Arama

Popüler aramalar

‘’Küçük fark!‘’

Trabzonspor Başkanı Usta, Divan Kurulu toplantısında uyarmıştı: “Bizim için Galatasaray maçı kolaydı. Rizespor maçı zor geçer.” Galatasaray ile aralarındaki güç farkına, Rizespor ile denkliğe işaret etmiş oldu böylece. Dediği gibi de çıktı. Galatasaray’ı deplasmanda yenen takımı, Rize karşısında bir puanı son dakikada Kweuke’nin ikramıyla alabildi.

Bir eksiği vardı Başkanın bu konuşmada, ama önemli: Scout Ekibi olmayan Rizespor transfer harcaması; toplamda takımının sadece kiralık futbolcusunun maliyeti kadardı.

Neyse geçelim!

N’Doye-Kweuke farkı maçın skoruna eksik yansıdı. Küçük fark yani! Sebebi de son dakikadaki, attığı iki şık golle çelişen kafa vuruşu. N’doye için ilk yarıda ceza alanına seyircinin kronik hedefi Zeki ve Yusuf tarafından 8 orta yapıldı. Bunlardan biriyle bile buluşamayan N’doye, 2. Yarıda da iki kolay fırsat kaçırıp Trabzonspor’daki ilk fabrika ayarlarına dönmüş oldu! Oysa ki aynı yarıda rakipten ceza alanına iki orta geldi, Kweuke birinde golü yaptı, diğerinde arkadaşına rahat vuruş imkanı sağladı, top direkten auta gitti.

Bir de Suk vardı!

Oğulcan’a gelince... Eşitlik golündeki asisti muhteşemdi. Ama Onur’la karşı karşıya kaldığı anda kaçırdığı galibiyet şansının ardından ne ara geriye koştu da o penaltıyı yapıp takımının geriye düşmesini sağladı, kimse anlamadı! Sonra da dağıldı. İşte burada kenar yönetim müdahalesinin önemi ortaya çıktı. Oğulcan kulübeye çekildi, sahaya sürülen Emrah’la ikinci eşitlik golü, Kweuke için adeta yoktan var edildi.

Bir de Suk vardı; oyunda 7 dakika kaldı, orta alanda iki faul yaptı o kadar. İşte N’Doye’nin alternatifi! Şimdi bize göre zor yeni bir hafta. Çünkü Beşiktaş Trabzonspor’dan güç olarak çok üstün. Zaten durum, puan cetvelinden belli! Ama Trabzonspor taraftarı rahat olsun. Başkanın yalancısıyız!

31 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cansuyu‘’

Genel bir kanı vardı esasında Trabzonspor’un, kötü başladığı ligde toparlanma sürecinin en önemli adımını bu maçla atacağına dair. Söz konusu görüş sahipleri -ki buna bu satırların yazarı da dahil- bu öngörülerini iki önemli faktöre dayandırıyorlardı. İlki; büyük takımların daha doğrusu ezeli rakiplerin birbirleriyle oynadıkları karşılaşmalarda, puan cetvelindeki konumlarının pek fazla önemi yoktur ve bu maçların havası farklı olur. Teknik adamlar, oyuncuları bu tür maçlara çok özel motive ederler.

Bir diğeri de Bordo-Mavililer’in son Akhisar Belediyespor maçındaki performansı. Futbol adına olumlu sayılabilecek her şeyi bu maçta gol hariç yerine getiren Bordo-Mavililer, açıkçası ciddi umut vermişti.

Pozisyonsuz tamamladılar

Galatasaray karşısında özellikle ilk yarıdaki Trabzonspor, bu öngörünün pek de hayal ürünü olmadığını gösterdi. Konuk ekip, ilk yarı boyunca, Galatasaray’ın golü yedikten sonra topa genel olarak daha fazla sahip olduğu bölüm de içinde olmak üzere, kontrollü alan savunmasıyla oyunu yönlendiren taraf oldu. Bero, Castillo, N’Doye üçlüsünün klas işbirliğiyle golü bulduktan sonra özellikle Bruma’nın taşıdığı toplarda rakibin etkili silahlarına Eren’in Onur’da kalan plasesi hariç pozisyon vermeden ilk yarıyı tamamladı.

