Arama

Popüler aramalar

Quaresma mitolojisi

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Bu konuda demeç vermeyen yönetici kaldı mı, merak ediyorum doğrusu!.. Ama sorun -sözleşme ortadayken artık bu konu niye sorunsa- hâlâ ortada duruyor gibi görünüyor.
Son olarak yönetici Tamer Kıran’ın ağzından verilmiş haberlerde Quaresma’nın 750 bin Euro indirim yaptığını, bunun da ‘FEDA’ anlamına geldiğini okuduk. Lakin kimi haberlere göre de Quaresma cephesinde ne indirim var ne de Portekiz’den dönüş...
Sözleşmeli oyuncusunu ‘indirim’e yanaşmadığı için cezalandıran anlayış, takım üç hafta üst üste maç kaybedince yine aynı ipe sarılmış görünüyor.
İşin tuhafı şu ki, Beşiktaş kamuoyunun önemli bir bölümü Quaresma takıma katılırsa işler düzelecek beklentisine girmiş görünüyor. Yani ‘Quaresma mitolojisi’ hortladı, hortlayacak.
Aylardır ciddi idman yapmayan, geçmiş dönemlerdeki performansı da ortada olan oyuncunun Beşiktaş’ı ‘uçaracağını’ ummak kuşkusuz ki ham hayal... Ancak kabul etmek de gerekir ki, oynadığı maçlarda ne yaptığı belli olmayan, rakibine maçın herhangi bir bölümünde üstünlük kuramayan, koşmaktan öte bir şey yapamayan onu da verimsiz koşan bu Beşiktaş’a en küçük katkı bile olumlu sonuç doğurabilir. Hiç yoksa kısa vadede rakiplerin Manuel Fernandes ve Hugo Almeida dışında düşünecekleri biri daha olabilir sahada.
Ben hâlâ indirim yapmadığı için cezalandırılan Quaresma’nın kendi başına ‘idman yapıyor gibi görünmesi’nin Beşiktaş’a ne gibi bir fayda sağladığını anlayabilmiş değilim. Sezon başından bu yana izlediğim Samet Aybaba’nın Beşiktaş’ının ne oynamaya çalıştığını da anlayabilmiş değilim. Aybaba’nın transfer tercihlerinin neredeyse hiçbiri şimdiye değin vasatı aşamamışken ve parası da ödenmek zorundayken indirim inadını bırakıp Quaresma’yı takıma katmak en azından mitolojik beklentinin daha sonra yaratacağı gerilimi ve yıkımı engellemek adına faydalı olacaktır.

Dikkat! Dayak geri döndü

Üç puanla ligin dibine demir atan Elazığspor’un teknik direktörlüğüne ‘kötü öğretmen’ Yılmaz Vural getirildi. Geçmişte futbolcularını döven ve hâlâ oyuncuyu dövmeyi ‘eğitim ve öğretimin’ ayrılmaz parçası gören Vural, iki hafta önce Radyospor’da yine dayağı savunurken, geçen yılki Süper Final’in son maçında kırmızı kart gören Fenerbahçeli Dia için de “Onu öyle bir döverim ki!” diyordu. Yani, dayağın, şiddetin içselleştirilip normal bir eğitim aracı olarak kabul gördüğü bu coğrafyada ‘pederşahi tutum’ bir kez daha kazandı. Ama Elazığ kadrosunun gerek yaş ortalaması gerekse Vanja İveşa, Fabio Bilica, Sedat Bayrak gibi kalıplı oyuncularını düşününce ‘dayakçı hoca’nın işi bu kez zor görünüyor! Yine de ‘dayağın cennetten çıkma olduğu’ inancının güçlü olduğu bu topraklarda Aydın Karabulut gibi gençlere dikkatli olmalarını öneriyorum.

Sorununu kafa atarak çöz!

Dedim ya, dayak ve şiddet kolay içselleşitiriliyor bizim buralarda. Antalya’daki turnuvaya gelen dünyanın en çok kazanan sporcularından Tiger Woods’u izleyen Cihan Haber Ajansı kameramanı Cihat Ünal ‘çizgiyi aşınca’ Golf Federasyonu Başkanı Ahmet Ağaoğlu da sorunu kendisine kafa atarak çözmüş! Evet, Ünal geçilmemesi gereken güvenlik çizgisini aşınca oyuncunun konsantrasyonu bozulup çevredeki birilerine isabet edecek top nedeniyle yaralanma riski ortaya çıkmış olabilir. Ne var ki, bu kadar ‘nezih ve elit’ bir spor dalında federasyon başkanının ‘sorun çözme’ biçiminin bu denli ‘avam olması’ irkiltici. Öte yandan spor gibi bir kültür alanının sorunları dayakla, şiddetle çözmeye çalışan birileriyle kuşatılmış olması ise korkutucu.

Bakalım bu vizyon tutacak mı?

‘Tuttuğunu altın eden’ Metin Diyadin, oynatmaya çalıştığı futbol nedeniyle değil de ‘yetersiz bulunan vizyonu’ gerekçesiyle Kasımpaşa’dan gönderilmişti. Önce ‘uygun vizyon’ Ada’nın kavgacı, hırçın çocuğu Roy Keane’de bulundu! Ama sanırım ‘Kasımpaşa’nın vizyonu’ Keane’e uymamış olmalı ki, o iş yattı. Ardından da Kayseri’yi bırakan Şota Arvaladze -ki kendilerini pek severim - ‘uygun vizyon sahibi’ olarak takımın başına getirildi. Arvaladze ile Diyadin’in ‘vizyon farkı’nı pek kavrayamadım doğrusu ama bu vesileyle Yılmaz Vural’ın ‘dayağı savunduğu’ röportajında söylediği farklı şeyleri de hatırladım. Şöyle diyordu; “Bugün Türkiye’de kötü futbol varsa sorumlusu hak etmediği halde Süper Lig’de takım çalıştıran teknik adamlardır. Bugün iş bulmak için iyi teknik adam olman gerekmiyor. Biat edeceksin ya da arkan güçlü olacak.” İnsan düşünmeden edemiyor, “Kimdir acaba bu hocalar?” diye... Bir de acaba burada ‘kötü futboldan sorumlu olan’lar sadece teknik direktörler mi olmalı? İşin içine ‘vizyon sahibi’ yöneticileri de katmak gerekir mi?