‘’Ayrılan yollar‘’
Fenerbahçe, gerilim ve gerginlikten güç alan bir takım değil. Haklı sebeplere dayansa da sinirlerine hakim olamadığı, dengeyi tutturamadığı zamanlarda kaybeder. Bazı takımlar ise aksine saha içi kavgalarla beslenir. Futbolu düşünmeden önce buna göre eğitir kendisini. Anlık tepkiler değildir yapılan. Hakemi etkilemek, baskı altına almak ve rakibin dikkatini dağıtmaktır amaç. Yönetim ve taraftar ne kadar kurumlarla mücadeleye girmiş olursa olsun, futbol takımı ne Daum ne de Zico döneminde bunların arkasına sığınıp bahane üretmedi. Hesabını sahada almaya kalkışmadı. Tepki koydu, ama futbolculara kolaya kaçma fırsatı tanımadılar. O yüzden Kayserispor maçındaki gibi toplu halde itiş kakışa girmeleri şaşırttı. Oyundan düşmeseler de 28. dakikada hakeme olan güvensizlikleriyle maçı bıraktılar. Takım adına en negatif nokta buydu: Durumu kabullenmek. Sabır taşı olsa çatlar, bunlar da insan denilebilir, ama ne dönemler atlattılar. Bunun da üstesinden kendileri gibi davranarak gelmeliler.
Fenerbahçe yoldan çıkmaya zorlanıyor. Ama futbolu yönetenler ve yorumlayanlar
bazı şeylerin değiştiğinin farkında değil. 20 yıllık küflü fikirler ve yöntemlerle devam ediyorlar. Fenerbahçe, tarihini değiştirmeye çalışırken sömürmeyi tercih etmedi. Evet, ukalalıkları var. Ama kendisine uşaklık yapılmasını istemedi. Avrupa’da başarıyı, sistemi istediği gibi bozmak için kullanmadı. Yönetim ve taraftar da hassasiyeti en çok bu noktaya göstermeli. Başarıyı ölçülü yaşamalı. “Türkiye’nin temsilcisi biziz” gibi özellikle Haluk Ulusoy federasyonunun tek dayanağı olan tehditlere itibar etmemeli. Nasıl yaşayacağının kararını halka bırakmalı.
Dünyanıın her yerinde sistemi kontrol eden ve sömüren sevilmez. Örneğin italya’da bir kasabadaki taraftar Milan’ı da Juventus’u da aynı ölçüde sevmez. Türkiye’de yerel takım taraftarlığının zayıflığı, futbol sistemiyle mücadelede en büyük engellerden biri. Aidiyet duygusunun az olduğu yığınla kulüp, kendileri için değil başkalarının amaçları için varolan kukla yönetimlerin elinde. Kişiliklerini kaybetmeye zorlandılar. Aksi olsa 3 büyük takımdan birinin dümen suyuna girip onların Avrupa Kupası ve aynı anda milli takımın başarılarının yaşandığı dönemlerde “boyun eğ-sus-vatan haini olma” sloganının altında ezilmezlerdi. Şimdi kimlikleri yok. Diğerlerinin, 3 büyüklerin üçünü de sevmediği günlere dönülmeli.
Sistem değişmiyor. Fenerbahçe, Galatasaray gibi organize, geleneksel, zamandan ve iktidardan bağımsız, her devrin adamı kulis becerisine sahip değil. Tek başına düzeltemez. Hukuğun da çıkmaz sokak olduğu noktadayız. O yüzden insanlara ne demek istediğini, işine bakarak ve doğrularının sayısını fazlalaştırarak göstermek zorundalar.
‘’Gökten futbol düştü‘’
Zico, PSV maçından önce diyor ki “Biz kendi oyunumuzu oynayacağız. Kazanmak için oynayacağız.” Gösteriş için değil, inanarak. İnter maçından önce olduğu gibi.
Fenerbahçe takımı ve teknik direktörü diyor ki, “Pozitif futbol için inat ediyoruz, güzel oynamak istiyoruz.”
