Spor hayattır

Haberin Devamı ›
İşte Aydın Polatçı’nın ki de böylesi bir hikaye. Anadolu’nun çorak ikliminde hayat serüvenine başlayan Polatçı adını ilk duyurduğunda 1998 yılıydı. Bratislava’da Avrupa Şampiyonu olduğunda henüz 18 yaşındaydı. Dev cüssesi ve acı kuvveti nedeniyle otoriteler tarafından minderin yeni Karelin’i olarak ilan edilmişti bile... Ancak Anadolu saflığını üzerinden atamayan Polatçı, başarıyı hazmedemeyince inişli-çıkışlı bir grafik çizmeye başladı. Bir türlü istikrar yakalayamadı. Önce Zekeriya Güçlü ile milli mayo rekabetine girdi. Bu savaşta ikisi de yıprandı. Ardından trend avcısı sporcu simsarlarının eline düştü. Sponsor olunacağı vaadiyle kandırıldı. Uzun süre kendisini sömürenlerin oyuncağı oldu. Borç batağına itildi. Kendini bir türlü mindere veremedi. Borçlarını ödeyebilmek için çalmadık kapı bırakmadı. Çareyi yağlı güreşte buldu. Bir kaç kuruş için kıraç bölgelerdeki çayırlarda gelecek aradı. Gel-gitli sporculuk serüvenine bütün sıkıntılarına rağmen bir Avrupa Şampiyonluğu ile birer Olimpiyat ve Dünya üçüncülüğü sığdırdı. Ne var ki bunlardan çok daha fazlasını yapabilecek kapasiteye sahip olmasına karşın, bir türlü kendi olamadığı için beklenen patlamayı yapamadı.Zamanla minderden uzaklaşan ve ağırlığını çayıra veren Polatçı için Recep Kara’nın çıkışı yolun sonu gibiydi. Kara’ya her platformda kaybeden ve Ay-Yıldızlı mayoyu kaptıran Aydın Polatçı, minderden kopmuştu ki, rakibinin talihsiz sakatlığı onu yeniden milli takıma kazandırdı. Ancak bu kez de Akdeniz Oyunları şampiyonluğuyla yurda dönerken, uçakta hostesi taciz ettiği iddiaları ile gündeme geldi. Bu olay onu hiç olmadığı kadar yıprattı. Kendini aklayana kadar yoğun çaba sarfetti. Yeniden kafasını güreşe verdiğinde ise Dünya Şampiyonası kapısını çalmıştı.Aydın, hikayesinin devamını Budapeşte minderinde yazdı ve tarihe bir çentik attı. Hem kendi, hem de ülkesi adına...Bu hikayeden çıkarılacak çok dersler var. Önce kendisi o dersi almalı, ardından sporun içindeki tüm unsurlar. Ve tabii ki genç kuşaklar.