Müridleşme
Haberin Devamı ›
Yalnızca Türk futbolu değil, bütün spor branşları tepetaklak müridleşmeye doğru gidiyor. Biat kültürü ışık hızıyla virüs gibi yayılıyor. Ya onlardan olacaksınız, ya onlara şirinlik yapacaksınız, ya güdümlerine gireceksiniz, ya da realiteye boyun eğeceksiniz. Ya da kavram sahtekârlığına sığınacaksınız.
Bu yalnızca oyunculara sirayet eden bir dayatma değil. Yöneticiler için de durum böyle, spor medyası için de... Bu kültür kendi dokunulmazlarını ve ‘abi’lerini yaratıp, duayen sıfatıyla, uzman sıfatıyla, bilirkişi sıfatıyla takdim ediyor. Allayıp pullayarak, bütün kapıları ardına kadar açarak, kazanç sağlama taktiğiyle bir eroin bağımlısı gibi kendilerine kursaktan bağımlı kılarak. Ülkenin mevcut koşulları da zaten her alanda olduğu gibi bu alanda da müridleşmeye çanak tutmakla kalmayıp, teşvik ediyor.
Takımlardaki ya da kulüplerdeki tehlike bir yana, en çok irrite eden medyadaki garabet hâl. Aman karşımıza almayalım, aman başımız belaya girmesin, aman bizi sevsinler şirinlikleri ve omurgasızlık. Ekranlara, gazetelere bakın ne dediğimi daha iyi anlarsınız. Üstelik ‘yandaş’ mecra olması da gerekmiyor. Herkes ‘trend gelir, hoş gelir’ havasında...
Yayıncı kuruluşun tepesindeki ‘Baron’ lakaplı altın tespih düşkünü zât ile karşı cephedeki HU tarikatı diğerinden içerik olarak farklı olsa da benzer bir müridleştirme taktiği izliyor yıllardan beri. Bunda da en az diğerleri kadar başarılılar. Bunların eli Midas’ın elinden farksızdır. Dokunduğunu, devşirdiğini ‘altın’ ederler. ‘Üç Maymun’u oynamanın getirisi, her kapıyı açan ‘altın maymuncuk’ gibidir. İhyâ kılavuzundan farksızdırlar. Ama bunları sorgular ve karşınıza alırsanız imha kılavuzu olabilirler. Hepsinin ortak hedefi futbolu yönetmek, futbolu yönetenleri yönetmek, kulüpleri yönetmek, kulüpleri yönetenleri yönetmek, spor medyasını yönetmek, onların yöneticilerini de yönetmek. En baba taktikleri ve sığınakları da kavram sahtekârlığıdır.
Birincisi dinciliği ‘dindarlık’ diye yutturmaya çalışır, bütün takımların, kurum ve kuruluşların içinde ‘bizimkiler ve ötekiler’ uçurumunu yerleştirir. Birisi ahlâklı ve çıkarlarına göre eğilip bükülmeyen duruşa düşman kesilir. Diğeri en rezil iftiraları ve yalanları çiğnenmiş sakız gibi üzerinize yapıştırır. Müridleri de alkışlar.
Sözün özü hepsi mutlak ‘biat’ ister. İlkine zaten kimse bulaşmaz. Diğer ikisi zaman zaman karşı karşıya gelseler de, bu aynı dinin içindeki mezhep kavgalarına benzer. Birbirlerini deşifre etmeden, ufaktan el ense çeker, sonra yemeğe otururlar. Böyle bir ortamda ‘olmayan futbolu’ konuşmaya çalışanların çırpınışlarını en iyi anlatan da şu cümle olsa gerek: ‘Tut kelin perçeminden...!’