Günümüz futbolunun haşin gerçeklerinde bu yürek ister. Başarılı olma yöntemlerinin tanımı kapanmaktan, fizikten, aşırı kontrolden, sıkıcılıktan geçiriliyorken hele.
Fenerbahçeli futbolcular tek maçlık harika sonuçları olağanüstü hale sokmuyor. “Puanı aldık, bitti” diyor. İstediğini hiç elde edememiş, “İyi oynadık ama kaybettik” avuntularının arkasına sığınmış kültürden uzaklar.
“Kaybetmeyi de kazanmayı da biliriz, taşırız” diyorlar. Dışarıdakiler bunu hayat meselesine dönüştürüp strese girerken onlar rahatlar. Aleyhlerine verilen kararları maç içinde bahaneye dönüştürmüyorlar, hesap sormuyorlar. Kalkıp futbolla cevap vermenin yollarını arıyorlar. İstisnaların kulağı çekiliyor.
Saygı duyulmanın skor, başarı ve güçle ilgisi olmadığını futbolda anlatmanın yollarını arıyorlar. Bunu çok iyi uygulamış, şöhreti kazanıp hazmetmiş Zico ve her unvanı tatmış Carlos’la. Komplekssiz, başkalarıyla değil işiyle uğraşan, kazanmayı bilen, ama bunları ihtiras ve egoya ezdirmeyen Zico, takımının bu karakterini güçlendirme çabasında.
Fenerbahçe, Türkiye’nin başarıya ulaşma yolu diye bildiğinin aksine yöntemle ilerliyor. Belirli kelimeler, belirli insanlar ve futbol anlayışlarına saplanıp kalmış bağnaz futbol yorumcularına karşı durarak. Galiba bunu kabul ettirecekler.
Dışarıdakiler, bu cesaret ve inadın detayına 5 yıldır inemedi. 5 yıldır takım olma planlarını idrak edemedi. Şimdi Şampiyonlar Ligi’nde olanları kimse anlayamıyor. Gökten düşmüş gibi geliyor. Öyle ya, Daum ve Zico onlarca kez gönderilmiş, “Gitmezlerse felaket olur” denmiş.
Fenerbahçe tahmin edildiği, sistemin istediği gibi davranmıyor. Davransa tüm yorumlar haklı çıkardı. Taraftarlar sildikleri teknik adamlar ve ıslıkladıkları futbolcular konusunda haklı çıkardı. Fenerbahçe, spor edebiyatımıza ait klişeleri, kalıplaşmış senaryoları 5 yıldır yırtıp atıyor.
Şimdi Fenerbahçeliler geçmişteki hataları ile onlarca yıl kaybettiklerini görebiliyorlar mı? Belki 7-8 yıl önce bugünleri yaşıyor olacaklarını? PSV, Fenerbahçe’yi burada yenebilir. Gerçekler değişir mi? Bunu her maç fikrini satanlara sorun. Eski yanlış Fenerbahçe idari manzaralarını ve tarzını, milli takıma taşıyanlara sorun. Fenerbahçe’yi kendisiyle kıyaslayın, o zaman şu anda ne kadar önemli bir işe imza attıklarını anlayacaksınız.
‘’Mazide kalanlara‘’
Fenerbahçe, 2 sezon önce Şampiyonlar Ligi’nde, evinde Schalke’ye karşı iki kere yenik düştüğü maçı çevirip beraberliği sağladığında kimseyi memnun edememişti. Sağanak yağmur altında, 2-0 öne geçebilecekken kaleci hatasıyla maçla ilgili tüm moral bağını kaybetmesine rağmen... Bitime 13 dakika kala tekrar geriye düşmesine rağmen.
Bir sene sonra bunun şans olmadığını iki kere gösterdiler: Önce Eintracht Frankfurt’a karşı 2-0’dan gelip UEFA Kupası’nda turu kaptılar. Sonra da hep yenik duruma düştükleri AZ Alkmaar karşısında 3-1’i çevirmeyi başardılar. Rövanşta ise Fenerbahçe’nin yıllanmış başka zaafiyeti ortaya çıktı ve bu sefer onlar skoru koruyamadılar.
