Arama

Popüler aramalar

Şike ve ideolojisi

Abone OlGoogle News

Futbol ve şike ideolojisi tartışmaları bu kez çok kuvvetli bir toplumsal reaksiyon ile karşılandı. Görünen o ki, futboldaki kirli ilişkileri yıllar boyu kullanan bir kitle de müthiş bir şaşkınlık, şok veya panik içinde...

Haberin Devamı

Anlamıyorlar, bütün zihinsel güçlerini kullanıyor anlayamıyorlar. Çünkü onlar şikeye başvururlarken kendilerinden isteneni yapmışlar, başarılı olmuşlar, kitleler tarafından alkışlanmışlardı. Yönetim manevralarının sahanın içine kadar girip oyunu etkilemesi makbul bir şeydi...

Basit bir taktik uygularlar. Sporun ön yüzündeki hiçbir şeyi ellemez, yıpratmazlardı: Spor şikeye ve dopinge karşı ise onlar da şike ve dopinge karşı sözler söylerlerdi. Oysa futbolun sportif değerler değil, vahşi ve illegal bir rekabetçilik ahlakı ile düzenlendiğini herkes bilirdi...

Futbolun vitrinini sportif ölçüler içinde yapılandırmak yeterliydi: Çekici bir vitrin için pahalı takımlar kurar, hiç de beğenmedikleri, çağdaş bilgi ve becerisine güvenmedikleri teknik direktörlere abartılı paralar verirler ama başarıyı sahadaki takımların değil, saha dışındaki yöneticilerin kazanacağına inanırlardı...

Haberin Devamı

Cezalandırmayan hukuk bile kendilerine karşı değilken... Anlayamıyorlar, bu gürültü neden? Profesyonel futbol, “gösterilerin dışında” berbat, yok edici bir sosyal bozuşmanın propaganda alanı haline gelmiştir. Bozuşmanın değerleri futbol üzerinden topluma teklif edilmiş, kabullendirmiş ve normalleştirilmiştir...

Geri bir dünya görüşü, geriletici bir ideoloji topluma futbol üzerinden transfer edilmiştir...

Sahadaki estetiğin büyüsüne uzun boylu kapılmayan “gerçekçi” futbolseverler de aslında başarıdaki belirleyiciliğin daha çok “yönetici becerileri ve yönetim ilişkileri” sayesinde geldiğine inanmış, yıllardan beri futboldaki çekişmeyi “yöneticiler arası mücadele” gibi kabul edip, “idari” alandaki çekişmeden haz almaya başlamıştır. Yönetici isimlerinin takımların ve hatta kulüplerin üzerine çıkışının nedeni de budur...

Hakça mücadeleye, eşitlikçiliğe ve dayanışmacılığa olan inanç yerini ayrıcalıklı olmaya ve ayrımcılığa; kurallara uyma ilkesi yerini kuralları kendine uydurmaya, daha fenası kuralsızlığa bırakmış; dürüstlüğün yerine iki yüzlülük ve yalancılık daha elverişli bulunmuş, barışçılık ve sporun kendisine çizdiği ahlaka bağlı kalmak romantik bir fantezi gibi gösterilip her türlü şiddet ve tehditkârlığın önü açılmıştır. Yönetimlerin çevresinde silahlı fedaileri olan kişilerin bulunmaya başlaması bu dönemdir. Bütün bu toplumsal yozlaşma değerlerinin toplumun her noktasında yaygın bir şekilde ortaya çıkışı, profesyonel futbolda saygın ve üstün değerler gibi sunulmasının ardından gelmiştir...

Spor yönetiminde spora özgü bir uzmanlaşmaya sahip insanlar yerine, “aslında yasa dışı” ama başarılı yöntemleri kullanarak mevki ve para sahibi olmuş kişilerin almasının tercih edilmesi bu doğrultuda ele alınmalıdır...

Toplumsal kokuşmuşluğu yaratan değerlerin önce futbolda onaylamasında, görünüşün anlamların önüne geçişinde medyadaki bazı kanaat önderlerinin rolü de önemli bir yer tutar: “Tarih yalnızca birincileri hatırlar”, “İkincilik başarısızlıktır”, “Başarı herşeydir” ve benzerlerinin mantıklı olduğunu ve en önemlisi, hiçbir kötülüğün değişmeyeceğini, boyun eğmekten başka yapacak bir şey olmadığını, durumun çaresizliğini empoze ettiler. Dopingin bile serbest bırakılması masum bir felsefi tartışma gibi sunuldu. “Şerefli mağlubiyet” spordan kovuldu, aşağılandı. O zaman elinden geleni yapıp mağlup olanlar, küme düşenler İngiltere’deki gibi alkışlanmak yerine lanetlendiler. “Şerefli mağlubiyet” kavramının yok edildiği bir futbolda “Şerefsiz galibiyetin” çirkin olmayacağını defalarca gördük. Küme düşmemek uğruna rakibine “ayağını öpeyim” diye gurursuz ve zavallı yalvarışlarla “hatır şikesi” yaptıranların, kümede böyle kaldıkları maçtan sonra küçük düşmenın üzüntüsü yerine başarı mutluluğu içinde ağlamaları anlamın değil, olsa olsa anlamsızlığın görüntüsünü oluşturdu...

Haberin Devamı

Başarının her şey olduğu bir düstur haline gelince, “Her şey için her değeri” feda edenlerin rol-model haline gelmesinin önü açıldı... “Futbol asla yalnızca futbol değildir” fikri, Türkiye’de hemen kabul gördü ise fantastik versiyonu Türkiye’de sahne aldığındandır...

(30 Ekim 2004)Cem Can

Abicim ellerine sağlık.. 7 sene önce yazdığın yazı bugün bile lazım oldu.. Türk sporu sonunda senin hayal ettiğin gibi olacak.. Rahat uyu......

Hakan Can