‘’Anahtar CSKA‘’
Kanarya garip bir gruba düştü. Temsilcimizin grubu, favori inter’e rağmen kafa karıştırıcı. İlginç maçlar yaşayacağız. ‘Kilidi CSKA çözecek’ diyebilirim
Fenerbahçe garip bir gruba düştü. Aylardır ‘Adriano Fenerbahçe’de’ veya ‘Caner CSKA’da’ diye değil! Ne yapacağını kestiremeyeceği üç rakibi var. Yani kendince doğru planlar oluştursa ve doğru uygulasa da işe yaramayabilir. Ya da tam tersi! Beklemediği anlarda, beklemediği puanları alabilir. Bir teknik direktör ve takımın canını sıkacak en sevimsiz tablolardan kısacası... Rakibin suretinin belirsiz oluşu. Her sene Türk takımıyla eşleşmeyi adet haline getirmiş PSV tekrar karşılarında... Doğrusu bu kadar eğlenceli ve çeşnili organizasyonda sık sık aynı takımları izlemek bizler açısından da sıkıcı... PSV, 2 yıl önce iç sahada yenip dışarıda yenildikleri takım kadar etkili değil (Fenerbahçe de farklı). Tüm bölgelerinden temeli oluşturan isimleri kaybettiler. En önemlisi de teknik direktör Hiddink devrini kapatıp Koeman’la yeni döneme başladılar.
Eski Doğu Bloğu ekolü
Hani Liverpool veya Real Madrid mi, yoksa CSKA mı deseniz, tereddütsüz CSKA’yı reddederdim. Ne yapacağı ve ne olduğu kestirilemeyen (ama üst düzey takımlara asla dişini geçiremeyen), deplasmanda her türlü sürprizi ve sinir bozucu ortamı yaşama ihtimalinizin olduğu, bozmaya dönük felsefenin kalıntılarıyla can sıkabilecek eski ‘Doğu Bloku’ ülkesi takımlarla eşleşmek tatsızdır. Hele berbat kış dönemi deplasmana gitme ihtimaliniz varsa. Bu takımın üstünde 2005 UEFA ½ampiyonu yazıyor. Geçen sezon Arsenal-Porto-Hamburg grubunu zorladılar, futbol açısından fazla bir şey sunamadan. Arsenal’den koparttıkları 4 puan olağanüstülüklerle dolu olsa da, istedikleri skorlara ulaştılar. Ama oradan sıçradıkları UEFA’da ilk elemede Haifa’ya geçildiler.
Bilinmezlik söz konusu
Inter’i Fenerbahçe’nin 5 sene önceki dönemlerinin en kötü versiyonu olarak görürüm. Teknik direktörü her zaman futbolcuya ezdiren ve transfer politikaları tutarsızlığıyla futbolcu müzesine dönen, istikrar mantığından uzak, asla kurtuluşu bulamayacakmış gibi duran bir kulüp. Mancini 4. sezonunu devirerek tarihe geçti. Hayranlık verici futbolcuları var. Problemleri ve iç çekişmeleri hiç bitmiyor. ½ampiyonlar Ligi’nde hırs yapmalarına rağmen hep mutsuz oldular. Neyi yanlış yaptıklarını çözemeden ve düzeltemeden yeni sezona giriyorlar. Yine de italyan takımı ve lig şampiyonu işte. Üst turlarda, kendilerine denk veya daha kuvvetli takımlara henüz diş geçiremeseler de, diğer rakiplere karşı en zor durumlardan dahi sıyrılmayı başardılar. Rakiplerine bakarak Beşiktaş için çok net ‘en azından üçüncülüğü elde eder’ diyebilir, ötesini de zorlayacağını söyleyebilirim. Ama Fenerbahçe’nin grubu, favori Inter’e rağmen kafa karıştırıcı. ilginç maçlar yaşayacağız. CSKA anahtar olacak.