Onur, kalesinde devleşti

Galatasaray, ikinci yarı boyunca gol için doğal olarak daha bir iştahla mücadele etti. Savunmada çok dikkatli olan Bordo-Mavililer, bu iştaha iyi karşı koydu. Süre azaldıkça direnci arttı. Savunmasında verdiği birkaç boşlukta Onur, kalesinde devleşti. Bir kez de direk kendilerine yardımcı oldu. Sarı-Kırmızılılar’ın risk oranını artırdığı sonlara doğru tehlikeli çıkışlar da yaptı ama ilk yarıdaki gol kendisine yetti.

Deplasmanda ilk gol ve bu ilk puanlar, Trabzonspor için adeta bir cansuyu oldu. Zira olası puan kaybının puan cetvelinde takımı düşüreceği konum, teknik ve idari anlamda ciddi sarsıntılara sebep olabilirdi.

23 Ekim 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaçan fırsatlar!‘’

Karabük hezimeti, idari ve teknik yönetim kadrolarının ekstra çaba sarfetmelerine gerek kalmaksızın milli maç arasında kendiliğinden unutuldu. Dolayısıyla Akhisar maçı yeni bir sayfa açma adına iyi bir fırsattı ve değerlendirilmeliydi. Hafta boyu tribünleri kalabalık tutma gayretleri sırf bunun içindi ve nispeten amaçla ulaşıldı.

Bu durum Yanal tribünde olsa da kulübeye ve sahaya “iştah açıcı” olarak yansıdı. Böylece ortaya, küskün taraftarına, “bu şekilde oynayın, sonuç bir şekilde gelir nasılsa” dedirttiği Konyaspor maçının ikinci yarısındaki tempoyu çıkardı. O maçın sözünü ettiğimiz bölümündeki kadar gayretli ve arzulu bir Trabzonspor izledik. Akhisar Belediyespor’un yumuşak karnı orta alandaki zaaflarını iyi değerlendirip ilk yarıda iyi baskı kursalar da rakip ceza alanı ve kaleye yakın bölgede tribünleri heyecanlandıracak kadar üretken olamadılar. Üçüncü bölgede o kadar etkisiz kaldılar yani. Konuk ekip de fırsat bulup pek fazla ileri çıkamayınca Rodallega’nın Onur da kalan, Oktay’ın da az farkla auta giden vuruşları duşunda, tempolu gibi gözüken ilk yarı neredeyse pozisyonsuz tamamlandı.

Aytaç hızı kesti

Ama ikinci yarı çok daha farklı başladı. Trabzonspor ilk 15 dakikada rakibi adeta ceza alanına hapsetti. İlk yarısının aksine çok pozisyon buldu, inanılmaz goller kaçırdı. Fatih’in takımı adına tek başına “kurtarıcı” rolünü üstlendiği bu anlarda gol bulamamak, Bordo-Mavililer’in hızını kesti, konuk ekinin direncini artırdı.

Kalan yarın saatlik bölümde Aytaç’ın da pozisyon hatası yapıp kırmızı kart görmesiyle eksik Trabzonspor’un hızı iyice kesildi, maç her iki tarafa da gitti geldi.
Bordo mavililer oyunun bir saatlik bölümündeki arzusu, gayreti ve temposuyla skor üretemedi ama hiç olmazsa “gol” dışında hayal kırıklığı yaratmadı. Ama kaçanlar sadece çok sayıdaki fırsat değildi elbette, “yeni bir sayfa şansı” da böylece gitti.

