Dostlar sağolsun

Haberin Devamı ›
Bize, hiçbirimize benzemezdi. Türk sporundaki pekçok düşünsel devrimin temellerinin atıldığı Fan-Etik sayfası ilk kez çıkarken bana verdiği öğüt hâlâ kulaklarımda: “Bu sayfa çıktıktan sonra her gün bir sporcu daha iyi koşullarda spor yapmıyorsa, kulüp başkanları, yöneticiler, federasyon başkanları bir bebek adımı gelişmiyorsa, işimizi iyi yapamamışız demektir kardeşim...”
Önce binlerce evladımızın boğulmalarını önlemek için ‘yüzme bilmeyen kalmasın’ kampanyasını başlattı, sonra olimpiyat rüyası peşinde koşulacağına “Üniversiad’ı” düzenleme fikrini ortaya attı. Rahmetli ve vizyoner Priştina ile başardılar.
Fan-Etik ağabeyimin yazdığı evrensel bilgilerle, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nden dünyada ilk kez ‘Fair Play Büyük Ödülü’ alan sayfa olurken, abim ikna etmiş, yanlış hatırlamıyorsam Bakan Fikret Ünlü, Besyo mezunu 500 spor adamını GSGM bünyesine aldırmıştı. “Spor dostluk kardeşliktir” klişesine sıkıştırılmış, ama hayatın her alanında geçerli Fair Play ilkelerini yazılı olarak Türkiye’ye sunmuştu... Türk sporu iyi olsun, sporcusu iyi koşullarda spor yapsın diye bakanları, genel müdürleri, başkanları karşısına almıştı.
Çok hizmet etti hem ailesine, hem gazetesine, hem de Türk Sporu’na... Ama bize benzemezdi. Vıcık vıcık, sahte ilişkilerle dolu Türk Sporu’nu yönetenlerle hep mesafeli kaldı, kirlenmedi. Anlaşılmayı ve kendisine yaklaşılmasını bekledi, yaklaşılmadı... Yalnızlaştı... Ona yaklaşanlar başkan ya da teknik adam her kimse büyük kazanımlar yaşadı ve koşar adım uzaklaştı...
Gitti abim...
Cenazeyi defnetmeye giderken başlayan telefonlar hiç susmadı. Bakanlardan milletvekillerine, başkanlardan teknik adamlara, sporculardan stadyum personeline, akademisyenlerden mentöre, gazetecilerden çocukluk arkadaşlarına herkes ulaştı bana... Ağlayanı da vardı, kendisine iyi bakmadığı için kızanı da... Eli, dili, bilgisi insanlara gerçekten değmiş... Gururlandım tabii. Ve artık neredeyse tiksintiyle baktığım, ‘camia’ değil dediğim futbol dünyasının acımız karşısında ‘aile’ olduğunu gördüm... Abimin anısını yaşatmak için elimden geleni yapacağım elbet... Ama bana kızma ve fırça atma hakkı olan tek insan gitti.
O hep olumlu bir dille yaklaşarak, yaparak geliştirmenin peşindeydi. Ben yıkmadan yapılamayacağı iddiasındaydım... Abim baskın çıktığı için 4 yıldır nadastaydım... Şikeciler, teşvik primi alıp verenler, sporcu hakkı yiyenler, yöneticiliklerinden elde ettikleri güçle iş hayatında müthiş başarılı olanlara haber olsun. Sizleri üzeceğim... Ailemin acısını paylaşan herkese çok teşekkür ediyorum. Allah sizlere bu acıyı yaşatmasın...
Aydınlar ve Gümüşdağ da öğrenecek
Haluk Ulusoy seçimler öncesi, “Hasan Doğan’ı ve 1-2 kişiyi yönetime alacağım, sonra da Türk Futbolu’nu uçuracağım” dediğinde, “Nereden çıktı Hasan Doğan? Kim ki o, yine yanlış işler yapıyorsun” demiştim. O da bana, “Şöyle müthiş insan, böyle önemli insan” cevabını vermişti uzun uzun.
Rahmetli Hasan Doğan’la ilk konuşan, röportaj yapan gazeteci de benim. O’nu muhtemelen en çok sevenlerden biri de. Haklı çıktı Ulusoy...
Sonra dengeler değişti, Doğan’ı başkanlar aday olmaya ikna etti. “Sağolsunlar kulüp başkanlarından büyük teveccüh var” dediğinde, “Güvenme onlara sana öyle derler, başkasına öyle” demiştim. Israr etmişti, “Olur mu öyle şey, hepsi saygın işadamı, kulüp başkanı. Ağızlarından çıkan lafın sahibi olurlar” demişti. “Görürüz” dedim ve bir hafta sonra cevabımı aldım. Hasan abi o zerafetini koruyarak, ama öfkeli bir dille bana kararını açıklıyordu: “Hakan kardeşim. Sen haklıymışsın. Bana Haluk Ulusoy’u çekiştirip ‘başkan ol, Türk Sporu’nun sana ihtiyacı var’ diyenler, benden çıkıp Haluk beye de aynı şeyleri söylüyorlarmış. Bu adamlarla yola çıkılmaz, ben kızım Zeynep’in yanına İtalya’ya gidiyorum, telefonumu da kapatıyorum” diye bilgi vermişti.
Aradan seneler geçti, ben hâlâ insanların aynı olduğu kanaatindeyim.Doğru olanı Mahmut Özgener’in devam etmesiydi. Hasan abinin vefatından sonra aldığı emanete ‘O’ da elinden geldiğince sahip çıktı. Bence tarihin en tarafsız federasyon başkanı olmayı da başardı. Avrupa Şampiyonası finallerini de ülkemize getirseydi muhteşem olacaktı. Kalmalıydı, ama ihanetleri, ‘hep bana’cıları gördüğü, kullanılmaya çalıştığını hissettiği, ailesini özlediği için gitmeyi seçti. Aslında kalırdı, kalmalıydı. Ve Hasan Doğan’ın öğrendiğini ilk önce o yakaladı; samimiyetsizliği...Mehmet Ali Aydınlar’ı adaylığa ikna edenler ile Göksel Gümüşdağ’ı adaylığa itenler farklı kişiler. Mehmet Ali Aydınlar’ı ‘sen aradığımız başkansın” diye yüreklendirenler, yarın başbaşa kaldıklarında Gümüşdağ’a da, Ulusoy’a da aynı şeyleri söyleyecekler. Federasyon kurullarına hep yönetecekleri adamları sokmaya çalışacaklar. Orta oyunu sürüp gidecek. Onlar da öğrenecekler.(Mehmet Ali Aydınlar’ın çekileceğini sanıyorum. Çekilmezse-seçimi bugüne bakarak söylüyorum- Haluk Ulusoy kazanır!)
2