‘’Hücum etmeliyiz‘’
İki ayaklı eleme maçlarını oynamak beceridir. Arada ciddi fark olmayan takımlar arasında dengeyi bozabilecek bir beceri. Anderlecht ön elemeleri geçmiş ama gruplarda vasat, sıradan (2000- 2001 hariç). Anderlecht teknik direktörü ve futbolcularının rövanş öncesi iddialı açıklamalarının altında hem bu hem de ilk maç yatıyor. Fenerbahçe iştahlarını kabarttı. Kadrosunda ortalama futbolseverin tanıyacağı Carlos, Appiah, Kezman, Lugano ve hatta Alex’i bulunduran takım ile eşleşmenin tedirginliği vardı. İlk maçta 1-0’i korumaya yoğunlaşan Fenerbahçe’nin zayıf noktalarını gördüler. Pozisyon bulabileceklerini de.
İkinci plana atabilirsiniz
Deplasmanda ikinci 45 dakikada bu güveni kazanabilmek ve baskı kurabilmek, iç sahada daha da üstün olunacağı anlamına gelmiyor, ki çoğu takım (Avrupa kupalarında Türk takımları özellikle) bu hataya düşer. Ortalama seviyede dengeli ve nasıl oynamanız gerektiğini bilen ekipseniz o günkü psikolojik ortamın etkisini de o kadar ikinci plana itmeyi başarabilirsiniz. Fenerbahçe, bu faktörün ağırlığını azaltmakta sorunlar yaşıyor. 4 yılda ciddi mesafe katetseler de. Fenerbahçe tarihinin en iyi Avrupa Kupası performansını sergileyen takım olarak çıkacaklarını unutmamalılar.
Kapanmayı beceremiyor
Kadro tercihi üzerine artık fazla yoruma gerek yok. Tümer, Alex, Kezman ve Deivid’in aynı anda sahada olduğu klasik düzen, o maç futbolcuların bireysel performansı üst düzey bile olsa tıkanıyor. Uzun dönemde Zico’nun halletmesi gereken, onu da rahatsız ettiği belli bir sorun. Kezman haricinde diğerlerinin savunmada ekstra işler yapması gerek. Alex’in de kafasında ikinci forvet değil oyun kurucu olması. Anderlecht’in gol yemeye fazlasıyla müsait defansı ve takım yapısı (istanbul’da kapanmaya çalışsalar da beceremediler), Fenerbahçe’nin fazlasıyla serbest bu dört isminin yarattığı dengesizlikle kapışacak (Deivid’in durumu belirsiz). Dinamo Kiev’in kendisine yaptığını Anderlecht’e yapma şansı bolca olacak. Yani gol atma zorunluluğunun getirdiği heyecanı cezalandırmak. Sonuç, bunu ne kadar boşa harcamayacaklarına bağlı. Savunmada rakibi donup kalarak veya panik halinde hamle yapmaya çalışarak karşılayıp karşılamayacaklarına da.
Fener skora yatamaz
Fenerbahçe, skoru gol atarak koruyabilen karaktere sahip takımlardan. Bu, Avrupa’da başarılı olmak için engel gibi görünse de müstesna bir vasıftır. Kimi zaman, hatta çoğu zaman bunu unutuyorlar. Kontrollü olmayı gerginlikle geriye yaslanmak, yarı sahasında dikilmekle karıştırıyorlar. Fenerbahçe skora yatamaz. Beceremez. Karakterinde yok. Zico’nun da. Tıpkı doldur boşalt ve ileri şişirilen toplar gibi. Bunu hatırladıkları sürece avantajlılar.
