'Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgar?'
Haberin Devamı ›
Şöyle der Andre Comte-Sponville; ‘’Nezaket bir erdem değil niteliktir ve yalnızca biçimsel bir niteliktir. Nezaket küçük bir şeydir, büyük şeyleri hazırlar.’’ Büyük jestlerin yapılamadığı futbol ortamımızda Konyaspor futbolcu ve taraftarların Beşiktaş sahaya çıkarken gösterdikleri ‘alkış nezaketi’ övülüp, abartılmalı...
Federasyon üç kez (‘İki’ demeyin sakın!) maç günü değiştiriyor... Her statta gelenekselleşen tezahürat nedeniyle Konya’ya ceza verilirken, kendilerini savunma hakkı tanınmıyor... Onlar da cezaya reaksiyon için bilet fiyatlarını ‘akıl ve izan seviyesi’nin üzerine çekiyor... Beşiktaş şampiyonluk maçından önce Konyaspor maçını içeride oynamak istiyor ve Konya taraftarının ‘şampiyonu’ ve UEFA Kupası’na kalan takımlarını ‘izleme ve alkışlama hakları’ ellerinden alınmaya çalışılıyor... Ve tuhaftır kimsenin ‘gık’ı çıkmıyor!..
Kulak veren yok
Tüm bunların ışığında sezonun belki de en adından söz ettiren iki takımı yarıdan fazlası boş tribünlere oynuyor, içeride yerini alanlar da geçmiş yıllardan kalan ve duyması gerekenlerin kulak tıkadığı o sloganla tribünü inletiyor;
“Yeter Yıldırım Demirören yeter!..”
‘Marka değeri’ deniyor ancak yöneticiler bu güzelim oyunu itibarsızlaştırmak için neredeyse birbiriyle yarışıyor. Hadi bizim gibileri dinlemiyorlar bu sezonun iki başarılısı Şenol Güneş ve Aykut Kocaman’a da kulak veren yok.
Altında kaldı...
‘Nezaket’le başlamıştık ‘nezaketli bir soru’yla bitirelim. Bu soru, yapısal sorunların nerede yattığının da en önemli ipuçlarındandır. ‘Şampiyonun alkışlandığı son maçta protokol tribününde bu ülkede oyunu yönetme iddiasında olan yöneticilerden kimler vardı? Haliyle böylesi ortamda ‘ununu eleyip eleğini asmış’ iki takım da kendi tempo ve seviyelerinin altında kaldı, haklı olarak.
Bize de futbolun içinde bulunduğu durumu özetleyen, Teoman Alpay’ın o güzel Hüzzam şarkısını dinlemek düştü; “Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgar?”