Arama

Popüler aramalar

Olmadı

Abone OlGoogle News

Bosna Hersek maçından önce kadrolar, taktikler, eksikler, fazlalar, olasılıklar, her şey tartışıldı... Ancak böyle maçlarda öncelikle tartışılması gereken şey ele alınmadı; unutuldu ya da arka plana atıldı: Spor psikolojisi!
Aslında ne kadar da güzel başlamıştık. Maçta belirleyici olanın orta saha ve geriden gelen adamlar olduğunu kanıtlarcasına Arda, Gökhan, Tuncay, Hamit dikine yüksek tempolu koşular yaparak hücuma katılıyor, top sürekli olarak boş adamlara aktarılıyor, tempo yükseltiliyordu. Gerçi 2.30’da Arda’ya arkadan yapılan faul ile gerilimin ilk kıvılcımları kendini Terim, Arda ve Servet’te gösteriyordu ki, hemen ardından gelen iki pozisyonda Emre Bosna orta saha oyuncularını uyutup iki kez bomboş kalarak ikincisinde golü çakıyor ve ortam yumuşuyordu...

Haberin Devamı

Afyon yutmuşcasına uyuklayan Boşnaklar takımımızın golden sonra geri çekilip lüzumsuz yere beklemeye başlaması üzerine topu daha çok kullanmaya başladılar. Taktiksel olarak başlayan kapanma süreci uzadıkça, takımımızın baskıdan etkilenmeye başlamaması imkansızdı. İkinci gerilim anı 23’te Emre’nin kartına, üçüncüsü de 26’da Terim’in kulübeden gönderilmesine yol açtı... Çok iyi başladığımız maçta, ikinci golü hemen bulma arzusundan kendi isteğimizle vazgeçmekle, önce oyun inisiyatifini sonra da kupa finallerini yitirdik...

Haberin Devamı

Bozulan bir takımı ve taktiği ikinci yarıda yeniden düzenleyerek yeni bir başlangıç yapmak, maçı başından itibaren dağılmaya uğramaksızın oynayabilmekten daha basit bir arayış idi...
Terim’in tribüne gönderilmesi, UEFA’daki sicilimizin unutulmadığını ve antipati sahibi olduğumuzu düşündürüyor. Hakem’in yanlı(ş) kararları, sonucu açıkça etkiledi ancak biz de en iyi topumuzu öncelikle zihinsel ve psikolojik olarak oynayamadık... Yazık!