‘’Ters Köşeler‘’
Geçen sezon Arsene Wenger’in iyice abarttığı, yedek-as oyuncu karışımlı Arsenal’i izlemek heyecan vericiydi. Her maç, değişik 11’lere rağmen benzer pozitif futbolu oynayabilen, taviz vermeyen, bir kamyon dolusu pozisyona girip o kadarını da kaçırdığı için sonuca yansıtamamış takım... 11 yıldır başlarında olan saygın teknik direktörlerinin dünya futbolunun en yetenekli gelişmeye açık gençlerinin verdiği güven, 1998 sonrası şampiyonluk hasretinin bitmesinin rahatlığı, güzel oyun sergilemenin töleransı ve uzun vadede takım yaratılabileceğine inanmanın kararlılığına rağmen bu hamleyi yapabilmesi şaşırtıcıydı. Bunu bir teknik direktör, Türkiye’de ve hele Fenerbahçe’de yaparsa, adı Capello da olsa, Wenger de olsa (ya da Fenerbahçeliler ve medyanın aradığı, henüz Tanrı tarafından yaratılmamış ismi bilinmeyen mükemmel teknik direktör de olsa) sistemi kilitler. Çökertir. Zico gibi. Yorumcular bu hamleyi kaldıramadı. Ne diyeceğini şaşırdı, futbolcuların performansını o günün psikolojik dürtüklemesine bağladı, kapasiteleri ve potansiyellerini geri plana itti, yani küçümsedi. Bu ‘tek maçla övmek hatadır, onlara da zarar verir, istikrarlarına bakmak lazım’ aklının güzelliğinden dolayı değildi. İçinde hafiften gördüğünü sindirememek, bolca saygı duymadıkları teknik direktöre karşı mağlubiyet hissi (ama tek maçla tüm sezon kaybedilmez ki!), klişe yorum ve analizlerin yutturulamayacak olmasının mide ağrısı vardı. Sonuçta bulunabilen açıklama ‘Aziz Yıldırım’ın fikriydi’ oldu. Zico’nun birşey yapabileceğini kabullenmeme inadı, futbol aklı olmadığını düşündükleri Aziz Yıldırım’ı onore etmeye zorluyor! Geçen sezon Newcastle maçı 11’i gibi. Onlara göre olumlu işler ya tesadüf ya başkalarının parmağı ya da değersiz.Futbol sahasında tahminlerin ters köşesinde olay cereyan ettiğinde herkesin ne kadar mülayim, sessiz ve uslu hale dönüştüğüne fazla şahit olamıyoruz, tadını çıkarın. Zico’nun ikinci onbiri eğlenerek maça eşlik eden tribünlerin önündeydi. Toplu halde değil, bireysel olarak bile futbolcuya yönelik öfke yoktu (ikinci yarı maçın sıkıştığı dönemler hariç). Taraftarın çoğu stada önyargılarıyla, kafayı taktığı futbolculara kusmak için geldiğini ispatladı. Yenilerin bir iki maç süresi var. Rastgele.
‘’Ters Köşeler‘’
Geçen sezon Arsene Wenger’in iyice abarttığı, yedek-as oyuncu karışımlı Arsenal’i izlemek heyecan vericiydi. Her maç, değişik 11’lere rağmen benzer pozitif futbolu oynayabilen, taviz vermeyen, bir kamyon dolusu pozisyona girip o kadarını da kaçırdığı için sonuca yansıtamamış takım... 11 yıldır başlarında olan saygın teknik direktörlerinin dünya futbolunun en yetenekli gelişmeye açık gençlerinin verdiği güven, 1998 sonrası şampiyonluk hasretinin bitmesinin rahatlığı, güzel oyun sergilemenin töleransı ve uzun vadede takım yaratılabileceğine inanmanın kararlılığına rağmen bu hamleyi yapabilmesi şaşırtıcıydı.
Bunu bir teknik direktör, Türkiye’de ve hele Fenerbahçe’de yaparsa, adı Capello da olsa, Wenger de olsa (ya da Fenerbahçeliler ve medyanın aradığı, henüz Tanrı tarafından yaratılmamış ismi bilinmeyen mükemmel teknik direktör de olsa) sistemi kilitler. Çökertir. Zico gibi. Yorumcular bu hamleyi kaldıramadı. Ne diyeceğini şaşırdı, futbolcuların performansını o günün psikolojik dürtüklemesine bağladı, kapasiteleri ve potansiyellerini geri plana itti, yani küçümsedi. Bu ‘tek maçla övmek hatadır, onlara da zarar verir, istikrarlarına bakmak lazım’ aklının güzelliğinden dolayı değildi. İçinde hafiften gördüğünü sindirememek, bolca saygı duymadıkları teknik direktöre karşı mağlubiyet hissi (ama tek maçla tüm sezon kaybedilmez ki!), klişe yorum ve analizlerin yutturulamayacak olmasının mide ağrısı vardı. Sonuçta bulunabilen açıklama ‘Aziz Yıldırım’ın fikriydi’ oldu. Zico’nun birşey yapabileceğini kabullenmeme inadı, futbol aklı olmadığını düşündükleri Aziz Yıldırım’ı onore etmeye zorluyor! Geçen sezon Newcastle maçı 11’i gibi. Onlara göre olumlu işler ya tesadüf ya başkalarının parmağı ya da değersiz.
Futbol sahasında tahminlerin ters köşesinde olay cereyan ettiğinde herkesin ne kadar mülayim, sessiz ve uslu hale dönüştüğüne fazla şahit olamıyoruz, tadını çıkarın.
Zico’nun ikinci onbiri eğlenerek maça eşlik eden tribünlerin önündeydi. Toplu halde değil, bireysel olarak bile futbolcuya yönelik öfke yoktu (ikinci yarı maçın sıkıştığı dönemler hariç). Taraftarın çoğu stada önyargılarıyla, kafayı taktığı futbolculara kusmak için geldiğini ispatladı. Yenilerin bir iki maç süresi var. Rastgele.
‘’Sağım solum sobe‘’
Tümer bakıyor, boş. Alex bakıyor, Carlos bakıyor, boş... İstanbul Büyükşehir Belediyespor karşısında olduğu gibi. O maçta Tümer, Anderlecht maçında da Deivid’den beklenen sağ kanadı doldurmak. Solu zorluyorlar, ama rakip de bir noktadan sonra oyunu sağa çeviremediklerini, bindirme yapamadıklarını anlıyor ve kolayca sıkıştırabiliyor. Önder’in o hattın tüm yükünü taşıması mümkün değil, hiçbir futbolcu yapamaz. Çok çabalıyor. Kezman da, Deivid de, Deniz de... Herkes gibi. En sert eleştirileri alıyorlar, tribünler ilk hatalarında yıkıcı uğultulara başlıyor. Oysa mücadele etmemekle, takımdaki problemler yüzünden verimsiz görünmek arasında fark var. Hücum hattındaki sorunlar ve sağ kanattaki istikrarsızlık, Fenerbahçe’nin yapmaya çalıştığı iyi işleri ve diğer takımlarla olan farklılığını ortaya çıkarmasını engelliyor. Sağa kadro içinden çözüm üretilebilir, ileri uca çare bulamadıklarını geçen sezondan beri görüyoruz. Zico futbolcuya güveniyor ve serbestlik tanıyor. Ama hücumda top kaptırıldığında açıklar ve forvetler, nasıl pozisyon almaları gerektiğini şaşırıyorlar. Koşuyorlar, topu almaya çalışıyorlar, işe yaramıyor. Ters bölgelerde yakalanıyorlar. Rakip rahatça kaleye yaklaşıyor. Özellikle kanatlardan. Önlerindeki adamlar doğru savunma hamlelerini yapamadıktan sonra Carlos-Cafu’yu da koysanız kapatılamaz. Fenerbahçe dengeyi sağlamalı. Zico gerekirse kısıtlayıcı olup, çocuğa öğretir gibi net görev tanımları yapmalı. İki maçta rakip sahanın sağ bölgesini ziyaret etmeyi unutan takıma alternatif üretmeli. Tempo yapmalarını engelliyor. Topu tutamadıkça kendi sahalarına çekiliyorlar. Kültürlerine yakışmayan uzun pas zorlamalarına mecbur kalıyorlar. Ama çözümsüz değil. Alex ikinci forvet gibi sahaya çıktığında kafası karışıyor. Onun orta saha ve hatta geride oyuna başlaması, Kezman’a yarenlik etmesinden önemli. Bunları halletmek Carlos’un meziyetlerini üst seviyede kullanmalarını da sağlayacak. Türkiye’de oyunun yönünü değiştirebilecek, dik veya enlemesine paslarla açabilecek beceride futbolcu yok. Daha doğrusu bunu sürekli yapabilen hiçbir isim yok. Carlos işin üstadı.Fenerbahçe 4 yılda Avrupa Kupası’nda oynama karakteri kazanmaya başladı. Duruşları, maç içi psikolojileri değişti. Olumlu yönde. Anderlecht karşısında ise sarsılmış gibiydiler. Kulüp olarak aşama kaydettikçe takımın üstündeki gerginliği artırıyorlar. Hazırlık maçının 10. dakikasında yuhalanan futbolcunun ayakta kalabilmesi bile mucize aslında. Fenerbahçeliler bunu aşmalılar. Takımlarına kafaca yaklaşmalılar. Zira yaptıkları ortalama futbol seyircisi tepkisinden öte bir acımasızlık.
‘’Sezonluk liste‘’
Fenerbahçe, teknik direktörle gelen riskli tarz değişikliğine rağmen standart tutturdu. Standardın bu kadar uzağına düşmeyi facia veya medyamızın favori yaklaşımı “eli başının arasında futbolcu fotoğrafları” sömürüsüyle değerlendirmek akılcı değil. İstanbul Büyükşehir Belediye karşısında futbolcu halleri ve hataları anormaldi. Toplu halde dağılmaları gibi. O yüzden tüm sezonu etkileyebilecek ayrıntıları seçip almak gerek. Lugano-Edu göbeği kurulana ya da Kerim’in yerine Önder sağ beke geçene kadar defans hattı krizdeydi. Tüm sezonu da neredeyse stoper alternatifi olmadan geçirdiler. Üstüne stoperlerinin rolü fazlalaştı. Son anda yapılan Yasin transferi tıpkı diğer bölgelere alınan yeni ve genç isimler gibi “takımın içine nasıl monte edilecek” belirsizliği taşıyor. Futbolda kolay iş değil, gaddarlığın üst düzey olduğu Türkiye’de daha da zor, hele Fenerbahçe’de! Sağ açık ve gol bölgesinde de koşullu beklenti var. Yani risk var. Başetmeliler. Transfer şartları düşünülürse bu isimleri kalıcı kılmak zorundalar. Bir kaç yıl sonra sıkıntıya düşmemek için. Kezman ve Deivid’i gönderip sisteme uygun o tek ismi alamamak (ki herhangi bir kulüp yönetimi açısından bile verilmesi kolay karar değil), sağ açık veya sağ bekten en az birine tecrübeli isim getirememek net söylenebilecek noktalar. Birden fazla bölgeyi sezon içinde dene-yanılla kapatma planı, başlarda inişli çıkışlı performanslarla istenmeyen sonuçlara sebep olacaktır. 2 sezondur bu görüntüyle çıkıyor Fenerbahçe ön elemeye. Sonuç hakkında tahmin yapmayı zorlaştırıyor. Oysa planları, vizyonu genişleyen takım bu döneme daha sağlam girmeli. Zico’nun teknik direktörlük stili yavaş yavaş takım oluşturma ve yenilemeye yakın görünmüyor. Transfer bittiğine göre elindekileri kullanmak istiyor (geçen sezon geç gelmişti, şimdi Lugano, Appiah, Alex açısından sorun yaşıyor). Kamuoyu ve medya ile Deivid konusunda giriştiği sinir harbinde kendisini fazla zorluyor. Gereksiz.Ama Fenerbahçe maçlık değil sezonluk takım olma özelliğini kazandı. Disiplin ve iç huzurlarını bozmadıkları, 4 yılda takım olarak kazandıkları kişilikten uzaklaşmadıkça (özellikle Daum dönemi öne çıkan inat, ayağa kalkabilme, kabullenmeme ve maçların etkisini sonraya taşımama olgunluğu), futbol sorunlarına bir şekilde çözüm üretilecektir. Tuncay’a değer katan, zorlamalarla da olsa savunmaya yardım etmeyi ve geriye gelmeyi öğrenip künyesine yazdırmasıydı. Uğur ve diğer yeni transferler birşey olabilmek istiyorlarsa takım savunmasına katkı sağlamaları gerektiğini kafalarına yerleştirmeliler. Fenerbahçe futbolunun etkinliği bu karakterin oturtulmasına bağlı.
‘’Cüretkar‘’
Defans yapmak stoperlerin işidir görüşündesin. Peki yeni takımın bunun farkında mı?”“Zamanla öğreneceklerdir” Real Madrid televizyonunda Roberto Carlos ile yapılan nefis veda röportajına bayan spiker bu soruyla nokta koydu. “Bekler tek başlarına o hattı savunmalıdır” çarpık zihniyeti hortlamadan not düşelim: Bu sözler bekler savunma yapmasa da olur anlamına gelmiyor.Carlos’u çoğunlukla ileride göreceğimiz, Real Madrid performanslarından belli. Fenerbahçe, ona bunu yapabilme fırsatını ne kadar çok sağlarsa o kadar kazançlı çıkacak. Hedef iki beki de fazlasıyla ileride oynatabilmek. Yani defansı daha önde kuracak, stoperler alanını genişletip daha ileride kesicilik yapacak (Lugano’nun en sevdiği iş), defansif orta sahalar daha fazla siper olacak, açıklar rakibi sıkıştırıp faul yapmayı öğrenecek... İyi de bunlar ideal takım tanımı değil mi? Bu, sizin futbol tercihinizle ve cüretkârlığınızla ilgili. Oynamak isteyen olmak en zor iştir. Fazla zaman ve özel oyuncular gerekir. Şu aralar en gözalıcı düzen üçlü hücum hattı (3 golcü ya da 2 forvet değil, dikkat!). Yani Etoo-Ronaldinho-Deco-Gudjohnsen-Messi sahadayken hangisi santrfor? Lyon, Carew-Baros-Anderson-Govou-Fred ile kanat ve orta saha destekli golcü anlayışıyla adını kazımadı mı? Ya Arsenal? Sevilla’da Alves, vaktinin ne kadarını bek olarak geçiriyor? Tam terse dönelim, yani garantici Milan’a bakalım. Onlar da benzer üçlülerle oynuyor. İki farklı felsefe ile başarılı ekipler...Klasik çift forvet istekleri de bu sisteme uygun değil (geçen sezon Zico bunu yaptığı için Newcastle maçına kadar küfür ve yorumcu mızrakları yemişti). Şart da değil. Fenerbahçe’nin bu düzende yaşadığı sıkıntı, verimli olacak doğru golcü kimliğini getirememek, Kezman yanına santrfor almamak değil. Ve sağ açıkta istikrarlı, rakibi karşılamayı beceren ve dripling yapabilen ismi bulamamak. Transferler ve teknik direktör tercihlerinde çizgiden fazla sapmadıkça sorun olmaz. “Eee böyle futbolcularla oynarsın tabi!” diyenler aptalca bulacaktır Fenerbahçe’nin planlarını. O zaman futbolda çıkış yok gerçekten. Üst düzey kalite olmazsa başarılamayacak sistemler vardır ama felsefeleri kolayca silip geçemezsiniz. Bu gaddarlığa itibar etmeyenler Fenerbahçe’nin ne kadar güç bir işle uğraştığını anlayacaktır. Daum ile resmen başladı ve iddialı hamlelerle gidiyorlar. Bu sistemi istiyorsanız Alex tercihi anlamlı hale geliyor. Sonuçtan önce nasıl bir oyun ile elde edildiğine dikkat eden takım olarak bu çabaları saygıyı ve sabrıhakediyor.
