Arama

Popüler aramalar

Maça ara vermeyin

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Hadi takımlarımızın maç maç değişen inişli-çıkışlı performanslarına alıştık da, ya bir maçın iki devresi arasındaki grafik değişimlerini nasıl izah edeceğiz. Çarşamba geceki Marsilya maçında ilk devredeki Beşiktaş ile ikinci 45 için start alan Beşiktaş... Denizli’de birinci yarı ile ikinci yarı arasındaki Fenerbahçe ve Galatasaray’a karşı mücadele veren Belediye’nin ikinci yarıdaki görünümünün birinci yarıya oranla yüzde 100 farklılaşması.
Belki işin sırrı, hiç haberdar olamadığımız devre arası soyunma odasında gelişenlerde saklı. Ama puan ticareti adına sözde taktik gereği oyunda bu kadar değişimi göze alacak şekilde savunma mekanizmalarını öne çıkarmak, bizdeki futbolu köhneleştiren bir başka durum... Bir ilk yarı sonunda oyunun bitmesine 50 dakika varken maçın sonucuna ahkam kesmek de neyin nesi. Çoğu kez hiçbir hesap tutmadığı halde. Bu ne demek? Örneğin Beşiktaş-Marsilya maçında devre arasında Ertuğrul Sağlam oyuncularına, “İlk 45 dakikada yapılabilecek ne varsa yaptınız. Bundan sonrası sizi aşar. Haddinizi bilin ve kapanın” gibi bir ültimatom sanki. Bir benzeri de Abdullah Avcı’nınki: Çocuklar Ali Sami Yen’de Galatasaray gibi bir rakibe karşı devreyi 2-0 önde kapatmak bizim gibi ekiplere 5 yılda bir düşecek piyango gibi! Ne yapıp yapıp, bunu koruyun artı bir şey istemeyin.
Belki de hiç böyle bir şey yok. Skora ve oyuncularının psikolojisine baktığında soyunma odasında teknik direktörler, “Rakibinize dişinizi geçirdiniz. Bu anlayışımıza en az yarım saat daha devam beyler. Sakın gevşemeyin” diye bastırıyorlar da olabilir. Ne çare ki, sahaya çıkan futbolcu koruma içgüdüsüne sığınıp hocalarının binbir detayla anlattıklarını unuttukları da seçenekler arasında. Ama her iki koşulda da devre araları maçın bütünününde farklılaştırdığı boyutuyla çok belirleyici. İkinci yarılarda takımlarımızda ortaya çıkan rakibi küçümseme, kaybedecek bir şeyi olmadığını anlama, daha fazlasını yapamam ya da aynısını sürdüremem kompleksi hep bu maç aralarında kemikleşiyor. Biraz da bunu yönetmemiz gerekiyor.
Delgado ve Serdar
Sezon başlarken bir senesini geride bırakmış Delgado’ya en azından uyum problemlerini atlatmış olduğu kanısıyla daha umutlu bakıyorduk. Başta o umudu yine vermedi bize Arjantinli. Buna karşılık aniden bir Serdar Özkan çıkıverdi ortaya. Beşiktaş’ın yeni taşıyıcısı olarak parmak ısırtacak bir düzeye yükseltti kendisini. Şimdi benzer hayal kırıklığını onda yaşıyoruz. Kısa sürdü bu etkileyici duruşu. Yeniden Samsun’da, Sebat’ta oynayan sıradan Serdar’ı oynamaya başladı. O geriye giderken, nihayet Basel’deki Delgado ortaya çıkıyor şimdilerde. Fenerbahçe maçından bu yana sürekli yükseltiyor vitesini. Beşiktaşlı talihsiz. Elinde kısıtlı da olsa özel kıymetler barındırıyor. Bir de hepsini eşzamanlı olarak yüksekte tutabilse...