Aptalca

Haberin Devamı ›
Daum son açıklamasında açıkça kullandı bu kelimeyi... 10’da 10 ya da 20’de 20 ne fark eder şampiyon olamadıktan sonra?
Galatasaray’ı bir sezonda 2 değil 10 kere yensen bile, sezon sonunda zirvede değilsen hiçbir getirisi var mı bu kulübe?
Ezeli rakipleri ‘eze eze’ yenmek, Dünya Kulübü olma ve Avrupa Ligleri hedeflerinde herhangi bir yere taşır mı?
Futbol bir istatistik değil, sonuç oyunu... Dolayısıyla, diğer teselli mülahazalarının hepsi aptal ötesi aptalca...
Fenerbahçe’nin on yıllardır en büyük sendromu takım olamamak ve ciddiyet meselesi... Bu takım ne zaman her maça aynı konsantrasyon, motivasyon ve ciddiyetle çıkarsa o zaman kendini yenebilecek düzeye erişir.
Doğru söylüyor Herr; kimse size puan hediye etmez. Futbolda küçük takım, küçük rakip diye bir şey yoktur; rakipler ve takımlar vardır. Ezeli rekabet istisna bir durumdur kabul. Ancak o maçları kazanana da 3 puan dışında bonus verilmiyor.
Son 7-8 yılda bunun en renkli, en çarpıcı, en somut örnekleri yaşanmadı mı ligimizde? Hafızaları hiç zorlamadan bir yoklayın bakalım. İstatistikler ne diyorsa hep tersi yaşandı.
Fenerbahçe’yi ve futbolunu yönetenler, o formanın ciddiyetini, ağırlığını öğretmeye, ezberletmeye mecbur. Futbolcular her maça derbi, hatta Avrupa maçı konsantrasyonu ile hazırlanmaya ve o ciddiyette oynamaya mecbur. Bunun lamı cimi yok. Bu kadar ağır bedellerden sonra hâlâ meseleyi kavramakta ve kavratmakta sıkıntı varsa bu da ayrı bir vehamet. Gaziantepspor maçı, Galatasaray’dan daha mı az önemli?
Fenerbahçe’nin en büyük rakibi bu güdük mantıktır. Samandıra, Kadıköy, Dereağzı, Saracoğlu tribünleri, yöneticisi, hocası, futbolcusu, hatta yurdun en ucra köşesindeki Fenerbahçeli bile bu hastalıklı açmazdan arınmalıdır.
İnsanlar yılan hikayeleri okumaktan sıkıldı. Carlos’un hemen her gün oradan buradan farklı bir demeci fırtlıyor. Gitmek istiyorsa tutmanın anlamı ne? Kafa bir kez kopmuşsa, formaya hayır gelir mi? Hatta sezon sonuna kadar beklemek zaman kaybından ve saçma bir inattan başka bir şey olmaz. “Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş” diye bir söz var. Bu durum da Carlos’un değil, Fenerbahçe’nin başını ağrıtır.
O’nu ikna etmekle zaman kaybetmek yerine, şimdiden forvet hattına güç, hız, yıpratıcılık ve hava topu üstünlüğü katacak bir adam arayışı başlasa daha iyi olur. Tabii en önemlisi de bütün bunları işler iyi giderken yapabilmek.