Arama

Popüler aramalar

Kim yazdı kim bozdu?

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Bilirsiniz bu ülkede birisi çıkıp “Ben devleti yönetiyorum sen kim oluyorsun” dediği zaman akan sular anında durur ve likit özelliklerini kaybedip hafif kıvamlı katı hale geçerler! Bu “Ben devletim” umacısıyla yakın zamanda Prof. Canan Karatay’ın nasıl dolandırıldığını hepimiz okuduk. Ne demişti hoca ‘devlet’ (polis) sözünü duyduğu an için; “Adeta hipnotize oldum..”

İşte devleti bu çerçevede ele alınca 6222 sayılı yasa daha iyi anlaşılır hale gelir. Hatırlanırsa bu ‘anti-holigan yasaları’ -ki 6222 sayılı olanı da buna dahil- kurgulanırken ‘maça gidecek masum bireyi koruma’ gerekçesiyle yazılmıştı! En azından iddia oydu. Ancak özellikle sporla ilgili olan düzenlemeler ‘suçun şahsiliği ilkesi’ne dayandırılmak yerine tüm kalabalığın toplu olarak cezalandırılarak terbiye edilmesi hattına oturtulunca iş amacından uzaklaştı. Sahaya atlayan biri/birileri için tüm tribün cezalandırılma yoluna gidilince -saha kapatma gibi- kişisel suç ‘düşmüş oldu.’ Çünkü bir suçtan iki ayrı cezalandırılma mümkün olamayacaktı. Öte yandan benim gibi kombine parasını peşin verip maça gidemeyenlerin hakkını koruyacak uygulamaların yokluğu da mağdur sayısını daha da kalabalık hale getirdi.

Hatırlanırsa bu suçlar için öngörülen abartılı ve uygulamaya konulması güç cezalar yazılıp yasalaşmadan önce bir çok kişi duruma itiraz etmiş ancak hepsi ‘devlet baba’ tarafından kulak ardı edilmişti. Çünkü, o gün yasa yoluyla terbiye pek makbul bir yöntemdi. Ancak gelin görün ki, ne sahaya atlayana ne oyuncu/hakem kovalayana ceza verilmeyince bu kez de cezayı bir başka ‘suçlu/kabahatli’ye uygulamak mümkün olmadı, olamadı. Öyle ya, hukukun ‘eşit suça eşit ceza’ ilkesi türlü gerekçelerle hayata geçirilmemişti.

‘Devlet büyükleri’nin meseleyi ele alış biçimleri ise hem sorunluydu hem de süslü demeçler ve içi boş sloganların ötesine geçemiyordu. Yasanın özellikle İstanbul’un üç büyüklerinin (Tanıl Bora bu üçlüyü ‘oligarşi’ olarak adlandırıyor) kalabalık taraftar topluluklarının aleyhine işletilemiyor oluşu adalet duygusunun iyiden iyiyi zedelenmesine yol açtı.

Her hafta yapılan manasız hakem tartışmaları ışığında zaten her koşulda hakkının yendiğini düşünen geniş bir mağdur kalabalığı oluştukça da abartılı cezalar hepten işlemez hale geldi. Haliyle bundan sonra işletilmesi de en azından ‘teamüller açısından’ pek mümkün görünmüyor.