17 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vargit!‘’

Bir çiçekle bahar gelmeyeceğine göre Trabzonspor’un Konyaspor maçındaki son saniye “zaferini” bir şekilde taçlandırması gerekiyordu. Bunun için de evinde seyircisiz olan Karabükspor maçı iyi bir fırsattı. Zira rakip iyi başlamış ancak son iki haftada düşüşe geçmişti.

Giriş amaçlı bu iki cümlenin en dikkat çekici olan bölümü; “Konyaspor maçındaki son saniye zaferi” vurgusu... Hem de Avni Aker’de, üstelik ezeli rakiplerden birine değil, geçen sezonki yüksek performansından oldukça uzak bir Konyaspor’a karşı elde edilen zaferden söz ediyoruz. Eğer iş bu noktaya geldiyse ki geldi; deplasmandaki Karabük maçındaki olası galibiyet, hem idari hem de teknik kadroya uzun süreli soluk aldırabilirdi. Bu psikolojiyle çıkılan maç için Ersun Yanal, ilk 4 haftadaki arayışlarının aksine, son hafta kazanan kadroyu koruyarak sahaya sürdü. Belli ki Yusuf yine sonraki bölümlerin tercihi olacaktı.

İki büyük hata

Daha bir kontrollü, buna karşın daha bir arzulu takım izledik. İlk yarıyı, Konyaspor maçının ikinci yarısındaki kadar tempolu götüremese de “hakim olan “ taraf Bordo- Mavililer’di. Pozisyon bulan da. Son dakikada Onur’un başarılı refleksiyle önlediği Traore’ye verilen şut şansı dışında kalesinde pek fazla tehlike hisssetmeyen taraftı da ayrıca...

İkinci yarı da benzer havada başladı. Yine arzulu bir Trabzonsppr, yine kontrollü. Kaleci-direk işbirliğiyle engellenen fırsat da yakaladı. Ama her şey 10 dakika içinde değişti. İki büyük stoper hatası, maçın havasına göre belki de bir puanı “kazanç” görebilecek ev sahibi ekibin bir anda iki farkla öne geçmesini sağladı. İlk golde Mustafa Yumlu; ilk yarıda da benzer zamanlama hatası yaptı ucuz kurtuldu, ama ikincisinde artık Trabzonspor’a blr türlü “kendini kabul ettiremeyen” mi diyelim, yoksa “bir türlü katkı sağlayamayan” mı bilemedik, Yatabare’ye çok şık bir gol olanağı sundu. Durica da 10 dakika sonra Yatabare’yi, direk aracılığıyla Latovlevici’ye asist yapmasını sağlayarak yıldızlaştırdı.

Durum vahim

Sonra Trabzonspor tümüyle oyundan düştü. Bir panik ki, sormayın gitsin. Saha içindekiler tamam da kulübe cezalısı Yanal’ın tribünden müdahaleleri de keza! Yoksa değişikliklerde moral motivasyonu yüksek Yusuf, hadi Okay nedeniyle Onazi’ye amam diyelim ama kesinlikle Castillo’dan önce düşünülebilirdi. Girdiğinde de bu kez Mustafa Akbaş ikramlı Traore golü gelmiş ve takım tümüyle dağılmıştı zaten... Dördüncü golüyse biz de boşverdik!

Bir galibiyetle “Biz iyi takımız, iyi kadro kurduk, her şey daha iyi olacak!” cümlesinin karşılığını bulacak bir kadro, bir organizasyon gerçekten yok. İşte görüyorsunuz bir çiçekle bahar gelmiyor. Kaldı ki o çiçek, şu anda Karadeniz yaylalarında, yaylacılara soğuk havaların haberini veren “Vargit” çiçeğiydi, bir maçlık bahar havası, pastırma yazıydı, durum vahim yani!

O çiçek karakış habercisidir unutulmasın!

