Doğruları yapmak (1)

Haberin Devamı ›
Zor olan eğrilerin çok olduğu yerde doğruları yapmaktır. Popülizm ve reytingin kaldırdığı tozun, ilişkilerdeki yozluğun, çok sesli akort bozukluğunun içeride ve dışarıdaki baskıların arasında sakin sulara gemiyi çıkartmaktır. Bu hüner ister, beceri ister.
Boşuna ‘usta kaptan fırtınalı havalarda belli olur’ demez denizciler. Genelde bizler sakin sudaki gemiye atlamayı, sonra onu ele geçirip fırtınanın içinde bırakmayı çok severiz. Kolaydan girip zoru görünce mazeret üretip ‘topuklar’ hızla çıkarız arka kapıdan. Kendimizi kurtardığımızda geride bıraktığımız enkaza bir başkasının tabelasını asıp, onlar bırakmıştı ‘sığlığına’ sığınmayı da çok iyi beceririz.
Sadece spor adına değil, genel toplum düzeni de bunu normal karşılayacak ‘şaşılığa’ erişti son senelerde. Bakıp da görmediğimiz detaylar, vizyon eksikliğimizden değil de, sanki ‘kahpe kaderin’ yaptığı, saldım çayıra mevlam kayıra kıvamına başkaları tarafından getirilmiş gibi mazeret üretme yüzsüzlüğünü de moda yapar olduk son dönemlerde.
Popülizm kapılmamış, istikrarı sadece kullanılması gereken bir ‘kelime’den ibaret görmemiş, kararlı duruşu olanlar ise, geneldeki arabesk ortamdan hızla uzaklaşarak bir Avrupa büyüğü yaratma yoluna girebilmişlerdir. Önce kurum kimliğini, sonra kurum tutkusunu ve kurumsallaşmayı, metodlarını sevseniz de sevmeseniz de, sağlamayı bilebilen gönül çalışanı olmuşlardır, sevdikleri kulüpleri adına. Yanlışları olmamış mıdır? Elbette olmuştur ve olacaktır.
Ancak akıl, sonunda galip gelirse; yanlışlar da tecrübenin çiçek demeti gibi bulunduğu yeri süsler.
Uzun nefesli dayanıklılık isteyen zorlukla başladıkları tesisleri yaparken, rakiplerin şampiyonluk kutlamaları tahriklerine kapılmadan; bir yandan planlarını uygulamaya, diğer yandan da yarışmaya çalışacak kadar ‘iş bilir’ ve soğuk kanlı olmayı da becerebilmek, bu ülkede her baba yiğidin işi değildir. Ve yine her baba yiğidin işi değildir; tesisleri nasıl diye bir kaç sene evvel gidip baktıklarınıza, şimdi kendi tesislerinizi örnek olarak göstermek, Avrupa’lı Philips destekli PSV’liye parmak ısırtmak.
Rakipler bir Seyrantepe için ‘onbeş takla atıp, taviz verirken’ stadın yanındaki Kenan Evren Lisesi’ni biz alacağız kararlılığı ve ağırlığı, aslında lobi yapma ve iş bitirme tablosu gibi seyredilmelidir. Paranın açmayacağı kapı yoktur, doğru. Ama çoğu zaman arkası boş kapı açtığını, açanın tepe üstü düştüğü durumları da hatırlatmakta fayda vardır. Bu gelişim de sadece parayı konuşanlara; yüzüncü yılını rakiplerinin kutlayıp, kutlamadığı bile belli değilken, bir caddeyi Sarı-Lacivert’e çevirmenin becerikliliğinin parayla izah edilebilir tarafı var mıdır diye sorarız...