Bunlar Avrupa Kupası maçı için altından kolay kalkılabilecek işler değil. Fenerbahçe içinse anormal. Ama Fenerbahçe için son 5 yılda herşey anormal. Yorumcuların hâlâ sağlıklı Fenerbahçe değerlendirmesi yapamamasının sebebi de bu. Bildikleri, kalıp cümlelere mahkum ettikleri takım, 30 yıla yakın süre sonra hepsini boşa çıkarıyor.
Üst noktaya ulaşmak için önce neleri elde ettiğinizin farkında olmalı ve takdir etmelisiniz. 2 sezon önce Schalke beraberliği sonrası ‘ligi boşver, nerede Avrupa’da başarı’ diyordu taraftarlar ve medya. Şimdi ‘ligi nasıl boşlar’a döndü. Haklılar, ama 5 yıl önce de 10 yıl önce de ligi önemsemek gerekiyordu. Fenerbahçe takımları, yönetimleri ve taraftarlarıyla beraber şampiyon olamadığı için, ikincilik ve UEFA şanslarını şımarıkça harcadığı dönemleri unutmuş demek ki. Aslında Avrupa’da niye şimdiye kadar etkisiz kaldığının da cevabı burda: Sürekli katılamamak. Her katılışında bambaşka kadrolar, teknik ekipler ve ekollerle anlık sonuçları kovalamak...
Bu karakteri değiştirmek istiyor yönetim ve takım. En az gelecek 5 yılını planlamak zorunda olmaları gerekirken, Daum’un ardından bambaşka yola kayıp Zico’yu getirmek ciddi riskti. Devamlılık ve kendini geliştirme adına beklenen hamle değildi. Ama tamamen aksi gelişti herşey. Yani ciddi dirençlere ve zorluklara karşı yakaladıkları 3 yıllık istikrar ve emeği kaybedebilecekken ayakta kaldılar. Üstüne 100 yıl boyunca sergilenememiş Avrupa kupası performansları eklediler. Fenerbahçe skordan önce takım karakteri ve geleneği kazanma hedefinde. Herkes 2 sene önceki Schalke maçının sonucuna ya da Milan mağlubiyetlerine takıldı kaldı. O zihniyet 2002’den sonra yönetimce devam ettirilseydi, Fenerbahçe 2002 öncesine geri dönmüştü.
‘’7x24 = 0‘’
Malum “olağanüstü” bir olay gerçekleştiğinde haber kanallarının doğal akışları bozulur. Masalar kurulur. Okumuş, araştırmalar yapmış otoriteler 7x24 tartışır. Mevzunun ciğerini sökerler. Yetmez, derisini yüzerler. Konuşulmadık şey kalmaz. Halkın ne düşündüğü dışında.
Ama 12+13+2 için o yayın akışı bozulmaz.
10 günde Malezya’nın siyasi-ekonomik-doğal kaynaklar haritasını çıkaracak noktaya getirirler bizi, ama 12+13+2 konuşulmaz.
Ya da geçmişteki yüzbinler...
Nasılsa çıkıp (Moldova olmadıysa) Yunanistan’ı yenersin siyah forma ve bantlarla, tam sayfa manşet resmi basarsın, rahatlatırsın kendini.
10. yıl marşını söylersin biter. İki bayrak sallarsın biter.
Boyalı gazeteler ve boyalı televizyonlar iki tane klip hazırlar, iki ağlayan babasız evladı gösterir, kurtarır kendisini.
1938’lerden beri dış politikadaki hiçliğini iki şovla duzeltirsin. Haydi evine. Gerek yok 7x24’e. Ne derdimizi çözmüş ki zaten!
Bakan Mehmet Ali Şahin 2 yıl, 7x24 konuşmuş futbolda şiddet hakkında (ama sadece şiddet olduğunda) ve yolsuzluk hakkında, neye yaramış? 2000’lerin derin federasyonu 2005’te geri dönmüş. Geri döndürüp şimdi cephe alanlar, D Smart’ın 80 milyonluk fazla banknotunu paylaşınca yine unutmayacak mı Ulusoy’u? Ya da ligde puanlar cebe girince. Ya da Yunanistan’ı yenince, dayanabilir mi duygusal milletim ve medyam gözleri dolan, “Şükürler olsun” diye elini göğe kaldıran Ulusoy’un içtenliğine!