02 Ekim 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Son nefeste!‘’

Sinir bozucu bir tekdüzelik. Dar alanda risksiz kısa paslaşmalar! Kalesinde bir tehlike yaşamama ya da rakip kalede pozisyon üretme adına futbolun çok basit gereklerini yerine getirecek hareketi geçtik, küçük bir çabayı ara ki bulasın... Top kendi kalesinden uzaklaşsın, “Hatayı ben değil rakip yapsın!” kolaycılığıyla, yaratıcılıktan uzak, yağmurla daha da ağırlaşan zaten çok kötü zeminde
sakatlanma kaygısının da pekiştirdiği bir anlayışla “yasak savma kabilinden” mücadele... Böyle bir ortamdan, konuk ettiği kişi sayısı bakımından Trabzon şehrinin artık kanıksadığı, “bir seyircisiz maç cezasının infazını daha gerçekleştiriyor” havasındaki tribünleri heyecanlandıracak, “iyi ki bu maça gelmişim” dedirtecek bir-iki heyecan kırıntısı, ilk yarının sonlarında o da konuk ekipten geldi, o kadar! Birinde de Onur, Rangelov’a 45. dakikada direnmese, Ersun Yanal’ın 5. haftadaki bu yeni ve önemli farklılık içeren arayışı da ilk yarı itibarıyla negatif sonuç verecekti.

Direnmenin karşılığı

İki teknik adam da gidişatın futbol adına “olumluya” yönlendirilmesi adına saha içine oyuncu değişikliğiyle müdahale için ikinci yarının ilk çeyreğinin geçmesini bekledi. İlginçtir ilk müdahale bu bölümü iyi kullanan, rakip yarı alanda daha çok gözüken, iki de pozisyon bulan Trabzonspor’dan geldi. Yusuf kozunu, Mehmet Ekici’yi kulübeye çekerek kullanan Yanal, kendini tıpkı tercümanı gibi itirazdan tribünde buldu. Ama takımının baskısı devam etti. Daha bir organize, daha bir sonuç üretme amaçlı çabalar izlendi. Üstelik bu durumu rakibe kendi yarı alanına geçme şansı tanımadan bu kez gol hariç futbolun gereklerini yerine getirerek sürdürdü. Aykut Kocaman’ın son 10 dakikaya kadar sadece izlemekle yetindiği oyunun bu bölümünde Bordo-Mavililer, idari ve teknik yönetimlere eleştiri dozunu tepki boyutuna taşıma riskini bünyesinde barındıran “gol orucunu sonlandırma” eylemini gerçekleştirmek için son saniyeye kadar direnmenin karşılığını ve
haftalar sonra 3 puanı Yusuf’la aldı.

25 Eylül 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sabrın sınırı!‘’

Sezonun ilk üç haftasında hayal kırıklığı yaratan Trabzonspor, ligin yeni ekibi Aytemiz Alanyaspor maçının ilk yarısında kötü gidişe son vereceği izlenimini bıraktı. Bu yarının genel olarak hakimi olmasına, bir çok pozisyon üretmesine karşın bordo mavili oyuncular eşitliği bozacak son vuruş becerisini gösterememenin bedelini ağır ödedi.

Haydar’ı geçemediler

Takımda uygulayacağı sistem arayışını bu maçta da sürdüren Yanal’ın yeniden dörtlediği savunması, bu yarıda rakibin iki kritik hücum girişiminde yerleşme hatası dışında sırıtmadı. Ama bunda ev sahibi ekibin, kadroyu oturtma, uyum sorununu aşma gibi sorunlar bakımından Bordo-Mavililer’i aratmamasının rolü büyüktü. Dolayısıyla orta alanda Mehmet Ekici ve Onazi ikilisiyle kanatları kullanan Bero ve Castillo, bu yarıda daha rahat öne çıkma şansı buldular, vuruşları cılız kalan Suk’u iki kez pozisyona soktular. Mehmet Ekici ve Bero’nun gol girişimleri de Haydar’da son buldu.