‘’Teknenin öbür tarafı‘’
Arjantin gençler kategorisinde neredeyse rakipsiz. Unutulmaz 11’ler kazıyorlar hafızalarımıza. Yaşından büyük duruş ve takım oyunu zekası sergiliyorlar. Tamamen farklı kadrolarla. Ama ya A milli takım? Son dönemlerdeki en ne yaptığını bilen, iyi işleyen ve herkesin eşit çalıştığı takım yine Brezilya’ya farklı mağlup olup, yine final kaybetti. Favori olmak, hemen yüklenip işi bitirmek düşüncesi disiplinlerini, saha içi bağlantılarını koparttı. Önceki maçlardaki gibi oynamayı unuttular. Yaşla büyüyen egoları kontrol etmek kolay değil. Genç takım teknik direktörlerinin hakimiyeti bu yüzden fazla.Arjantin aynı zamanda defansif orta saha mevkisinin en istikrarlı üreticilerinden biri. Redondo, Mascherano, Gago ve şimdi de Banega. Ve daha ofansif Cambiasso. Ama bu güç finalde yetmedi (şimdilik). Kendi sertliklerini Brezilya’dan gördüler. Ve dünya futbolunda ön plana çıkan 2. mevkideki futbolcular fark yarattı: Bekler. Hücum etmeyi daha iyi becerebilen, daha hızlı, gelişigüzel yapmayan teknik bekler. Arjantin, 1990 sonrası yeşeren hep kaybetme psikolojisi ve kanat farkına mahkum oldu. Küçük Latin Fenerbahçe de kadro değişiklikleriyle kanat ikililerinde yeni döneme başlıyor. Solda uzun çabalarla Tuncay ve Ümit istikrarı yakalanmıştı, sağda ise ne Daum ne Zico birçok isim denemelerine rağmen istedikleri etkinliği elde edebilmişti. İleri çıkanın yerini dolduracak ve görev paylaşacak ekibi kuramadılar. Avrupa’da bu bölgeyi savunamamanın sıkıntıları, birçok maçta belirleyici oldu. Yeni sezonda sola doğru yan yatan tekneyi düzleştirebilecekler gibi görünüyorlar.Fenerbahçe 4 yıl önce ümit milli takımın en iyi isimlerini kadrosuna katmıştı. O dönemin bittiğini düşünürken şimdi yeni isimleri getirdiler. 4 yıl önceki kadroda Daum pek çok futbolcuya çok yönlü oynamayı öğretmek zorunda kalmıştı. Ama bu sefer neredeyse kadronun tamamı, özellikle yeni gelen isimler her yerde görev yapabilecek vasıftalar. Büyük avantaj. Uyum ne olur, yeni gelenler kalitesini ne kadar gösterir bilinmez. Ancak bazı futbolcular olmadan da oynayabilme genişliği arttı. Stoper ve forvet tartışmalarını bir yana bırakırsak daha dengeli ve değişik saha içi kurgularını yapabilecek kadro kurmak üzereler. Zico üzerine tereddütler bitmez. Onun şampiyon ruhu ve yaşadığı herşeyi hazmetmiş olmasının getirdiği saygınlık uyandıran kimliği, eksik noktaları kapatabilecek koz. Onun futbolcuya fazla insiyatif tanıyan ve pozitif futbola odaklanmış kafa yapısına cevap verebilecek dinamik ekibi var. Ne kadarı sahaya yansıyacak ve ne kadar iyi bir sentez yaratabilecekler, merakla bekliyoruz.