Sürpriz değil

Haberin Devamı ›
İlk çeyrekteki görüntü algıları allak bullak etmeye yetti. Galibiyete ihtiyacı olan kim, beraberliğe kim oynuyor sorularının yanıtı da hayli can sıkıcıydı.
Kadrodaki isim farklılıklarına takılmamak gerek. Kafalarda eksiklik varsa, asla tam olamazsın zaten. Emre’nin direkte patlayan vuruşu ne kadar müthişse, Frau’nun vuruşu da o kadar mükemmeldi. Şans ve şanssızlıklar direkler arası ile eşitlendi. Bilica ve Deniz’in geri pas bombaları yine yürekleri ağızlara getirdi.
Futbol işte; o füzeler gole dönüşmedi de, Emre’nin sektirmeli vuruşu iki taksitte kaleye girdi. Alex’in bomboş kaleye ayakları yerine kafayla vurma isteği, ikinci golü heba etti. Herkesin uyuyakaldığı gaflet anlarında, Volkan cin gibiydi. Herkes uyanıkken, bu kez o uyudu.
Rahatlamak ve gevşemek farklı şeyler işte. En azından skoru bulmuşken oyunu tutması gereken Fenerbahçe, tam Lille’in istediği düzene geçti. Kanatları teslim etti. Rakibi cesaretlendirdikçe, kendisini korkuttu.
Savrulan, rastgele vurulan, seken her top, hem de her maçta yüzde 80-90 oranında rakibe gidiyorsa, ortada çok ciddi bir dikkat, algılama, yerleşme ve pozisyon bilgisi sorunu var demektir. Rakip sana yarım hamle fırsatı tanımazken, sen ona üst üste 4-5 hamle yaptırıyorsan, yine ciddi bir sorun vardır.
Ezeli rakiplere teselli ikramiyesi ve doğum günü hediyesi göndermek, artık bir Kadıköy geleneği... Galatasaray son dakikada havlu atmışken, Fenerbahçe’nin nazire yapmaması hem ayıp hem şaşırtıcı olurdu herhalde!