Galatasaray'ın bir farkı da...

Haberin Devamı ›
Yeşilköy Köyiçi’ndeki Ogün Restoran’da sırtını Rum Ortodoks Kilisesi’nin bahçe duvarına verip, sohbet eşliğinde iki kadeh rakı yudumlamak gibisi yoktu birlikte. “Abi araba gönderiyoruz aldırmak için” dediğimizde, “Ben otobüse atlayıp gelirim” yanıtını alırdık çoğu kez. Buluştuğumuzda sitem ederdik, “Ya abi, hırlısı var, hırsızı var. Holiganın biri saldırır, niye inat ediyorsun otobüsle gelmeye” derdik, ama o “Nuh” der, “peygamber” demezdi. Allah uzun ömür versin, sağlıkla...Şimdilerde tüm değerler gibi başarı-başarısızlık ölçütleri de değişti. Özellikle de Seba’ya reva görülenleri yaşadıktan sonra... Akaretler’deki 56’da top oynardık, Şeref Stadı’nda sıçan sayar, çamur banyosu yapardık görev aşkıyla! Sayesinde Beşiktaş nerelere geldi, hatırlatmak istedim sadece...Sözü getireceğim nokta başkaydı, pusula şaştı! Seba döneminde de ‘tek adamlık’ vardı aslında Beşiktaş’ta, Bilgili ve Demirören başkanlıklarındaki gibi. Tıpkı Ali Şen ve bugünkü Aziz Yıldırım dönemleri gibi. Gruplar yok edildi, “iyi mi yapıldı” diye sık sık sorar hale geldim kendime Fenerbahçe’nin bugünkü yönetsel yapısını görünce. Genel kuruldan ismi çıkan, bir anlamda kulübün tapusunu da kazanıyor oldu sanki oralarda, şehrin anahtarını almak gibi bir şey. Yönetimlerin ya yandaşları oluyor ya da düşmanları. Daha da ötesi hatta, yok edilmesi gerekenler. Bakınız Sadettin Saran.Ya Galatasaray öyle mi... Ya da öyle miydi? Rakip oldu her zaman, ittifaklar gibi... Canaydın, Yalman, Cansun, Süren, Şardan bir çırpıda sayılabilecek yakın dönemin ‘düşman kardeşleri!’ Liseliler, liseli olmayanlar, paralılar, vizyon sahipleri, iş bilenler, hava atanlar, götürmeye çalışanlar gibi... Ama dikkat ettiniz mi, kimse ‘diktatör’ ilan edebilecek kadar güçlü hissedemedi kendini bu kulüpte... Güçlü olmadı mı kimse, oldu pekala. Ama hissedemedi, hissettirmedi de... Kimse kimseyi öğütemedi. Öğütmeyi düşünemedi belki de... Karşı çıktı, eleştirdi, ayağını kaydırmak istedi ama, yok etmeyi düşünemedi. Ben bu durumu, Lise’den kaynaklanan demokratik ortamın kitlelere yayılması olarak değerlendiriyorum; doğru ya da yanlış... Kulübün kökeni lise var ya bu lise, törpülüyor aşırılıkları sanki, kendi içlerinde despot ilişkiler olsa da... Ve galiba, sadece bu eğitilmiş olma düşüncesi bile, sırf bu nedenle bazılarına Galatasaray’a sevdalanması için yetiyor gibi... Ama Ali Sami Yen’den yayılan koro halinde küfürlerle, bazı yöneticilerin rakibi aşağılayıcı-kışkırtıcı söz ve davranışları, aynı zamanda ne kadar da tezat oluşturuyor değil mi bu saptamaya çalıştığım çıkış noktasına...