Biz 7x24’ü basın nasıl isterse öyle yaşarız. Ne tuhaftır ki, onlara isyan ettiğimizi gösterdiğimiz tek yer sandıktır. Tek eylem de oy pusulası atmak.
Biz, Türk futbolunu basın nasıl isterse öyle konuşuruz. Bize sunduğu paketlere inanmak, sahada gördüklerimizden, kendi bilgi ve zekamızdan önce gelir. Cepheler yaratır, saflar tutarlar. İyiyi kötü, kötüyü boyun eğilmesi gereken güç yaparlar. Kendimizi onların fikirlerine mahkum ederiz. Gördüklerimizi doğrulaması için zamanında art niyetli bulduğumuz eski hakemlerin ağzının içine bakarız. Oysa onların bir hafta önceki fikirlerini satabileceklerini bile bile.
Sembollerle avunan, sembollerle yaşayanlarız.
“Tehlike unutmakta yatar. Ancak unutmak sadece ölüleri etkilemez. Eğer zafer onun olursa, dünün külleri yarına yönelik umutlarımızın da üzerini örtecektir” demiş birisi. Güzel sözleri söylemek yetmez. Okumak da. Ama bulunsun kafamızın köşesinde. Gerçekler mi? Gerçekler 12+13+2’de saklı. 12+13+2 mezarda. Medyanın bize sunduğunda veya siyah formalarda değil. Kazmaya cesaretiniz var mı?
‘’'Fener vurup kaçmalı'‘’
Yazarımız Ebru Köksaldı’ya göre, dışarıda sabırlı olan CSKA, evinde aceleci davranıyor
“CSKA baskı kuracaktır, bozulmayacaksın. Açık verdiğinde ise vuracak ve kaçacaksın...”
CSKA, Fenerbahçe’nin hedeflediği uzun süreli birliktelikler takımı. İlk onbirlerinde yakaladıkları istikrar büyük avantaj. Her oyuncu ortalama 4. sezonunu geçiriyor. İki sezondur kritik adamlarını sakatlıktan kaybetmeleri görüntülerini bozuyor. Saygınlık abidesi olan kaleci Akinfeev, muhtemelen grup maçlarında yer alamayacak. Carvalho ise aylar süren sakatlık sonucu geri dönüşün eşiğinde.
Yorumcularımız asker ve sert futbolcu saplantısına uymayanları aforoz ediyor. Şükürler olsun ki takımı yöneten, tekniğini ve aklını ortaya koyan futbolculara hâlâ inananlar var. Fenerbahçe Alex’e, CSKA Carvalho’suna güveniyor. Forvetleri dışında kapasiteleri belli ekibe sınıf atlatıyor, o özgür bırakılan adam. CSKA sahada takım gibi duran, ne yaptığını bilen bir ekip, ama iş devamlı kazanmaya ve son noktayı koymaya gelince onsuz zorlanıyorlar. İş Dudu, Krsic, Zhirkov ve diğerlerine kalıyor. Yetmiyor.
Jo ve Love çok tehlikeli
Gazzayev yerden, süratli, bol paslı, tempolu ve kanatlardan yüklenen oyunu tercih ediyor. Krsic ve Zhirkov sağ ve solda gözardı edilemeyecek kadar iyi işler çıkartıyor. Çabuk ve top sürebilen, savruk iki forvet sürekli yer değiştiriyor. Bu sezon sağa Ratinho’yu da kattılar. PSV’ye deplasmanda tempo yapabilmeleri, son 10 dakika baskı kurup galibiyeti kaçırmaları, bunu asla şişirme ve gelişigüzel oynamadan becermeleri karakterlerini gösteriyor.
