Bir de kendine inansa...
Haberin Devamı ›
Önce beden dilinden başlayalım. Fenerbahçeli futbolcuların yüzünden kararlılıktan çok endişe, gözünde hırstan çok özgüvensizlik okunuyor. Herhalde bunu rakipleri de çok tercüme ediyor.
Hastalıklar demiştik; açalım. Topu çok zor kazanıyor, çok çabuk ve hatta abuk kaybediyor. Rakibe kendi elleriyle kendi hatalarıyla pozisyonlar sunuyor. Rakibin defansına ve kalecisine hiç basmıyor ama kendisi defansta sürekli baskı yiyor. Sow ya da bir başkası, santrforlar yalnızlığa terk edildiği için bir kişi eksik oynuyor. Defanstan amaçsız savrulan toplar, sürekli başına bela oluyor. Olur olmaz kaleciye geri pas sendromu da aynen sürüyor.
Şurası çok açık, Fenerbahçe kendi oyununu oynamaya çalıştığında rakibi ürkütüp sindiriyor. Ancak rakibinin oyununu kabul edip seyre daldığında da başına gelmedik kalmıyor. Bu müsibetleri gördükleri ve yaşadıkları halde davetiye çıkarmakta ısrar ediyor.
Meireles ve Topal alışma evresini bitirdiğinde çok daha faydalı olacaktır. Yobo tartışmasız bu takımın sigortası. Alex’in kafasındaki bulutlar dağıldığında kramponlarında da güller açıyor. Caner’in golünde başlatıcı ve tasarlayıcı rolü üstlenen adaşım Hasan Ali özgüven sorununu aşabilse kendini ıslıklayanları utandıracaktır. Volkan ellerinin tersiyle bile “1 numara”...
Belki de sorun hiç büyütüldüğü gibi değil. Bir düğmeyi yanlış iliklediğinizde, bütün düğmelerin de yanlışa yönlemesi gibi bir durumdur. Yani tek doğru bakış ve dokunuş her şeyi ters yüz edip, her anlamda takımı sıçratabilir.
Yeter ki Fenerbahçe kendine inansın, kendini yemekten vazgeçsin. Yeter ki camia kendi gerçeklerine ve hedeflerine ‘Fransız’ kalmasın!