Hoş geldin Simao

Ankaragücü gösteriyor ki... Genç oyuncuların ikişer üçer yılda tek tek değil, sezonda ikişlerli üçerli ekipler halinde takımlara dahil edilip daha fazla süre oynatılmaları oyunu yaratıcılık, heyecan, tempo ve ‘gelecek umudu’ açısından da zenginleştiriyor. İşin maddi boyutundan söz etmek ise benim değil ‘endüstri’ ve ‘marka’ tapınıcılarının görevi şüphesiz.
Haberin Devamı ›
İlk yarısı tatsız tutsuz maça gelince...
İsmail ve Ekrem ‘kanat çırpmayınca’ yük tamamen orta sahaya bindi. Ankaragücü de ortaya kümelenince oyun kilitlendi. Özellikle Eskişehir maçında taraftarın ve yazarların bir bölümünün eleştirdiği Ekrem Dağ uzun süre kayıptı. Ne çıkabildi ne de ender gelişen pozisyonlarda yerini tutabildi. Örnek, Ankaragücü taraftarını ayağa kaldıran 27. dakika pozisyonu... Turgut Doğan Şahin’i kaçırdı elinden. Onun kaçırdığını Cenk kurtardı da tatsız ilk yarıyı gol yemeden kapattı Beşiktaş. İsmail ve Ekrem’in ikinci yarı çıkışları ise ‘nafile faaliyetler’ cetveline yazılmalı.
Malum, kıymetli oyuncunun ‘ezdiği’ de kıymetli oluyor. 34’teki atakta Simao’nun yaptığı gibi! Futbol hayatı boyunca en kolay yaptığı şeylerden biri olan ‘ara pası’nı en arkadaki Almeida’ya geçirmek yerine vurmaya uğraşan Simao ilk yarının en net atağını da heba etti.
Haberin Devamı ›
İlk yarı boyunca Fernandes’in yüksek gayretine Ernst ve Veli eşlik etmeye çalışırken maç nabzını yükseltenler ise Ergin Keleş ve Turgut Doğan oldu.
56’da Almeida maç boyunca ilk kez Edu’nun ortasında müdafaanın önüne koşu yapmayı düşündü de gol pozisyonuna girebildi. Gerçi ona da vuramadı ya... Yine de pozisyon oldu ve top Ümit Kurt’un kafasından kornere gitti.
Oynadığı çoğu maçta beklentilerin altında kalan Simao yine etkisizdi ve kanımca takıma direkt etki etti. Simao katkılı Beşiktaş tekrar ligin başındaki o ‘sıkıntılı takım’ görünümündeydi. Bu takıma bir de Quaresma katılınca korkarım o baştaki filmi bir kez daha izlemek zorunda kalacak Beşiktaşlılar.
Ve son not... Fatih Terim’in ‘şanlı direnişi’ sonucu zorunlu olmaktan çıkartılan ‘boyun tabelası’ Carvalhal’in boynunda adeta bir ‘karşı tavır’ gibi salınıyordu. Acaba Basın Tribünü’nde de takılmasa ne olur? Öyle ya oraya gidenlerin çoğu da ‘hayli tanınmış’ kişiler...