Hep sonradan gelir aklım başıma...

Haberin Devamı ›
Rıza Çalımbay’ın basın toplantısındaki sözlerini okurken bu duygulara kapıldım nedense. Aslında her şeyin bittiğini bilen, ama bunu bir türlü kabul edemeyen bir inleme gibi geldi Çalımbay’ın sözleri bana. Haniyse yanıtların her yerine sinmişti “Hiç şansım yok mu?” sorusu.Çalımbay, aslında takımın iyi oynadığını çok gol pozisyonuna girdiğini, ancak ya rakip kalecilerin devleştiğini ya da müdafaada yapılan hatalarla maçların kaybedildiğini söylüyor. Zaten bir takım başka nasıl maç kaybeder ki? Girdiği pozisyonu atamaz, rakibin attığını tutamaz. Bu kadar basit ve Beşiktaş bu basit gerekçelerden dolayı kötü oynuyor ve yeniliyor.Bu basit tespit için basın toplantısına gerek var mı?Evet, Çalımbay bir şans bekliyor, ama ona bu şansı verecek olan ne yazık ki, takımı değil, belki Cordoba ve rakipleri olacak. Yani, Ankaraspor ve Malmö maçlarında Cordoba devleşecek, rakip oyuncular atamayacak ve rakip müdafaalar hata yapacak, Beşiktaş forveti de bunu değerlendirip şimdiye kadar zorlanarak yaptığını yapıp gol atacak. Peki, Çalımbay’ın katkısı ne olacak bu takıma???Hayatta en sevmediğim sözlerden biridir; ‘kenetlenmek’. Tamam kenetlenin, ama ne olur bensiz, bizsiz olsun. (Bu ‘biz’ benim gibi düşünenler anlamında kullanıldı.) İşler sarpa sarıp, çıkmaz yollara dalan herkes, sözü bir biçimde “birlik beraberlik, dirlik düzenlik” makamına getirmeyi çok sever bu ülkede. Yahu, mesele basit; kanatlardan bol orta, gelen toplara kafa ya da kafadan seken toplara iyi vuruşlar. Baktın olmadı, göbekten ikili üçlü varyasyonlar - tıpkı Beşiktaş’ın Fenerbahçe’den yediği ikinci gol gibi - ... Baktın o da olmadı, ceza yayı üzerinde faul alma gayreti. Haa, bir de müdafaada açık vermemek için iyi bir organizasyon. Şimdi bütün bunlar için ‘kenetlenmek’, ‘birlik beraberlik’ gibi laflara ne gerek var? Şunun şurasında altı üstü eğlenceli bir oyun üzerine konuşuyoruz.Ama bir gerçek var ki, Rıza Çalımbay’ın başında olduğu Beşiktaş bir iki maçın bir kaç kısa bölümü hariç en azından beni eğlendirecek bir oyun oynayamıyor.Çalımbay’ın durumunu, Gabriel Garcia Marquez’in ‘Kırmızı Pazartesi’ndeki kahramanı Santiago Nasar’a benzettim biraz. Okuyanlar hatırlayacaktır, Arap asıllı Santiago Nasar, namus meselesi yüzünden öldürülecektir ve bütün kasaba bunu bilmektedir. Bir kişi hariç; Santiago Nasar. Ve Nasar, bir pazartesi günü öldürülür.Rıza’nın durumu da bana biraz böyle görünüyor. Herkes Beşiktaş’ta Çalımbay devrinin sona erdiğini biliyor, ama kimse bunu söyleyemiyor. Eğer, tarihsel ve talihsel bir takım mühim hadiseler olmazsa Rıza Çalımbay, Beşiktaş’taki kariyerinde sona doğru yürüyor. Ve haliyle o da hepimizin rahatlıkla yapacağını yapıp, sanki bir şey yokmuş gibi davranmayı tercih ediyor. Bu onun bileceği bir iş, buna kimse karışamaz. Beşiktaş Yönetimi de “Çalımbay’ın arkasındayız” deklerasyonu gereği elini kolunu bağladığından çaresiz bekleyeceğiz iki maçı da...Nedense tuhaf bir tesadüf olarak ben bu yazıyı yazarken, yanı başımda Ahmet Kaya, sözlerini Ali Çınar’ın yazdığı o içli şarkısını söylüyordu. “Ne sen Leyla’sın ne de ben MecnunNe sen yorgun ne de ben yorgunKederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu.Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan”