Başın öne eğilmesin!
Haberin Devamı ›
Maç yarıda kalmış, kalmamış ne gam. Zaten anlam kayması yaşamayan hiçbir şey kalmamışken... Ancak
destek de, mücadele de, protesto da böyle olmaz. Neyse biz asıl konuya dönelim... Sonunda suskunluğunu bozdu Aziz Yıldırım... Cezaevinden gelen ve muhtelemen gözyaşlarıyla ıslanmış
mektuptaki “ruhum, bedenim iflas etti ve tükendim” feryadı her şeyi yakıcı bir şekilde anlatıyor. Artık
“taşı da, ateşi de taşıyamaz hale” geldiğini itiraf edip, emaneti devredeceğini duyuruyor. “Beni eğip bükemeyenler, kendilerine benzetemeyenlerce kurgulanmış bir senaryoyla hayatımın en büyük
sevdasından koparıldım” diye devam ediyor. Fenerbahçe’nin yaşarken efsane olmuş lideri, camiasına,
“Hiç yanlış yola sapmadım, sapmak ve saptırmak isteyenlere asla müsaade etmedim” diyerek kendi camiasına namus ve şeref sözü veriyor. Ben, bu konulardaki tavrını, tarzını çok ama çok iyi bildiğim
o adamdan başka bir eylem de, başka bir açıklama da beklemiyordum zaten. Çünkü Fenerbahçe’ye zarar
verecek, leke sürecek bir şey yapmayacağına hep adım gibi emin oldum. Özgürlük ve itibarının
ardından canını da mı vermeliydi? Mahkemenin ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun kararı ne olursa olsun, senin hesap vereceğin asıl mahkeme Fenerbahçe camiasıdır ve kendi vicdanındır Başkan! Eğer şu veya bu nedenle böyle bir kirliliğe ucundan kıyısından Fenerbahçe’yi bulaştırdıysan, kimsenin cesaret
edemediği ihaneti yapmışsın demektir ki; O’nun utancı sana verilecek en büyük, en ağır cezadır zaten.
Bütün bunlardan sonra Fenerbahçe’yi düşürmemek çok daha aşağılayıcı, lekeyi kabul edip puan silinmesine
rıza göstermek de rezilliğin en tarifsiz halidir. Ateşi gördük de bakalım ihaneti de görür müyüz?