Arama

Popüler aramalar

Kış güneşi

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Bu takım el birliğiyle, sabırla ve direnişle yaratılmıştı. Yine el birliğiyle ama bu kez sabırsızlık ve teslimiyetle çökertildi. Kiminin rüyası, kiminin kâbusu söylemi tersine işledi. Takım kendi taraftarının, taraftar kendi takımının kâbusu oldu. Kadıköy rakipler için cennet, Fenerbahçe için en korku filmine benzer bir iç deplasmana dönüştü. Yine el birliğiyle...
Eskiden omuzlar üzerinde getirip antrenman sahasında sopayla kovalamak, bıçak göstermek, linç girişiminde bulunmak ve teneke bağlayıp göndermek revaçtaydı. Artık bu da tersine döndü. Peşin peşin ıslıklayıp yuhlamak, sonra omuzlara almak alışkanlığı gelişti. Bir nevi, güya testi kırılmadan ayar verme meselesi...
Eskiden Galatasaray galibiyetleri ile uyuşturulmak modaydı, şimdi ezeli rakibin mağlubiyetleriyle avunmak moda... Kendi mağlubiyetine üzülmek yerine rakiplerin mağlubiyetiyle coşmak. Takımın çatısını oluşturup, 30 yıl aradan sonra 2 kez üst üste şampiyon yapan, tarihinde hiç olmadığı şekilde üçüncüsüne koşan bir Daum, saygının ve sevginin zerresinden nasiplenmedi. Zaten sırf bu yüzden gitti. Şampiyon olsa bile böyle noktalanacaktı.
Daha gelmeden linç edilen Zico, ancak gönderildikten sonra ‘I love you Zico’ oldu. Yani önce as, sonra otur ağla mantığı gene acımasızca işledi.
Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final gördü. Ama bir kez bile içtenlikle bağrına basıp, ona inanan olmadı. İnatçı bir küçük bir grup hariç...

Herkes başarının asıl kahramanın kendisi/kendileri olduğunu düşünüp, buna inanmaya başlayınca, çözülme sürecine girildi. ‘Büyük Yürüyüş’ü oluşturan her kervan, asıl rotadan sapıp kendi rotasına yönelince kargaşa doğal sonuçtu. Rota şaştı. Horoz çok olunca, sabah geç olur, demişler ya o hesap.
Elindeyken ıslıkla, yuhla, aşağıla gidince de ağıt yak modeli. Lig şampiyonluğunu ‘noolcakyaokadarınıbendeyaparım’ küçümsemeleri, MFÖ hesabı ‘Avrupa, Avrupa’ çığlıklarıyla tepeden bak. Elden gidince travmalara gark ol. Toplu şizofreni...
Tıpkı geçmiş günlerde olduğu gibi... Tersine bir gidişat yaşanıyor. Belki de herkes eski günleri özlüyor, özlemese de bilmeden hizmet ediyor. Doğal olarak şimdi bu unutkanlığın, şımarıklığın, azmışlığın, azıtmışlığın, kibirin diyeti ödeniyor. Yine el birliğiyle... Kimseye gerek yok, ‘düşmeyen kale’yi kendi orduları kuşattı artık. Yapan eller yıkmaya, veren eller yağmalamaya çalışıyor şimdi. Eloğlu da, ağzını bırakmış basen bölgeleriyle gülüyor bu duruma... Yine eskisi gibi!
Son iki Sivas maçında futbolculara ve tribünlere bir şeyler oldu. ‘Üst kimlik’ yani ‘Fenerbahçe ve mücadele’ hatırlandı. Hafızalar ve bilinçler tazelendi. Bakalım aynı performans Kayseri deplasmanına ve sonrasına yansıyacak mı? Kayıp zamanlar telafi edilebilecek mi? Yoksa kış güneşi miydi?
Fenerbahçe işte... Hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden çekmedi kendisinden çektiği kadar; Süleyman Efendi’nin nasırından bile beter bu genetik hastalık.
Madem her şey geriye gidiyor; belki 96 yılı da tekrarlanır; kimbilir?