Arama

Popüler aramalar

Parayı veren çalsın düdüğü

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Modern hayat bir sürü şeyi, atasözlerini bile değiştiriyor. Hani ‘Parayı veren düdüğü çalar’dı! O söz şöyle olmuş; ‘Parayı alan düdüğü çalar.’
Kim alıyor parayı? Yayıncı kuruluş, kulüp.
Kim veriyor? Taraftar.
Nasıl veriyor? Maça giderek, televizyonda maç izlerken gösterilen reklamlardaki ürünleri alarak.
Peki kimin dediği oluyor? Satıcının.

Futbol öncelikle bir eğlence. Bütün oyunlar gibi onun da ilk vaadi, ‘oynarsan eğlenirsin.’ Eğlenmek için oyuna katılmak gerek. Beşiktaş taraftarı da eğlenmek istiyor. Çünkü, uzun süreden bu yana işler baştan iyi gidiyor gibi görünüyor. Ancak durum böyleyken, birileri huzuru bozacak işleri resmen icat ediyor. Biliyorsunuz, futbol taraftarsız oynandığında suyu olmayan ham ayva gibi, boğazı tıkayan, kupkuru bir oyundur.
Hafta sonu İnönü’de Antep maçına gittim. Çıktığımda saat 12’ye geliyordu (yazıyla yirmi dört). Arabam Taksim’de. Oradan Anadolu yakasındaki evime gitmem bilemediniz 20 dakika. Ki ev, Anadolu yakasının ilk semtlerinden birinde. Peki, özel arabası olmayıp uzakta oturanlar ne yapacak? Yanıt açık; toplu taşıma araçlarında gece yarısı sürünecekler.
Peki bu hafta oynanacak İstanbul Büyükşehir Belediye maçında durum nedir? Yine saat 21.45’te oynanacak maç. Ama bir farkla, insanlar maçı izlemek için ‘dünyanın öte ucu’ sayılan Olimpiyat Stadı’na gitmeye çalışacak. Hadi bir-iki saat önce yola çıkıp gittiler diyelim, nasıl dönecekler, kaçta dönecekler? Orası kimsenin umurunda değil.
Lafa geldi mi ‘Beşiktaş’ın haklarını yedirmeyiz’ diye televizyonlarda kendi taraftarına kuru propaganda yapan yönetim bir şeyler yapıyor mu, bilemiyorum. Sonuçta bildiğim şey şu ki; Beşiktaş’ın hakkı demek her şeyden önce o tribünlere giden insanların rahat ve huzurlu maç izlemelerini sağlamak demek. Maç bitimi evine nasıl döneceğinin düşünen birinin tadı olur mu?

Adalet duygusu zedelenmiş toplumlarda, ‘toplumsal huzur’ açısından dikiş tutturmak güç oluyor.
Tribüne giden insanlara para uğruna olmayacak muameleleri reva görenler futbolun da ipini çekiyor.
Kombine satışlarında imzalanan sözleşmelerde taraftara ‘müşteri’ denir. Müşterisine bunu yapan yayıncı, kulüp, satıcı her kimse aslında alttan alta bir isyanı ateşlediğinin farkında mı, bilmiyorum. Bildiğim ve önerdiğim şey şu; şu maçı muassır medeniyet seviyesine ulaşmış toplumlarda olduğu gibi uygun bir saate alınsın. Alınsın ki, insanlar futboldan ve hayattan zevk alsın. Zevk alsın ki, kendilerini iyi hissedip, adam yerine konduklarını düşünsünler.