Dimyat'a pirince giderken

Haberin Devamı ›
Oyunun iki yönünü de eşit ve güçlü oynama becerisi olarak, doruğa tırmandık diyebiliriz ilk yarıda. İtiraf etmek gerekir ki, bu performansa Avrupa Şampiyonası’ndaki hiçbir oyunumuzda ulaşamamıştık. Yüksek tempoda bu denli kendini bilen ve mücadele katsayısı yüksek bu oyun, bizi aşan cinstendi. Gerek öne geçtiğimiz goldeki, gerekse hemen arkasından Tuncay’ın yetişmekte kıl payı geç kaldığı pozisyon, İspanya savunmasının arkasına nasıl sarkmamız gerektiği taktiğinin de Terim tarafından doğru etüt edildiğinin ispatıydı. Tek şanssızlığımız Nihat’tı... Daha doğrusu onu Avrupa Şampiyonası’nda yakalayan sakatlıktı, bize lazım olan pozisyonlarda hazır olamayışı. Öyle bir rakibe karşı oynuyorduk ki, tek hata için bile kredimiz yoktu. Volkan’ın kısa kalan yumruklarını, İbrahim Üzülmez dirsekleriyle tamamlamaya zorunlu kalınca emeklerimiz ve iyi oyunumuza yazık oldu. Oysa Arda-Semih ve Tuncay’la, Torres ve Silva’dan daha fazla hırpalamıştık İspanya’yı. Emre Aşık-Gökhan Gönül ve Hakan Balta ile de daha iyi savunmuştuk kalemizi. Ama sonuçta derler ya ‘futbol hatalar oyunudur’ diye, işte biz tek hatayla kaybettik.
Fatih Terim’nin yorgun 11’inde ısrar etmesi başlangıçta doğru gibi gözükmese de, kendisini haklı çıkarmayı engellemedi. Tek eleştiri konusu Semih’in yanındaki ikinci forvetimizin Nihat’la sabitlenmiş olduğu idi. Bu maçı tek farklı skoru koruyabileceğimiz zaten mümkün değildi. Biz bir üstünü başaramadığımız için kaybettik. Beraberlik dahi, iyi sonuçtu. ‘Onu da böylesi bir oyuna karşı kazanmamız gerekir’ psikozu engelledi. Sonuçta Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olduk. Maç öncesi çok konuşulan Riley oldukça başarılı bir maç yönetti.