CSKA’da Jo ve Vagner Love, PSV’de Lazovic ve Koevermans’a karşı! Ne zenginlik ve lüks! Fenerbahçe’nin hayal ettiği hücum bölgesine sahip ikisi de. Jo, Brezilya Ligi’nde izlerken Avrupa’da oynayacak diye not tuttuğumuz 20’lik yetenek (CSKA üzerindeki transfer dedikodularına Fenerbahçe’nin kulak vermesi lazım belki de!) Sırtını rakip defansa yaslayarak top indirip açan, verkaçlarla ve çapraz koşularla şaşırtan ikilinin daha akıllı ve disiplinli olanı. Her açıdan vuruyor, şut çekiyor, driplingi ve çalımı kuvvetli... İki forvet ve iki açığın peşine takılmak rakibe defans disiplini ve dengesini kaybettirebilir. Böl ve yönet taktiği! Hep benzer oyunları yapıyorlar. Atağı karşıladıktan sonra ilk topu hızla oyuna sokabilmeleri tehlike.
Brezilya, Brezilya’ya karşı!
Ama evindeki CSKA ile deplasmandaki CSKA arasında fark var. Şu maç planlarınızla İstanbul’daki başka olmalı. Dışarda sabırla, kontratak ve yerleşik oyunu karıştırabilen CSKA, evinde kimi zaman aceleci. Galibiyet zorunluluğu hissedecekler. Fenerbahçe baskı yiyecektir, bozulmamalı. CSKA kaçınılmaz olarak belirli anlarda oyundan düşecek. O ara Fenerbahçe vurup kaçmalı.
Takımın adı fark etmez, Ruslar iç sahada stil oluşturdu. Kazanma yüzdeleri düşük, ama can sıkıcı atmosfer yaratıyorlar. Bonkör olan oradan çıkamaz. Pozisyon buldun mu atmalısın. İlk adamı geçtiğinizde CSKA savunmasının kademeyi sağlaması kolay olmuyor. Tabi top tutan ve yalnız kalmayan çabuk forvetleriniz varsa.
Frikikleri Brezilyalılar’ın elinde anlam kazanıyor. CSKA, bu ligde de en çok korner kazanan takımlardan.
Artık Arjantinli yok, kavga yok. Brezilyalılar başbaşa. Rusya’nın Brezilyası, Türkiye’nin Brezilyası’na karşı. Keyifle izleyin.
‘’Tesbih çeke çeke‘’
Bu ülkede herkes bekliyor. İstanbul’daki bizler yıllardır metro bekliyoruz. Muhalefetler, iktidar bir pot kırsın, hata yapsın da yüklenelim diye bekliyor. Kurum ve kuruluşlar, gerekeni ancak felaketler olduktan sonra yapıyorlar. Su aramak için suyun bitmesini bekliyorlar.
Başarılı sporcularla uğraşmak için başarılı olmalarını bekliyorlar. Futbolu yönetenler önlem almak için birinin canından olmasını bekliyorlar (herhalde!)Kulüpler kirli düzene cephe almak için kayrılmadıkları günleri ya da ortaya atılan ‘naklen parayı’ bekliyorlar. İşsiz Türk teknik direktörler, LigTV ekranlarında gelecekte oturmaları muhtemel koltukta ikamet eden meslektaşlarını güzel güzel eleştirip bekliyorlar.
Yabancı ve milli maçları televizyonda naklen yorumlayanlar, kafayı taktıklarına (mesela Zico, Anelka, Ancelotti) iğne batırmak için doğacak fırsatları kollayarak bekliyorlar. Tribünler kafayı taktıkları futbolcu hata yapsın da küfür edeyim, yuhalayım diye bekliyor. Herkes hakemlere ve başta Zico olmak üzere teknik direktörlere saldırmak için bekliyor. Hakemler ‘Buraların kralı benim. Zidane, Kaka tanımam’ mesajını şöhretli yabancı futbolcuya kartı çakarak vermek için bekliyor. Kendi gücünle ve becerinle yükseldikçe diğerleri seni aşağı çekmek için bekliyor.
