Arama

Popüler aramalar

İnkâr

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Herkes kafa patlatıyor, ama hiç kimse anlayamıyor. Fenerbahçeli futbolcular bir maçtan diğerine taban tabana zıt bir görüntü sergileyebiliyorlar. Bu anlaşılmaz ve umursamaz haller kendi taraftarlarının sinir uçlarına iğne batırıp tahammül sınırlarını zorlarken, rakip taraftarların alay konusu oluyorlar.
Burada bir inkâr silsilesi var. Futbolcular öncelikle mesleklerini, yeteneklerini, giydikleri formayı, mensubu oldukları kulübün büyüklüğünü ve hedeflerini, takım ruhunu ve futbolun en temel gerçeklerini, takım olduklarını inkâr ediyorlar. Hatta aldıkları paraları bile inkâr ediyorlar.
Sarı-Lacivert formayı giyen her futbolcu, her rakibinin karşısına bir derbi maçı ciddiyetiyle çıkmak, her maça baştan sona bu ciddiyetle asılmak zorundadır. Çünkü büyük maç-küçük maç, zor maç-kolay maç diye bir ayrım yapmak, futbolu inkâr etmektir. En hafif tabiriyle affedilmez saygısızlıktır.
Geçen sene de şampiyon olunmasına rağmen görüntü bundan farklı değildi. Taraftarlar ve camia travmatik git-geller yaşadı, kalp ağrılarına yol açan kuşkulara kapıldı. Hadi bunu son dakikada kaçan şampiyonluğun yarattığı strese bağlayalım. Peki bu senenin bir mazereti var mı?
Futbol ilahı Zico ve teknik heyeti de kendi bilgilerini, görgülerini, birikimlerini inkâr ediyorlar. Mücadeleden, kondisyondan, takım disiplininden, çağdaş bir şablondan tamamen uzak oyun var sahada çünkü. Hiçbir maçın oynanmadan kazanılmayacağını, maç bitmeden maçın bitmeyeceğini, rakibe saygının kendine saygı demek olduğunu oyuncularına hâlâ ezberletemedilerse, onlar da ağır bir inkâr açmazındalar. Kulübün hedeflerini anlayamadılarsa hâlâ daha büyük bir ayıp.
Başkan ve Yönetim de kendi iç ve dış mücadelelerini, yaşadıkları akıl dışı tecrübeleri, ödetilen ağır bedelleri, Türkiye’deki kokuşmuş futbol düzenini ve koydukları hedefi anlatamadılarsa en büyük ve en yaralayıcı inkârı onlar yapıyorlar. Öncelikle de kendilerini ve emeklerini inkâr ediyorlar.
Fenerbahçe buldozer gibi bir takım olmalıydı, olabilmeliydi. Tabelada yenilse bile sahada yenilmemeliydi. Mücadelesi ve hırsıyla ezmeliydi, yıldırmalıydı, bezdirmeliydi. Bozguncuların oyunlarını da ancak böyle bozabilirdi. Büyük Yürüyüş yolunda alınacak yarım puanın bile yapısal ve zihinsel devrim açısısından çok büyük bir adım olduğunun bilincinde olmalıydı.
Bu kulübü en olmaz zamanda verdikleri anormal destekle, maddi manevi dayanışma ve özveriyle bu hale getiren taraftar da ıslık, yuh, kelle alma, transfer yapma, küfür-kâfir ve sürekli beğenmeyen, küçümseyen haliyle kendini inkâr ediyor. Mücadelesini abuk ağızlara yem yapıyor, sakız oluyor.
Bakalım Fenerbahçe’yi de içine alan bu inkâr silsilesinin sonu nereye varacak?