Beşiktaş da bataklığa dalacak

Haberin Devamı ›
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, oyunu-futbolu geliştirmek için atılan tek olumlu adım yokken ortalığı sadece kuru gürültünün kaplıyor olması kimseyi şaşırtmıyor, isyan ettirmiyor. Her dara düştüğünde 'mucize beklentisi'yle Fatih Terim'in ipine sarılmaktan başka bir seçeneği kalmayan-bırakılmayan bir yer burası... Tek adama sıkışmış, sıkıştırılmış bir futbol iklimi!.. Onca yıldır eli yüzü düzgün, sürdürülebilir ve kendini yeniden üretebilen bir tek Fatih Terim projesi yokken 'Türkiye Futbol Direktörlüğü' gibi kallavi bir sıfatla ve büyük takdirlerle yeniden iş başı... Beri yandan, kuşkusuz ki ülkenin en kariyerli ve en başarılı teknik direktörü de Fatih Terim. Yani durum fazlasıyla Gülten Akın'ın şiirinde olduğu gibi; 'Atmacam bukağılı/ ağzında karanfili/ bu yaman çelişkiyi/ çözemem oğul...'
Sadece Olcan konuşuluyor
Düşünün, onca yıldır orta sahada ülkenin tutum ve davranışlarıyla en çok tartışılan oyuncularından -ki artık o da oyuncu olarak sona yaklaşıyor- Emre Belözoğlu'nu aşabilecek tek oyuncunun yetişmemiş/yetiştirilememiş olması üzerine tek söz edilmiyor...
Kimse, 'Nasıl oluyor da Olcan Adın gibi kariyerinin belki de son sözleşmesini imzalayacak bir oyuncu transfer gündemini böylesine meşgul edebiliyor? Bu denli futbol konuşulan bir ülkede başka oyuncu/oyuncular neden çıkmıyor? Varsa biz neden bilmiyoruz?' diye sormuyor....
Yetmezmiş gibi, sabahtan akşama futbol konuştuğunu zanneden büyük kalabalıklar, yapısal sorunları gündeme getirmek ve onları takip etmek yerine, yöneticilerin kendi aralarında kurup oynadığı 'gereksiz, zaman zaman da edep ve akıl sınırlarını aşan oyuna' iştah ve hevesle dahil oluyor. Son örnek, basketboldan... Galatasaray'ın, biraz da Ergin Ataman'ın provatakif durumu nedeniyle son maça çıkmaması, kendi taraftarının büyük bir kısmı tarafından kabul gördü.
Suni gerilimler zarar veriyor
Tahmin edilebileceği gibi ülkenin en kalabalık iki taraftar topluluğundan birine sahip olan Fenerbahçe de bundan ırak değil. Aziz Yıldırım ve son dönemlerde Mahmut Uslu'nun belirlediği seviyenin üzerini aşmak için gitgide daha az sayıda insanın sesi çıkar oluyor..
Galatasaray-Fenerbahçe, Fenerbahçe-Trabzonspor arasındaki 'suni gerilimler' en çok da futbola, futbolcuya, oyunun değerlerine, oyuna olan ilgiye insana ait kavramlar olan mutluluğa, muhabbete, hüsnüniyete, anlayışa zarar veriyor... Kimse oyunu ve geleceği düşünmüyor. Her şey bugün, burada ve şimdi imha edilmeye çalışılıyor! Yaşadığı mali sıkıntılar nedeniyle Beşiktaş en azından son iki yıl bu saçmalığın dışında gibi algılandı. Ancak emin olun biraz toparlanınca onlar da zaman kaybetmeksizin bu batağa dalacaktır.
Yönetimdeki düzenleme Demirören'in gerisine götürür
Öte yandan Beşiktaş'ın durumu yine son yıllarında olduğu gibi evlere şenlik... 'Kendi paramızla yapacağımız stadımızı 30 Ağustos'ta açacağız' demogojisi erkenden gerçekle yüzleşiyor. Kulübün gelecek yılları krediler üzerinden tıpkı geçmiş yıllarda olduğu yeni ipotekler altına alınıyor. Yani, Yıldırım Demirören döneminde neler oluyorsa benzer yöntemler devreye giriyor ve bunlara karşı sesi çıkan insan sayısı gitgide azalıyor. Neden? Çünkü, 'Stat yapılınca Beşiktaş kurtulacak' türünden safiyane bir inanış çoğunluğun içini rahatlatıyor. Oysa iktisat alanındaki 'eşitsiz ve bileşik gelişme yasası' tam tersini söylüyor; 'Sen büyürken daha büyükler çarpan etkisiyle büyür..'
Bu oligarşik futbol yapısı içinde 'forması bile üçüncü olmaya yeten Beşiktaş' iki üçüncülüğünün ardından bu kez yeni ve bir başka 'futbol bilgesi' Ahmet Nur Çebi'nin projelendirmelerine mazhar olacak gibi görünüyor. Ve görünüyor ki yeni dönemde futbolu bilen, kafa yoran, çalışan, düşünce üreten Önder Özen'in işi ya hayli zor olacak ya da Önder Özen'in yapmak istedikleri konusunda geçmiş yıl içinde 'yöneticilik'le denge oyunu oynamak zorunda kaldığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Özen'i eleyerek ya da etkisizleştirerek hayata geçirilecek bir başka kurgu emin olun Beşiktaş'ı Demirören yıllarının gerisine götürür. Yetersiz bilgiye rağmen daha çok görünür olmak isteyen yöneticinin tutulduğu salgın hastalık bir kez daha Beşiktaş'ın kapısını çalmış görünüyor.
İlk yapılması gereken kanamayı durdurmak
Kısaca... En önemli varlığı olan taraftarıyla arasındaki açı gitgide büyüyen, mali olanakları düşünüldüğünde gelecek sezon geçmişten daha dirençli bir takım kurma konusunda hayli sıkıntılı olan, stadı olmayan Beşiktaş'ta, ilk yapılması gereken şey iki sezondur yapılamayan 'kanamayı durdurma' çalışması olmalı. Tedbir ve tasarruf! Bu ikisini öne koymak yerine, Sadi Hoşses hocanın şahane bestesi 'Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey'i söylemeye çalışmak zaten detone olan Beşiktaş'a birkaç yıl daha kaybettirir, o kadar!