Yani tüm Türkiye bir şeyler yapmak için başkalarının açık vermesini ve ucunun kendisine dokunmasını beklerken, spor medyası Avrupa’daki Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı yorumlamak için ikinci, üçüncü, dördüncü maçı beklese ne olur. Ligde 2 maç bekleyememeleri bunu değiştirir mi? Ya da yıldızlaştırdıkları Ertuğrul Sağlam’ı iki maçla çürüğe çıkarmak için sadece 2 maç beklemiş olmaları?
O yüzden İnter maçı yorumlarından Zico kelimesini kullanıp israf etmenin anlamı yok. Ya da herhangi bir Fenerbahçe başarısında herhangi bir teknik direktörün ismini kullanmanın. Bekleyelim, alışkınız nasılsa. Ben de medyanın gerçekten futbol konuşacağı günleri bekliyorum. Güdümlü füze olmayacağı, kendisini geliştireceği günleri.
‘’Hesaplar karışmamalı‘’
“İnter maçındaki tek puanın değerini anlamak gerek. Kanarya, dikkatli ve sakin olmalı. Alex’in orta alana yoğunlaşması ve mücadele etmesi şart”
Onlar kadar sert oynayabilir misiniz? Akıllıca fauller yapabilir misiniz? Onlar kadar gaddarlaşabilir misiniz? Onlar kadar Avrupa’da kazanma alışkanlığına sahip misiniz? Onlar kadar sineğin yağını çıkarabilen gol vuruşlarınız var mı? Ama Şampiyonlar Ligi bu. Rakibiniz, siz onu ne kadar yenilmez görürseniz o kadar kuvvetlenir.
Fenerbahçe performansını etkileyebilecek lig gerginliğinde. Öyle ki “eksik” İnter’i yenememek büyük başarısızlık herkese göre!
Sinmemek için forvet baskı yapmalı
Hesaplar karışmamalı. Nedir hesap? Puan. İnter maçındaki tek puanın değerini anlamak. Çok yakın gidebilecek bir gruptalar. İnter’in sağı solu belli olmaz. 3 takım da kendilerinden altta. Ne kadar köşeye sıkışsalar da geçmeyi başarabiliyorlar ama puanlar vererek. Oyuncu kapasitesi ve savunma felsefesi olarak altta kalan Fenerbahçe bunu değerlendirebilecek mi?
İnter defansının banko adamları ve onların yedekleri yok. Fenerbahçe, Lugano ve Edu başta olmak üzere bir kişinin eksikliğini bile dolduramazken, İnter’in hâlâ Zanetti ve Samuel seçenekleri var. Roberto Carlos’un en büyük varisiyken müzmin sakatlıklara düşen harika çocuk Maxwell’i var. Üstelik Fenerbahçe gibi topu ilerde tutamayan rakibi önde durdurabilecek orta saha ve forvet oyuncuları var. İnter’e karşı sinmemek için forvetleriniz baskı yapabilmeli. Kanatlar fazla içte kalmamalı. Oyundan kopup ilerde kalmamalı.
Belirli noktalarda önlem alamazsınız
Oyuna giren futbolcuya baktığınızda bile moralinizi bozacak bir ekip. Olur da geriye düşerseniz yediğiniz golü çıkarmanız için kendinizi aşmalısınız. Basketboldaki gibi “Bu adamın serbest atış yüzdesi kötü, yapın faulü” diye ayırabileceğiniz isim yok. Binbir yolla gol atmayı beceren futbolcularla dolu takıma belirli noktalarda ve durumlar için önlem alamazsınız. “Sadece Suazo, Zlatan veya Crespo’yu marke edeyim” deyip işin içinden çıkamazsınız. Plan yapamazsınız. Onu, aradan kaçıp bozacak birileri çıkacaktır.
Fenerbahçe dikkatli ve sakin olmalı. Ligdeki hatalarını azaltmalı. Mesela Rizespor tüm maç ileride en az 2-3 kişiyle Fenerbahçe savunmasına baskı yaptı. İlk top oyuna geç girdi, orta saha onu istemedi, alamadı, kullanamadı. Hep o yakan top Önder’in önüne düştü. Boğuldular. Alex’in orta alana yoğunlaşması kilit. Mücadele etmeli. Ve tabii ki böyle rakiplere karşı şans da yaver gitmeli.