Gol şok etkisi yaratmadı!

Maçın ilk yarıdaki gidişatı, Trabzonspor’un ikinci yarıya daha bir iştahla çıkmasına neden oldu. İlk gol girişiminin ardından da yine zamanında yerini alamayan savunmasındaki boşluk nedeniyle kalesini bulan rakibin Emre ile yaklaşık 25 metreden ilk şüt girişiminde Onur’a topu filelerden çıkarmak düştü. İlginçtir bu “şok gol” aksine bir “şok etkisi” yaratmadı, Trabzonspor temposunu aynen sürdürdü. Öyle ki oyunu rakip yarı alana yıktığında dönecek olası topların yaratabileceği tehlikeleri de gözardı etti. Nitekim çok geçmeden tribünlere “üç üç üç” tezahüratını yaptırmaya başlayan Guerrier’in golü geldi.

Son 20’de sistem kalmadı

Yanal oyuna iki farkla yenik duruma düştükten sonra müdahale etti. Önce Okay, ardından da sezon başı gözden çıkarılanlardan N’doye sahaya sürüldü. Yeniden üçlü savunmaya dönüldü. Ancak Trabzonspor’da son 20 dakikaya girildiğinde sistem mistem kalmadı. Panik hücumlarla gol girişimlerinde bulunuldu, sonuç üretilemedi. Yetmedi; uzatma dakikalarında “gözden çıkarılanlar” kategorisinde yer alıp gönderilenlerden olan Sefa’nın, iki kaleci Onur ile Haydar arasındaki farkı ortaya serdiği şık golüne de engel olamadı. Böylece ilk yarıda hiç bir etkinliği olmayan Aytemiz Alanyaspor’dan fark yiyen Trabzonspor, kötü skorlara bir yenisini daha ekleyerek, “Sabredin, bu takım iyi olacak” diyen “iyimser” tarafındakilerin elindeki bu sermayesini de tüketmeye başladı.

18 Eylül 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok sıkıntılı süreç!‘’

Çaresizlik böyle bir şeydir işte! Eğer belli mevkilerde yığılma varken, bazıları alternatifsizse, teknik direktör sistemi elindeki kadroya göre belirler. Kafasındaki sisteme göre kadro kuramamışsa, mevcut kadroya uygun bir sistemi tercih eder. Tamamen bireysel yeteneklere dayalı bir galibiyet ve bir yenilgi aldıktan sonra ilk iki haftadaki uygulamalarından vazgeçen Yanal da bu nedenlerle üçlü savunmaya dönüp kalabalık adamla orta alanı kontrol etmek, buradan çıkacak toplarla öndeki Suk ve arkasında Castillo ile gol arayacak sistemi denedi.

Sistem tutmadı. Savunmadaki üçlü ağır kaldı. Ndiaye tek başına kendilerine kök söktürdü. Ndiaye bir gol buldu, Pinto ile birer tane de çok net kaçırdı. Ndiaye olayında suçu tek başına bu üçlüye yüklemek yanlış tabi ki. Zira attığ golde, o kalabalık orta alanı hiç bir engelle karşılaşmadan tek başına geçip amacına ulaştı.

Savunma kurgusunda bu sıkıntılar yaşanırken, hücumda da pek etkin olamadı Trabzonspor. Örneğin rakip kaleye ilk şütu 25 dakikada Mehmet Ekici ile gerçekleşti, onda da çok üstten boşluğu dövdü top. İlk ve tek ciddi pozisyonu da 33. Dakikada yakaladı, Suk, hatalı çıkışlarıyla o ana kadar kalesinde pek güven vermeyen Karcemarskas engeline takıldı.

