Del Bosque'ye sıra gelmeden

Haberin Devamı ›
Hayatında Real Madrid sırçasarayının dışına adım atmamış birisinin hangi ölçülere göre tercih edildiği zaten baştan anlayamadığım bir mevzuydu. Bir de yönetimin ‘Ona uygun koşulları hazırladık’ söylemlerine iyiden iyiye inandıklarını gözlemlediğimde kafam daha da karışmıştı. Beklentilerle gidişat arasındaki makas, ilk 6 haftada fazlasıyla açılınca şimdi sanki sorumluluğun tek başına Del Bosque’ye yüklenilmesi gibi bir eğilim ısınıyor. Yanlış... En baştaki öngörünün tutarsızlığı kadar bugün zevahiri kurtarma adına topu Del Bosque’ye atmak da yanlış. Adam elit bir dünyadan geldi. Üst düzey profesyonellik, üst düzey kültür ve üst düzey yetenekler. Sıradanlıkla ilk kez tanışıyor. Üstelik biraz standart ummuştu, o da yok... Önüne sunulan 30 kişilik kadronun yarısı geçen yıl yaşanan tramvanın etkisinde, diğer yarısı ise kendisine janjanlı transferler olarak sunulmuş. Bu durumda önce Del Bosque’nin karşılaştığı şoku atlatması lazım. Beşiktaş başkanı Demirören’in de, futbol şube sorumlusu Oktay’ın da yeterince deneyimli olduğunu söyleyebiliriz. İlk yönetime seçildiğinde Scala’yla başlanırken, sayın Demirören vardı. Bu senenin benzeri transfer politikası ve hoca seçimi olmuştu. Sonunu hep beraber gördük. Sonrasında Daum ve Sinan Engin’le bir süreç yaşandı. Yine transferleri ve sezon akışı ile birlikte. Gelelim sonuncusu ve en önemlisine. Sayın Oktay’ın da işin içinde olduğu Lucescu’yla geçen birliktelik. Hoca eli (Birbilen) ile yapılan transferler, kurulan takım ve ulaşılan oyun kimliği. Arkasından kazanılan şampiyonlukla eşzamanda gerçekleşen Avrupa’daki başarı. Bütün bu süreç iyi analiz edilmiş olsa idi, geriye dönüp 4 yıl öncesinin benzeri acemilikler her halde yapılmazdı. Dolayısıyla bugün Beşiktaş’ta konuşulacak en son şey, teknik direktör konusudur. Keşke sıra teknik direktörün tartışılmasına gelse de tartışsak... Zira Del Bosque’ye gelene kadar diğer yanlışlar atı alıp çoktan Üsküdar’ı geçmiştir.