Utanç!

Haberin Devamı ›
“İsrail’e bayılıyorum. 1 kişiye 100 kişi alıyor...” Böyle demiş Erman Toroğlu.
İnsanın kanı donuyor değil mi?
Ama işte futbol dediğimiz de böyle bir oyun. Yıllardır, “Acaba ne diyecek” diye pür dikkat kesildiklerimiz, insanı çileden çıkaracak kadar derin konulara gülüp geçmemize neden olacak kadar meseleleri sıradanlaştırıp, hafifletebiliyorlar. Onlar futbol konuşur gibi yapıp ellerindeki paslı eğeyle vicdanımızı taşlaştırırken, bizler de umarsızca ve arsızca ağızlarının içine bakmayı sürdürüyoruz.
Evet, futbol konuşuyoruz. Bu ülkede, başka ülkelerde de aynısı yapılıyordur bilmiyorum, futboldan anlaşılması gerekenin skor/sonuç olduğu kafalarımıza vura vura ezberletilmeye çalışılıyor. Toroğlu’nun yaptığı gibi...
Her şeyin sayılara karşılık geldiği bir hayatı yaşadığımıza inandırmak istiyorlar bizi. Tıpkı futbolda olduğu gibi.
Toroğlu’nun, rahatlığın ve kabul görmüşlüğün verdiği pervasızlıkla zikrettiği o rakamlara karşılık gelenin, örneğin o ‘1’in, İsrail’de yaşayan bir asker/erkek/kadın... 100 olarak telaffuz ettiğinin, Filistin’de yoksulluk içinde yaşayan erkek/kadın/çocuklara karşılık olarak kullanıldığını gözden kaçırıyoruz ister istemez.
Aslolanın ‘kazanmak’ olduğu öğretilirken, o şeyi ‘kazanırken’ kıyılan cana, heba olan emeğe, sönen umutlara, bir kavuşma anında yüzde donan gülümsemeye, parkta oynayan çocuk neşesine karşılık gelen ‘rakam’ın henüz bulunmadığı aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Bu mesele ‘İsrailli Yahudi’, ‘Filistinli Müslüman’ meselesi değil. Bu mesele ‘insanlık’ meselesi.
Hafife almayın Müslüm Gürses’in söylediği şarkıyı. Orada, Ali Tekintüre’nin sözlerindeki “Yeryüzü, gökyüzüdür meselem”deki kadar derin bir ‘mesele’ bu.
Öldürülen insanlar için ‘almak’, gibi kavramları kullanan insanların futboldan ve haliyle hayattan ne anladıklarını, hızla düşünüp süratle konuştuklarında daha da iyi anlayabiliyoruz.
Kanı, canı, umudu, geleceği ve geçmişi, acısı ve sevinci olan insanları rakam haline getirme, onları bir alışveriş, değiş tokuş malzemesine dönüştürme, bir insanın ‘hayattan koparılması’ durumunu aritmetik ilişkisine çevirme hali utanılacak bir şey değilse, ben bu hayattan da futbol denen oyundan da zerrece bir şey anlamıyorum.
Bazen umudumu yitiriyorum ama şahane çocuklar da var şu hayatta, yüzümüzü yere getirmeyen. Onlardan birinin, ODTÜ’den Hasan Türk’ün karaladığı iddiasız ama şahane şiiri, biraz ışık olur belki dünyaya ve Filistinli çocuklara; “İçimdeki çocuk, uyansana/ Yetmedi mi güzellik uykun hala/ Ben güzele böyle hasretkenÖ/ Çocuk,/ Yüzüme vursana bir rüzgar, İstanbul’da/Yorgun ayaklarıma çarpsana, Fethiye’de bir dalga/Misket oynasana benimle Çorum’da,/Uçurtmam olsana çocuk,/Hani rüzgarım?/Büyük olmak boğuyor beni çocuk,/Şu kravatı/Biraz açsana.”