Nihayet ışık!

Haberin Devamı ›
Çok zor değildi aslında dün gece yapılanlar. Bugüne kadar hasret kalınan kanat organizasyonları, nihayet sağdan başladı, sonra da sola sıçradı. Erken gelen gol öncesi Pino’nun topuk pası, günümüzün vücuda yapışık savunma anlayışlarını aşmakta ne kadar geçerli bir yöntem olduğunu kanıtladı. Serkan’ın orta yapmak yerine ‘pas vermesi’ de, Baros’un golcülüğünü hatırlaması da güzeldi. Asıl güzel olan ise, tek farklı skorun yeterli olmadığının bilincine varmak ve ikinci için tempoyu düşürmemekti. İkinciden sonrasında tercih edilen bol paslı rölanti oyun ise olması gerekendi.
Üçüncü için deli dana gibi saldırmanın anlamı yoktu çünkü. Bu, tabii ki hücumu artık düşünmeme anlamına gelmiyordu. Daha kontrollü, daha garanti bir anlayış söz konusuydu. Hızlı hücumlarla, rakibi eksik yakalama düşüncesi, Aydın’ın taşıdığı top, sonrasında Baros’un önce futbol balesi komikliğini andıran kayışı, ardından ise jeneriklere yakışan vuruşuyla gelen gol, belki de uzun bir aradan sonra ilk kez Sarı-Kırmızı gülen yüzleri görmemizi sağladı. Yenilerden Misimoviç hiçbir anlamda hazır gözükmedi. Cana, İnsua, Pino hâlâ bir var bir yokları oynamakta. Baros’un attığı gollerden çok, oynama isteğine alkışlarımız. Serkan, oynadıkça açılıyor, hücuma katkısı süperdi, özellikle ilk yarı. Servet, bu formuyla formayı kolay kolay kaptırmaz. Ayhan, her geçen gün biraz daha parlıyor, nazar değmesin. Ama yine bir duran top sonucu yenen ve artık ‘illallah’ dedirten kolay gol de, Galatasaray gibi ‘büyük’ bir takıma hiç yakışmıyor. Bu maçın ilk yarısında göze hoş gelen hücum ağırlıklı futbolda, Büyükşehir Belediye’nin tertemiz anlayışının da önemli rolü vardı kuşkusuz. İkinci yarıda Cim Bom’un geriye yaslanması bekleniyordu. Ama beklenmeyen, kontrataklarla yeterli sayıda pozisyon ve gol bulamamasıydı. Büyük bir handikap bu. Ancak benim hâlâ bazı kuşkularım var. Galatasaray’ın, Karabük’ün tarla zeminindeki oyun anlayışına bakmak gerek!