘merhaba...’
Beşiktaş mı? Attı kazandı, zaten yitirmesi olası değildi. En fazla özlemini duyacağım ise sanıyorum o kapalı tribün olacak. İki damla gözyaşı o kadar da olacak!