Arama

Popüler aramalar

Baba şefkati!

Abone OlGoogle News

Baba figürü, hepimizin hayatında çok önemli bir yer tutar. Bizim kültürümüzde babalar genellikle çocuklarına karşı mesafeli olurlar. Duygularını pek açığa vurmazlar. İçin için severler! O nedenledir ki, onlara karşı korkuyla karışık bir saygı duyarız. Onları ulaşılmaz görürüz. Fethedilmesi gereken bir zirve gibidirler. Neredeyse tüm davranışlarımız onların beğenisini, takdirini kazanmak üzerinedir. Başarmak isteriz, ki bizimle gurur duysunlar, bizi şefkatle kucaklasınlar. Lakin, babalar çoğunlukla beklentilerimizi karşılamaktan uzak dururlar. Başkalarının yanında bizimle ne kadar gurur duyduklarını anlatırlar, ama bize bu gururu yaşatmaktan imtina ederler. Gerekçeleri basittir: Şımarmasın!
Globalleşen dünyanın batı kültürünü toplumsal ilişkilerimize empoze etmesi sonucu yeni jenerasyon babalarıyla daha sıcak ilişki kurabiliyor. Ancak ne var ki, bundan önceki nesiller onlar kadar şanslı olamadı. Baba şefkati göremeden ömür tüketenler oldu. Üstelik aynı davranışı kendi çocuklarına da uygulayarak...

Alt yapılar dayakçı zalim antrenörlerden geçilmiyor
Güzel olan her şey gibi “baba şefkati” de süistimale açıktır. Ve sık sık bunun örnekleriyle karşılaşırız. Babacan gibi yaklaşıp da, karşısındaki insanı istismar edenlerin haberleriyle doludur, gazetelerin üçüncü sayfaları. Bu türden istismarın değişik versiyonları da vardır elbette. Eline düşen biçarelere sözlü veya fiziki şiddet uygulayıp da, yediği haltı “baba şefkati” kisvesine büründürenler de çıkabiliyor. Tıpkı Tekirdağ’da rakibine yenildiği gerekçesiyle 17 yaşındaki kız güreşçiyi tokatlayan antrenör gibi... Bu olay aslında buzdağının görünen yüzü. Sporcusunu herkesin içinde tokatlayacak kadar pervasız, çirkin davranışını “baba şefkati”yle izah edecek kadar da arsız olan bir adamın, gözlerden uzak kuytu yerlerde neler yapabileceğini varın siz hesaplayın. Hadi bu adamın tıyneti böyle, diyelim. Ona değil antrenörlük yaptırmak, sporcunun yanına bile yaklaştırmaması gereken kulübünün de aynı şekilde bu sözde antrenörü savunması nasıl izah edilebilir? Güreş Federasyonu Başkanı Osman Aşkın Bak, ceza kurulundan filan söz etti. Bana göre yetmez. Bu adamın antrenörlük lisansı iptal edilmelidir. Ki, onun gibilere akıllarını başlarına toplamaları gerektiği mesajı verilsin. Zira, “baba şefkati” maskesiyle altyapılarda cirit atan öyle zalimler duyuyoruz ki, bu sözde antrenöre rahmet okutacak cinsten...

Haberin Devamı

Yüreğimize düşen kor ateş...
Bir gün evden çıkıyorsunuz. Hava günlük-güneşlik. Yaşama sevincinizi artıracak kadar güzel bir gün. İşinize gidiyorsunuz. Kafanızda, gelecek planları. Sevdiklerinizle birlikte daha mutlu, daha müreffeh bir hayat tahayyül ediyorsunuz. Dalgınsınız. Birden karşıya geçmek için yola atlıyorsunuz. Ve süratle gelen bir arabanın altında kalıyorsunuz. Ve ölüyorsunuz.
Hayat bu kadar basit midir? Ölüm bu kadar ucuz ve yakın mı olmalı insana? Azrail’in nefesi bu kadar mı ensemizde soluyor? Yaşanan onca yıl, harcanan onca emek, onca sevgi, onca şefkat, onca umut, onca sevenler... Kağıttan kale gibi bir fiske de yıkılmalı mıdır hepsi? Sahip olunan herşeyi geride bırakıp aniden geçip gitmek bu kadar kolay mıdır? Nasıl anlatmalı, nasıl izah etmeli bu zamansız ölümleri? Neden güzel olan herşeyin ömrü gibi kısadır, güzel insanların ömürleri de? Yoksa ömür dediğimiz cevabı olmayan sorular bütünü müdür? Albert Camus haklı mı acaba? Hayat gerçekten boş ve anlamsız mıdır? Bilinmez. Ama bildiğimiz bir gerçek var ki, eğer hayat gerçekten anlamsızsa, kaybettiklerimizin yarattığı boşluktur, hayatı anlamsız kılan...
Tıpkı, bu ülkenin güzel insanı, değeri, beyzadesi, dünya efendisi, akil adamı Cüneyt E.Koryürek’in hayatımızda bıraktığı o derin boşluk gibi... O boşluk ki, ruhumuzda açılan bir kara delik adeta... Hayatımıza mana katan herşeyi içine çekip yok edecek bir kara delik.
Türk sporunun başı sağolsun. Nur içinde yat Cüneyt Abi...

Haberin Devamı