Üstelik kendi sahasında yenik kapadığı ilk 45 dakikanın ardından Ersun Yanal iki kritik değişiklikle ikinci yarıya çıktı. Etkisiz kalan Yusuf Erdoğan ve milli takımdan yorgun döndüğü için aksayan hem de sarı kartlı olan Okay'ın yerlerine aldığı Muhammet Demir'i Suk'un, Aytaç'ı da Onazi'nin yanına sürdü. Bu değişiklikler, öndeki etkiyi değil, adam sayısını artırmakla sınırlı kaldı.

Bordo mavililere göre oyuncu açısından çok daha fazla yerleşik ve birbirini hem tanıyan hem de tamamlayan oyunculardan kurulu Osmanlıspor, ilk yarıdaki kurgusunu, golden önce ve sonra olduğu gibi hiç bozmadı. Akçay değişiklikleri yaparken, Karoly'i çıkardığı Delarge'nin, Rusescu'yu da oyunda kaldığı 71 dakika süresince hiç bir varlık gösteremeyen Webo'nun yerinde kullandı. Makinenin dişlileri aynen işledi. Nitekim Rusescu da görevini, skoru belirleyen golüyle layıkıyla yaptı.

Sezon başında oynanan bir kaç maçta takımlar ciddi sıkıntılar yaşayabilir. Bu süreci en az kayıpla atlatmak gerek. Hele kadrosunu büyük ölçüde revize eden bir takım için daha büyük sıkıntılar söz konusu olabilir. Trabzonspor işte bunların tümünü birlikte yaşayan bir takım. Yeniden yapılanıyor. Hocasının kafasındaki asıl sistem nedir bilmiyoruz ama üçünücü haftadaki bu radikal değişiklik çaresizlikten. Sağbeki yok çünkü olanın özgüveni taraftar ve yönetim marifetiyle kaybedilmiş. İki ön libero çok ağır. Santrafor var ama yok gibi!

Bu kadroyu oluştururken, daha doğrusu gidecekleri - alınacakları belirlerken, çok büyük iddialarla kurulan scout ekibinin ve onları yöneten - yönlendiren Yanal'ın ara transfere kadar, şikayet etme hakkı ve kötüsü de başka hiç bir şansı yok. Mevcut kadrodan artık nasıl bir sistem üretirler de kalan 14 maçı en az kayıpla atlatırlar, onların bileceği iş...

12 Eylül 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beklentiler ve Usta‘’

Muharrem Usta’nın oldukça uzun süren televizyon programında, camiasının “ana sütü gibi hakkı” olarak gördüğü 2010-11 sezonu Şampiyonluk Kupası’nın “gaspına” yönelik 3 Temmuz süreci konusunda verdiği mesajları, genel olarak beklentileri karşıladı denilebilir. Camia bu konuda çok hassas.

Birilerinin çıkıp “o kupayı Trabzon’a getirmesini” bekliyor. “İki ay içinde getireceğim!” diyerek vaadde bulunanın da, “Bu bir hukuksal süreçtir, sonuna kadar kovalayacağız’” diyenin de peşinden umutla gidiyor. Usta çok yeni şeyler söylemedi esasında. Ama vücut dilini yerinde kullanıp, kelimeleri özenle seçerek iyi toparladı konuyu.

Dersine çalışıp süreci iyi anlattı. Eğer kafalarda iki soru işareti bırakmasa, “Çok da iyi anlattı” diye bir cümle rahatlıkla kurulabilirdi. “Fenerbahçe’ye yapılan kumpası” madem biliyor ayrıntılarına da vakıftır kuşkusuz! Anlatmalıydı.

İkincisi Sadri Şener ve avukatlara ödenen ve Hacıosmanoğlu tarafından dava konusu yapılan para olayı. Sadri Şener’le konuşup bu konuya net bir açıklık getirebilme imkanı var. Ya da kulüp kayıtlarında vardır bu ödemenin neden yapıldığı. “Bu soruya Sadri Şener yanıt verir” söylemi, “Acaba!” dedirtti. Çünkü kendisi şu an, Şener’in parayı ödediği zamanki koltukta oturuyor.

03 Eylül 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI