Bir sakatlık var!

Haberin Devamı ›
Fenerbahçeli futbolcular ya iyi antrenman yapmıyor ya da tam iyileşmeden sahaya sürülüyor. Oyunun içinde zırt pırt sigorta teli lifleri atıyorsa, bu işte gerçekten bir sakatlık var.
Üç kulvarda da her şeye ve hatta kendine rağmen zirveye oynayan bir takımda Emre Belözoğlu’nun alternatifi Selçuk ise o işte de bir sakatlık var.
Şampiyonluk yolunda bütün opsiyonlarını har vurup harman savurarak tüketmiş bir takımda orta saha yoksa, böyle kritik bir deplasmanda da gencecik Salih’ten daha fazla sorumluluk yüklenen yoksa bu işte çok çok ciddi bir sakatlık var. ‘Yalnız adam’ Musa Sow kendini yırtarcasına rakip kaleciye ya da defansa baskı yaparken, takım arkadaşları O’nun bu çabasını desteklemek yerine, hiç yüzleri kızarmadan seyrediyorlarsa bu işte sakatlığın da ötesinde bir vehamet var.
Fenerbahçe böylesine kritik bir haftada, böyle bir deplasmanda erken ve şok bir gol bulmuşken maçı koparmak için yükleneceğine topu rakibe terk edip seyre dalıyorsa, bu hastalık yüzünden dağıttığı onca puana rağmen hala ders çıkaramamışsa bu işte akli melekelerle ilgili bir sakatlık var.Bir takım sezon başından bu yana üç gün ya da bir hafta arayla geceyle gündüz kadar birbirinden uzak ve taban tabana zıt görüntü sergiliyorsa bu işte sakatlıktan da öte sakatlıklar var.
Fenerbahçe hala ve hala evinde ya da deplasmanda, en zayıf ekipler karşısında maçı kazanırken bile taraftarlarına ömürlerinden, ruhsal ve fiziksel sağlıklarından kaybettiriyorsa bu işte orantısız bir sakatlık var. Bu kadar sakatlık yetmezmiş gibi hala başka sakatlıklara davetiye çıkarmak ve hatta bunun için yırtınmakta, her türlü izahtan ve izandan muaf kronik bir sakatlık var.
Bravo Salih!
İnşallah şımarmaz, yolundan sapmaz, Fenerbahçe’ye, Türk futboluna ve Ay-Yıldızlı takıma uzun süre hizmet eder. Oyunu çok iyi okuyor, ayakları son derece düzgün ve çok soğukkanlı. Tek eksiği özgüvendi, o da yavaş yavaş oturuyor. Fenerbahçe’ye Avrupa’da turu getiren golü başlatan da bitiren de, Antalya’da maçı rahatlatan adam da Salih Uçan’dı. Eğer medyanın ve çevresindekilerin gazına gelir de ‘Ben oldum’ havasına girerse orada biter. Kendisine de, kulübüne de, Türk futboluna da çok ayıp eder.
Selçuk ve Caner’in halleri
İnsanın aklı sırrı ermiyor. Fenerbahçe’ye geldiği günden beri geri giden, en iyimser ihtimalle de yerinde sayan iki adam. Neredeyse on yıldır bu formayı giyen Selçuk hala pas şiddetini bile ayarlayamaz, topu oyuna sokamaz durumda. Eskiden en azından atak keser top kazanırdı. Şimdi o da kalmadı. Caner de pek farklı değil. Kuyruklu yıldız gibi bir görünüyor bir yok oluyor. Bir Fenerbahçe’nin en büyük silahı oluyor, bir geri tepen bir silaha dönüşüyor. Vasatı yok, bir tavan yapıyor bir dipte geziyor. Bu nasıl bir şuur zorlayan savrulmadır? Bu “var mısın yok musun” hallerine anlayan beri gelsin. Peki bu ikilinin sahadaki varlıkları rakipten çok Fenerbahçe’yi tehdit ederken bile onlara tahammül göstermek kulübedekileri inkar etmek ve aşağılamak değil midir?
Conan sağ olsun!
Mehmet Topuz’da neredeyse insanüstü acı güç vardı. Kayseri’de üç büyüklere sahayı dar ederdi. Tarih öncesi kahraman Conan gibi kuvvetliydi. O’na faul yapmak bile zordu, çünkü çarpan yere düşer o yıkılmadan devam ederdi. İki yıldır içler acısı bir halde. Dokunsan düşecek kadar güçsüz. Bunu ne soran var ne sorgulayan. Saçlarıyla Herkül kadar güçlüyken, saçları kesilince çocuk kadar güçsüzleşen mitolojik kahraman Samson’un öyküsü gibi sanki...