Arama

Popüler aramalar

‘’Galibiyet yanıltmasın‘’

Galatasaray bütün iddiasına rağmen komple bir takım değil. Oyunlarını en bilinçli yönü hücuma çıkış ve kapalı savunmaya atak düzeni. Arda sol kolidoru asla öncelik olarak kullanmıyor. Onun boşalttığı kolidora Nonda, Ayhan ve hatta Hakan Balta giriyor, eğer atak kaleye kadar gitmesse Arda gelip ya bir orta yada ara pasıyla atağı tamamlıyordu. Bunu ilk yarıda defalarca tekrarladılar. Çalışıldığı belli olan bir gol kaydettiler. Buna karşılık Denizlispor, “keşfedilmiş” oyuncuları ile tatlı sert oynayıp Galatasaray’ın orta sahasını bir anda oyundan düşürüp savunmayı savrukluk içinde yakaladığı ataklar yaptı. Ancak, “çalışılmamış” bu atakları kötü pas tercihleriyle harcadılar. Galatasaray gibi bir takıma karşı tek bir golcü bulundurmadan çıkmanın sancısını çektiler.
İkinci yarıda Galatasaray’ın Arda’nın tarafından yaptığı ataklarda ortadan kalkınca top en tempolu ve akıllı koşuları yapan Ayhan’a ulaştırılmayınca Sarı - Kırmızılılar belirgin bir dağınıklığa girdiler. Bu dağınıklığın krize dönüşeceği bir anda Sabri’nin kapıp taşıdığı bir top, savunmanın Nonda’yı bomboş bırakması ile gole dönüşerek maçı bitirdi. Galatasaray, “asıl” Galatasaray’ı beklerken de kazanmayı başarabiliyor. Ancak bu disiplinsizlik içinde ve takım bütünlüğünden uzak oyunla asla bir Alman hocanın takımı gibi değil...

01 Şubat 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Denizli şaşırtmadı‘’

Bölge köylerinde ve kasabalarında organizasyonlar yaparak, küçüklü-büyüklü kafileler halinde Denizli Stadyumu’na sevinç içinde gelen Fenerbahçeliler’in hevesleri maç başlayınca kursaklarında kaldı.
Fenerbahçe’nin potansiyeline bakarak, Denizlispor’un gayretli olması ve maçın her anında derli-toplu, disiplinli oynaması gerekiyordu... Öyle de yaptılar zaten. Buna karşılık Fenerbahçe de orta sahada derli-toplu yerleşti ve ‘durarak’ duruş gösterdi. Fenerbahçe’nin yavaş futbolu karşısında Denizlispor savunmaya 8 kişiyle daha çabuk dönerek, ilk yarıda tek bir ciddi sorun yaşamadı.
Güiza’nın arkasındaki adamlar; Vederson, Alex ve Colin Kazım, La Liga gol kralına 10 metreden daha çok yaklaşmadılar. Güiza topa yaklaşmak istediğinde de orta sahaya dönmek zorunda kaldı. Bu oyun yapısı içerisinde veya Semih dönmediği sürece, Güiza’nın ‘Kezman’laşma süreci kaçınılmaz görünüyor. Colin Kazım, Fenerbahçe formasını giyip, Fenerbahçe’nin atak yaptığı tarafa doğru oynuyor ama, sanki takımın elamanı gibi değil.
Denizlispor, ataklarını sürekli Colin Kazım’ın hiç mi hiç yardımlaşmadığı ve yalnız bıraktığı Gökhan’ın arkasına oynayarak, Fenerbahçe’nin sağ kanadını önemli ölçüde etkisiz hale getirdi.
Fenerbahçe’nin kazanıcı bir aksiyon göstermeden, rahatsızlık verici ölçüde hırs yoksunu futbolu karşısında Denizlispor’a Selçuk, Josico ve Lugona karşı koymasalar, Horozlar ilk yarıyı rahatça önde geçebilirdi.
Aragones’in 2.yarıdaki değişiklikleri, atakları daha çağdaş ve dolgun bir hale getirmese bile, 2 güzel şutla 1’i sayılan 2 gol sağladı. Fenerbahçe, birkaç klas işle maçı kazanmayı başardı ama, klas iş ile klas takım farklı şeylerdir. Klas takımlar kalitelerini maçın her anında ve her yerinde gösteren takımlardır.

06 Aralık 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yarım saat yetti‘’

Maç, orta saha organizasyonlarının topun kalabalık hücum hatlarına tek pas aktarılmasından ibaret olduğu, iki tarafın da bir an önce gol bulup stratejik üstünlük kurmaya çalıştığı bir yapıda başladı. Öne geçmenin daha büyük avantaj sağlayacağı Denizlispor, Yusuf’un sakatlığı ve Selahattin’in kadro dışı kalmasıyla hücumunu 750 YTL’lik Christian ve önliberodan solbeke terfi eden Fatih Yiğen ile kurup, son Konyaspor maçındaki gibi ataklara 4 kişi gönderiyordu. Denizlispor’un rakibi kontrol altında tutmayı ikinci plana atması, Beşiktaş’ın ekmeğine yağ sürdü. Holosko, Nobre, Ali Tandoğan, Ricardinho ve Cisse’nin katkısıyla geniş alanda çok çabuk oynayıp, kale önündeki alternatifle önünde durulması zor bir organizasyon sağladılar. Souleymanou’nun iki müthiş kurtarışına rağmen, yarım saatte iki farklı üstünlük sağladılar.
Denizlispor oyun disiplinini kaybedip, arka arkaya top kaptırmaya başlayınca, Beşiktaş’taki yapısal dengesizlikler de ortaya çıktı. Tello-Üzülmez ikilisi oyunda hiç gözükmediler. Ali Tandoğan’ın atılmasından sonra topu Denizlispor’a bırakıp, kontratak silahını saklı tutarak dakika saymaya başladılar. 9 kişiyle de yeterli bir alan savunması yapmak mümkünken ve hatta iyi takım olmanın ölçülerinden biri olmasına rağmen, Beşiktaş’ın rakibi rahatsız etmeden ceza sahasına çekilmesi kötüydü.
İlk yarım saatte fırtına gibi esen, 2. yarıda tek ciddi şut girişimi bulunan Beşiktaş’ın bu kadar siyah-beyaz bir futbola hakkı yok.

23 Şubat 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çözümler ileride‘’

Beşiktaş ilk 15 dakikada öyle hoş ve etkili hücum etti ki, büyükler önünde hep iyi futbol oynayarak moral ve puan toplayan V.Manisaspor ligde belki ilk kez bu kadar çok pozisyonu arka arkaya verdi...
Aslında Manisalılar da Beşiktaş’ın yüksek temposuna tempoyla karşılık vermeye çalışıyorlar ve hücumda çoğalmaya dönük bir plan kovalıyorlardı, ancak ya Selçuk ve Uğur’un defansın arkasına tek pasla ve çabuk oynamaları gerekiyordu ya da Rafael’in arkası dönük top dağıtabilmesi gerekiyordu. Taktik de işlemeyip ikinci topların hepsi Beşiktaş’ın oldu. Diğer yanda Nobre’nin iyi servisleriyle Beşiktaş’ın etkili futbolu ortaya çıktı: Ali, Serdar ve İbrahim hücumu genişleten etkili koşular yaptılar, 3 bölgede çabuk oynayarak arka arkaya atak sonlandırdılar.
Tempo biraz düşer gibi olup Manisalılar rakip sahada sete yerleşip pas yapmaya başlayınca, Metin hücuma yaklaştı, Rafael yüzünü dönebildi ve birkaç dakika içinde Uğur’a şutu attırıp öne geçtiler...
Golden sonra zayıf takımlar gibi oyun karakterini ve moralini yitiren Beşiktaş’ta Delgado ve Tello işlev göremezken, kendi ceza sahasının önündeki işlerini aksatan Cisse hücum organizasyonunda rol alıp Ali’ye güzel bir pas yaparak penaltının mimarı oldu...
Gerekçesi sahada gözükmeyen değişiklikler gariptir...
2. yarının başında Ufuk imkansız bir gol yedikten sonra, Holosko Manisaspor’daki son maçından küfrede küfrede çıkıp, Metin de kenara alındıktan sonra Beşiktaş’ın bile havası kaçtı ve oynamadan kazandılar.

