Arama

Popüler aramalar

Dikkat! Dikkat!

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Dikkat DikkatNorveç maçının Yunanistan karşılaşmasına göre daha sıkıntılı geçeceğini düşünüyorum. Çünkü, bu 90 dakika Norveç’in ‘dönüm maçı’ olacak. Ayrıca elde ettiğimiz tarihi galibiyet ‘ulusal beklenti’yi de yükseltti.Zaman zaman öylesine sıra dışı hamleler yapıp, başarıya ulaşıyor ki Fatih Terim, karşıtlarınca bile alkışlanıyor. Ama aynı kişiler Hakan Şükür’ün oynatılmasının yanlış olduğunu da satır arasına özenle sıkıştırıyor. Galibiyet gezegenin her yanında alkışlanır, alkışlanması da gerekir. Ben “Fatih Terim karşıtlığı” diye özel bir kategori olduğunu sanmıyorum. Fatih Terim de, düşüncemize konu olan herkes gibi eleştirilebilir biridir. Çünkü, yaptığı iş sadece onun değil ‘hepimizin hayatı’yla direkt ilgilidir. Gözümüzün önündedir ve algımıza konu olmaktadır. İnsanlar futbol, milli takım ya da Fatih Terim’in kararları üzerine konuşmayacak da, ne üzerine konuşacak? Bunu yapan insanların ‘Terim karşıtı’ gibi algılanmaları daha çok bu topraklardaki siyasal ve gündelik kültürle ilgili bir durumdur. Elbette, her şeyin olduğu gibi futbolun da değişik cepheleri vardır. Ve kimileri aslında futbolun görmediğimiz ya da görmek istemediğimiz yanları üzerine konuşabilir. Bu eleştirileri, kendimizi geliştirecek bilgiler olarak da algılayabiliriz, bizi yıkıp yok etmeye çalışan kötü niyetli insanların girişimleri diye de... Bu tamamen meseleyi ‘nasıl okuduğunuzla’ ilgilidir.Hakan Şükür tercihi sadece Terim için değil, Şükür’ün bulunduğu takımların hepsinin hocaları için geçerli bir belirlemedir. Sonuçta Türkiye, Yunanistan maçını kazandı ve kazandığı için de Şükür eleştirileri satır aralarında kaynayıp gitti. Eğer o maç kaybedilmiş olsaydı elbette eleştirilerin Şükür’le ilgili yanı yazıların ilk paragraflarını oluşturacaktı. Hakan Şükür’ün memleket futbolu için bir fenomen olduğu muhakkak. Öyle görünüyor ki, daha uzun yıllar Türkiye’de Hakan Şükür ismi öyle ya da böyle tartışılacak. Çünkü Hakan Şükür, hatırı sayılır bir kalabalık için futbolcu olmaktan öte anlamlar da taşıyor.Yunanistan golü attı ve bitti. “Avrupa Şampiyonluğu’na ulaştığım savunmamla bu maçı da böyle bitirim” düşüncesi midir nedeni, tarih boyunca hep Türklerle karşı karşıya gelmenin ve ‘hep kaybetmiş’ olmanın kompleksi mi? Sorunun ikinci bölümünü ziyadesiyle manidar buldum. Bir futbol maçında sahaya çıkan oyuncuların beyinlerinin arkasında tarihsel hınçlar olduğunu düşünmek, kendilerini tarihteki iki ulus arasındaki siyasal mücadeleler üzerinden motive ettiklerini düşünmek, aklın alacağı iş değildir.Evet, tribünlerde ya da Yunanistan toplumunda en az bizdeki kadar ‘milliyetçi duygular’ kuşanmış bir kalabalığın olduğu muhakkak. Ama bunun oyuncular ya da oyun sistemi üzerine etkisi olduğuna en küçük bir ihtimal dahi vermiyorum. Sorun, daha çok Yunanistan takımının kendini yenileyemeyen kadrosunun epeydir devam eden formsuzluğuydu. Yunanistan takımı Avrupa Şampiyonu olduğundan bu yana ağırlıklı olarak aynı oyuncular ve