Maç vesilesiyle her devrin, her mevkinin adamı, büyük profesyonel ve iş tutkunu Javier Zanetti’yi izleme ihtimalinin verdiği keyfi de paylaşalım.
‘’Sabotaj‘’
Kezman, Van Hooijdonk, Zeman, Löw, Daum, Osieck, Del Bosque, Gerets, Tigana, Ortega... Liste her sene uzuyor. Hepsi futbol ortamımızda birkaç ay süre geçirdikten sonra medyayla gerginlik yaşıyor. Çelik gibi siniri olanlar bile dayanamıyor. Kapısını, ağzını mühürlüyor. Boşa konuştuğunu düşünüyor, art niyetli yaklaşımlardan bıkıyor. Muhatap olduğu insanlar duvar. Dinlemiyor, anlamak ve saygı göstermek istemiyor. Söylediği on cümlenin içinden laf seçip manşet yapıyor. Herşey provakasyon ve tarafları birbirine düşürmek üstüne kurulu. Mesela Prekazi gibi bir isimle yıllar sonra tam sayfalık güzel röportaj yapma şansı buluyorsun. İnsanlar hevesle okumak istiyor. Ama manşet olarak Roberto Carlos’u küçümsediği mesajı veren başlığı yapıştırıyorsun. Ve bu zihniyet Zico’ya, Feldkamp’a, Daum’a, Carlos’a akıl verecek, onları aşağılayacak kadar güçlü! Bunu kaldıramıyorum artık.
Futbolu yönetenler de, yorumlayanlar da, yayınlayanlar da çoğunlukla aynı. Bu insanlardan Trabzonspor-Sivasspor maçı gelişmeleri üzerine adalet dersleri dinlemek komik oluyor. Haluk Ulusoy federasyonunu suçlamalarını seyretmek de. Malum Magnum’u beraber ateşlemişlerdi, ama onlara göre barut izi sadece Ulusoy’un elinde! Gittikçe derine saplanan bıçak henüz kınından çıkarken gülenler şimdi bu kanamayı durdurmak için Ulusoy’u istifaya davet ediyor.
Futboldan bu kadar rant elde edip araba-ev alabiliyorsanız, televizyonlarda kamp kurup meşhur oluyorsanız, “medyanın işi sistemi düzeltmek değildir, bize ne” diyemezsiniz. Statlarda çıkan olaylardan ve federasyonun keyfi yönetiminden sizler de sorumlusunuz. Sahaya inen taraftarın ya da dayak yiyen futbolcu ile küfür edilen teknik direktörün vicdani yükü sizin de omuzlarınızda. Malta maçındaki beraberliğin en büyük pay sahiplerinden de biridir medya. 2002’nin kalıntıları üzerine gelecek inşa edebilmek için değişime engel olundu. Kendi tarikatlarının dışarda kalmasını istemeyenlerle beraber bir neslin elinden 2 uluslararası turnuva çalındı. Değişime engel olup şimdi de şikayet etmeye hakkı yok kimsenin.
Yalanlar ve yanlış yorumlar (bilgisizlik, vizyonsuzluk ve çıkarcılıkla süslü) Türk teknik direktör ve futbolcuların gözlerini boyayıp kendilerini kandırmalarına, sonra tepe üstü çakılmalarına, yabancıların ise “Lanet olsun” diyerek pes etmesine sebep oluyor. Fatih Terim de etrafında yarattığı “el pençe divan duranlar” yüzünden ne kadar gerçeklerden koptuğunu farkedemedi. Pekii, geride kimler kalıyor? Kötü yöneticilik yapanlar, yeni Ulusoylar ve hepsinin üstünde tüm ikiyüzlülüğüyle mensubu olduğum medya (istisnalar hariç).
Yabancı hakem gelsin denir arada bir. Aslında bize gereken yabancı futbol yorumcuları.