Aramızda kalsın

Haberin Devamı ›
Son yazılarıma gelen tepkiler gülünç ötesi... Yapıştırma, yakıştırma, yaraştırma ne varsa, bütün çirkinlikler ‘tam saha pres’ komutuyla üstüme salınmış. Şöyle buyurmuş efendiler: FBTV’de bunları söyleyebilir miydin? Aziz Yıldırım ile aranız mı bozuldu? FBTV’den ayrılınca cevval ve kallavi bir hal almışımmış. Ucuz bir kurnazlıkla aklınca dalkavukluk göndermesi yaparak aşağılama. Okuyan adamda doz aşımı ‘Öküzgözü’ etkisi yaptığını da paylaşayım. Madem merak ediyorsunuz ilk ve son kez anlatalım da, tahmin yürütmenize, şifre kırma zahmetine gerek kalmasın. Hem de sizin gibileri iftira illetinden kurtarayım.
Akıl hazır değilse, göz göremezmiş. Kendine inanmaya programlanmış göz bu haldeyse, başkalarına inanmaya programlı kulaklar ne halde Allah bilir? Aramızda kalsın ama ben FBTV’nin profesyoneli değilim, olmayı da asla düşünmedim. Buradan bağlayıcı beyanda bulunuyorum ki; hiçbir zaman da olmam. Çünkü ahlakın temelinin özgürlük olduğuna iman ederim. Orada yorum yapıyorum diye de asla ayrıcalıklı gazeteci olmadım. Tam tersi bedeli ağır oldu: Tecrit, tehdit ve davalar gırla.
Yine aramızda kalsın, ne düşüncelerimi sansürledim, ne bildiğimi sustum, ne bilmediğimi konuştum. Ne telkin, ne de rica aldım. Aksi olsa anında bırakırdım. Ayrılmak da tamamen benim kişisel tasarrufumdur.
Siyaset, cemaat, cemiyet, camia, hükümet, mafya, federasyon, kulüp başkanı, medya şeyhi ya da baronuna biat etmediğimiz halde, kalemimizle ayaktayız. Göbek ve kursak bağımız olmadığından, diyet borcumuz da yok çok şükür! Bu da aramızda kalsın; Aziz Yıldırım’ı severim, Fenerbahçeliliğini de çok severim, ama Fenerbahçe’yi ikisinden de çok çok daha fazla severim. Başlattığı devrimi, bizzat O’na karşı bile militan bir keskinlikle savunurum. Sapma olursa da küfür ve hakarete kaçmadan en ağır eleştiriyi yaparım. Hançer, bıçak ve neşter arasındaki farkı iyi bilirim.
Hatta yanlışlarını bile camia içindeki bazılarının doğrularından daha ileri bulurum. Çünkü ‘yanlış bir ağzın dile getirdiği doğrulardan daha kötü bir yalan yoktur’ felsefesine inanırım. Kendisinden yardım, tavassut, destek gibi mesafe dışı beklentilerim de, isteklerim de hiçbir zaman olmamıştır. Aramızda kırgınlık, kızgınlık ya da küskünlük de yoktur. Fakat O’nu kuşatan yancı güruhtan da günahım kadar da haz etmem.
Bir gazetecinin dalkavukluğunu, anaokulu öğretmeninin çocuk sapığı olmasından daha alçakça bulurum. Tribün dalkavukluğuna soyunan gazeteciliği de daha mide bulandırıcı... Kimse duymasın da, ‘Evcil hayvanların en vahşisi dalkavuklardır!’ demiş Pittacus adlı sersem bir adam! Ben de O’nun yalancısıyım!