Muhteşem veda

Haberin Devamı ›
İkinci 45 dakikada Amrabat’ın da oyuna katılmasıyla gerçekten kükreyen bir Aslan izledik. Eboue’nin müthiş füzesi ağlara çivilenirken coşku Arena’dan Türkiye’ye taşıyordu. Ardından Sneijder’in mükemmel Sabri asistini gole çevirmesi. Sonra da Drogba’nın deneyim birikimlerinden fışkıran topuk golü. Galatasaray’a, Arena’ya ve ona destek olan büyük taraftarına yakışan manzara artık hafızalara kazınıyordu. Tarih; satırları onurla bezenmiş bir Sarı-Kırmızı sayfaya daha açılıyordu. Aslında oyunun başında daha 8. dakikada; Madrid’den sonra bu kez İstanbul’da; Ronaldo aslında umutlarımızı filelere gömüyordu. Bu gol bize bir gerçeği anımsatıyordu: Real Madrid farklıydı.
Yıldızlarıyla farklıydı. Fizik gücüyle, temposuyla farklıydı. 3-0’ın rövanşında bile koşan Ronaldo’suyla farklıydı. Günümüz futbol endüstrisinin dev bir şirketiyle karşı karşıyaydı Galatasaray. Ama Fatih Hoca da kendi futbol felsefesine yakışan sistemini, kaybetmekten
korkmayan ruhunu sahaya sürmüştü. Nitekim ikinci yarıda; herkes artık kaybedecek bir şeyin kalmadığını anladığında; bu ruh yüreklerde çarptı durdu. Fatih Terim’in maçtan sonra
belirttiği gibi, Arena’ya sığmayan kalpler ise ellerini göğüslerine götürerek inanmış çocuklara destek oldu. Bu anlarda Real Madrid şaşkın bir şekilde Galatasaray’ı izledi. Fark daha da artabilirdi. Oyun içinde takım olarak her şeyini sahaya koyan Galatasaray’da Melo, Selçuk, Sabri, Drogba, Eboue ve Gökhan Zan göze batan isimler oldu.
Terim ve oyuncuları çok önemli bir galibiyete imza attılar dün gece. Bir Şampiyonlar Ligi devini tüm dünyanın gözü önünde yıktılar. Bu yıl bu oluşum bize bu coşkuyu çeyrek finalle sınırlı bıraktı, ama gelecek için umut saçtı. Zaten taraftar da bunu gördü ve maçın sonlarına doğru tespitini şu pankartı açarak yaptı: O kupa bir gün ellerinizde kalkacak, şampiyonluk
şarkısı böyle yarım kalmayacak.