aynı düzende oynuyor. Haliyle bu takımın kodlarının Fatih Terim tarafından çözülmesi kolay oldu. Elbette skorun bu kadar farklı olmasında iki ve üçüncü goldeki kaleci hatalarının da büyük etkisi var. Özellikle Gökhan Ünal’ın idmanda yaptığında bile hocasının kızacağı vuruşla gelen golü ve arkasından Tümer’in iyi ama kurtarılabilir vuruşunun gol olması, sonucu bu hale getirdi. Düşünürsek, o dakikalara kadar ilk golün dışında kale önüne en yaklaşılan metreler iki şutun atıldığı metreler oldu. Yani gidilen en uzak yer ceza alanını dışıydı. Ayrıca o pozisyonlarda şut atılmasa, ikinci, üçüncü hamleleri yapmak için gereken ‘hücumda çoğalmayı’ yaratacak organizasyondan uzaktı milli takım. Yine de Yunanistan’ın iki pozisyon dışında kalemize gelemediği düşünülürse maçın galibiyetimizle biteceği, ancak farkın bu olmayabileceği söylenebilir.Sakatlara yenileri ve bir de cezalı eklendi. Buna karşın Emre Belözoğlu artık özgür, rakip Norveç’in ise ‘Tamam ya da devam’ sınavı. Nasıl bir 90 dakika bekliyorsun, Kazanırsak ‘kesin 2008’deyiz’ diyebilir miyiz? Yunanistan maçından önce Terim, “Evet sakat oyuncularımız var ama biz maça 11 kişi çıkacağız” demişti. Aynı ilke bu maç için de geçerli. Sakat oyuncuların yerine oynayacak oyuncular da en az o kadar iyi oyuncular olacaktır, hiç kuşkum yok. Terim kimi tercih ederse etsin, o oyuncu olmayanı aratmayacaktır.Norveç maçının Yunanistan maçına göre biraz daha sıkıntılı geçeceğini düşünüyorum. Çünkü, bu maç son maçını kaybeden Norveç’in ‘dönüm maçı’ olacak. Ayrıca, Yunanistan maçının sonucu bu maç için ‘ulusal beklentiyi’ da yükseltti. Ki bu da gizli bir tehlike...Ama gurubun gidişatına, takımların performansına baktığımızda ipler artık Türkiye’nin elinde. Ve büyük bir tuhaflık olmazsa kendi adıma bu grubu lider olarak bitireceğimizi söyleyebilirim.İçeride oynayacağımız sondan üçüncü maç olan Yunanistan maçına kadar ‘işi bitirmiş’ olmayı umuyorum. Çünkü, o maçın bu grubun en zor maçı olacağını düşünüyorum...Varsayalım, Türkiye AB’ye tam üye oldu. Ve üye ülke başbakanları Tayyip Erdoğan’ı yok sayıp, sadece devlet bakanı ve baş müzakereci Ali Babacan’ı kutladı. Ya da Haluk Ulusoy es geçilip sadece Fatih Terim arandı... Hükümet ile federasyon arasındaki gerilim malum. Sanki bu yokmuş gibi düşünmek bana pek anlamlı gelmiyor. Bu tür durumlarda ben kendi adıma “Olur böyle şeyler” demeyi tercih ederim.Tabii ki, Başbakan Erdoğan kutlamak için Federasyon Başkanı Ulusoy’u da aramış olsaydı kuşkusuz bu daha da arzu edilen bir durum olurdu. Ama varolan gerilim ve Türkiye’deki ‘siyaset yapma biçimi’ maalesef buna engel. Bu sorunlar tam da böyle, eleştirerek, yani bozarak ve yerine daha iyisini koyarak düzelir diye düşünüyorum. “Ömrümüzün yaralı yılları”na (Şükrü Erbaş) rağmen anlayış, nezaket, saygı ve hürmetin hepimizin hayatını düzeltecek ‘kurucu öğeler’ olduğunu aklımıza ve kalbimize mıh gibi çakalım yeter. Ne diyordu Attila İlhan; “An gelir paldır küldür yıkılır bulutlar/Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet...”Hazırlayan: Ayhan Yılmaz