22 Aralık 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zico yürüyor‘’

İlk yarıda Fenerbahçe, eli çok hafif bir diş hekimi gibiydi. Öncelikle Denizli’ye getirilmeyen futbolcuların Galatasaray’a saklandığını değil, forma giyenlerin, bu deplasmanı daha rahat kazanmak için getirildiği de düşünülebilir...
Zico’nun takımı, özellikle hücumda sahayı iyi kullanıp, rakibin alan daraltmasını engelledi. Dikine oynayıp, 3. bölgeye çabuk geçerek, set düzenine rakipten çabuk yerleşerek, oyalamadan vuruş yaptı. Aurelio ile birlikte 5 hücumcunun takımına, Gökhan ve Roberto Carlos da katılınca, ilk yarıda Fenerbahçe atak sonlandırma bakımından yüksek bir istatistikle oynadı.
Zico’nun oyun yapısında yükler eşit dağıtıldığı için, ekstra işler yapması gerekmeyen yıldızların ışıkları, o kadar da parlak gözükmeyebiliyor. Ama Roberto Carlos yine de attığı 50 metrelik paslarda, toptan en güzel notaları çıkardı.
Denizlispor’a orta sahada sadece Aurelio ile pres yapıp, rakibin de hücuma yerleşmesine izin verdiler. Ancak Denizli ileride o kadar zayıf kaldı ki, Yusuf’u Selçuk’la, biraz da Cesar’ı Gökhan’la kontrol etmeleri yetti. Buna rağmen, karşıda Souleymanou çok iyi oynayıp, Fenerbahçe’yi engellerken, Volkan çok iyi olmadığından, Horozlar, iki de pozisyon buldu.
2. yarıda Fenerbahçe tempoyu düşürüp, Denizlispor da oyuncu değişiklikleriyle beraber, 60’tan sonra daha doğru bir takım haline gelince, oyun dengelendi. Çok oynayanların yorgunluğu ve az oynayanların maç kondisyonsuzluğu ortaya çıkınca, Fenerbahçe savunmada etten duvar oluşturup, topu kazanınca, soğukkanlı oynayarak, skoru istediği yerde tuttu.

02 Aralık 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle gitmez‘’

Bir kadrodan birçok büyük takım çıkmıyor. Her farklı Galatasaraylı kadrosuna, Sarı-Kırmızılılar aynı şekilde gönül vermiyor, güvenmiyor. Her maçta 3’er 4’er oyuncunun değiştirilmesi takım bütünlüğünü olumlu mu olumsuz mu etkileyecek? Göreceğiz. Futbolun sallantılı olduğu yerde, takım da sallanmaya başlayacaktır.
İlk yarı iki takımın da son derece yavaş oynadığı bir futbol vardı. Bouzid’in, Yusuf’u adam adama takip etmesi anlaşılabilirdi. Buna karşın Denizlispor’da Cesar’ın, Arda’ya yaptığı markaj, Horozlar’ı 1 kişi eksik bıraktı. Galatasaray’ın temposuz oyunu sayesinde Yusuf, Gökhan ve Serhat savunmaya katkı yapmadığı halde 6 kişiyle Denizli, gayet yeterli bir defans yaptı.
Galatasaray’da en önemli sorun, orta sahanın hücum organizasyonu yapamamasıydı. Ne zaman Hasan Şaş hücuma katıldıysa, o zaman ceza sahasına doğru dürüst top sokabildiler. Arda da diğer maçlardaki gibi bir tek duran topu iyi kullanamayınca, yaratıcılığı bulunmayan takımların bile yakalayabileceği fırsatlardan yoksun kaldılar.
Denizlispor, 2. yarıya sanki hücumu da düşünerek girdi. Presi rakip sahada başlatmayı istedi. Ancak beraberlikten sonra oyun ilk yarıdaki dengelerine döndü. Hiç katkı yapmayan Gökhan’ın çıkmasından sonra, hücumcuları da kalmadı. Katı savunma Denizlispor’un taktiği iken, Galatasaray’ın çalışılmış hiçbir taktiği yokmuş gibiydi. Kalli’nin, Hasan’ı ileriye iten değişikliği son 10 dakikada oldu.
İki şey söylenmeli. 1. Galatasaray’ın kazanıcılık karakterinde eksiklikler var. Kritik dakikalarda umursamazca davranışlar dikkat çekiyor. 2. Arda’nın ipiyle kuyuya inilmez. Oyunun liderliğini taşıyamıyor.

29 Ekim 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Keyifli futbol‘’

Futbola güzelliğini veren maçlardan biriydi. İki takım da ‘topa sert’ ve temiz futbolla izleyenlere zevk verdiler. Fenerbahçe’de Roberto Carlos, Deivid ve Vederson gayet enerjik futbol oynarlarken, durgun görünüm veren futbolcular da vardı. Buna rağmen en yorgun adamların bile yeri gelince sprint atmaktan kaçınmaması çok hoştu. Kim ne derse desin Fenerbahçe olgun ve uyumlu bir takım oyunu oynuyor.
Maç fırtına gibi başladı. Manisaspor sahaya manidar bir şekilde siyah formayla çıkmasına rağmen, Holosko’nun yokluğunu pek dert etmeden Selçuk’la Deniz’in arkasına kaçıp, nefis baskınlar yaptı. Manisalılar’ın bu dik futbolu karşısında Fenerbahçe oyunu tamamen kontrol edemese de, Manisa defansın arkasına yaptıkları araştırıcı koşular ile az ama öz gelip, golü de attı.
Sahada herkesten uzun mesafede oynayan ve herkesten daha kritik görev yapan iki oyuncu vardı. Manisa’da Metin, Fener’in görkemli sol kanadını hem çok etkili savundu, hem de her hücumda kaleye ok gibi indi. Keza, Deivid de 1-1’den sonra defans hattının hemen önüyle, hücumun ileri ucu arasında çok fedakârca oynadı.
Bu arada; Kezman, iyi bir hücum asistanı olabilirse ne ala, ancak böyle manasız kırmızılar görürse çok kötü.
Maç ikinci yarıda temposunu kaybedince, Fenerbahçe’de yılların alışkanlığıyla bir yıldızın çıkıp, maçı kazanacağı beklentisi doğdu. Ama, gol isteği kabaran o yıldız ortaya çıkmadı. Manisa, maçın başından sonuna kadar çok dengeli ve konsantre bir futbol oynayarak puanı çok saygın şekilde kazandı.

07 Ekim 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sürprizli gece‘’

Gecenin önemli haberi Vestel’in, Manisaspor’u bırakmasıydı. Futbola girdikleri gündeki neşelerini ve inançlarını yitireli epey olmuştu zaten... Sürekli “bıraktık-bırakıyoruz” gönülsüzlüğü ile tedirginlik hissettirmelerinden ise bırakmaları belki daha iyidir.
Giray Bulak’ın, Galatasaray’a karşı oluşturduğu taktik kurgu Vestel’in, Manisaspor’dan ayrılmasından daha sürprizli idi. Hafta içinde çok gol yemekten şikayet edip, defansı düşüreceklerini söylemesinin ardından oyuna 3’lü savunma ve tek forvetle başlayıp Galatasaray’ın biri Arda biri de Lincoln’den oluşan 4’lü orta sahasına kesin bir üstünlük sağladılar. Orta sahada kaptıkları toplarda Manisalılar defansın arasına çok adamla girdiler, Hakan Balta neredeyse yürüyerek pozisyonlar buldu.
Lincoln’ün Borbiconi’nin markajında olmasından Galatasaray bu kadar etkilenmemeliydi. Çünkü Lincoln adamını alıp hücum hattına gittiğinde arkasındaki bomboş alana Arda ya da Ayhan topla girmeyi akıl etseler organizasyon da zaten he rşeyle hazır olacaktı.
Manisa, kalabalık hücum ederken Galatasaray topu kazandığında bir kez bile cezalandırıcı kontratak yapamadı. Genel organizasyonluk halinde rakip yarı alana yığılarak hücum ederken kritik nokta, ortaları isabetli kullanmaktır. Ama çoğu arka direğe kullanılan ortaların hepsinin Ufuk’un ellerine teslim ettiler. Ön direğe giden iki ortadan birini Hakan, ilk yarıda santimlerle kaçırdı, korneri ise gole çevirdi.
Galatasaray’ın yerleşik savunma düzeninde acemice kale içine koşup Selçuk’a bomboş şut pozisyonu vermesi garipti.
Kalli düzeninde, takımın koşmadan geçileceği bölümler değil, saniye bile yok: ihmalkarlık halinde maçı çevirmek her zaman mümkün olamıyor.

03 Eylül 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI