Arama

Popüler aramalar

Dünya Derbisi

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Ne zaman Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş birbirleri ile oynasalar, başta yayıncı kuruluş olmak üzere spor medyasının bir kesimi basar klişeyi: Dünya Derbisi! Müşteri çekmenin yolu, malı farklılaştırmaktır. Ama biz abartarak kandırmaya bayılırız, yerseniz...

Yerel bir çekişme
Bizim derbiler sadece bizi ilgilendirir aslında. Dünya’nın umrunda bile değildir bizim ezeli rekabetlerimiz. Geçenlerde oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçı Brezilya’da yayınlandı da, biraz ümitlendik. Elano, Carlos ve Santos’un oynadığı maçı tabii ki yayınlayacaklar. Aynı ayarda üç Fildişi Sahilleri’nden oyuncu oynatın, başkent Yamoussoukro’da izlenme rekoru kırarsınız. Ama bu, sizin “Dünya Derbisi” söyleminizi doğrulamaz.

Üç büyüklerin birbirleriyle oynadığı maçlar yerel bir çekişmedir. Bu kafayla da daha öteye gidemez. Bizim derbiler ne “Boca-River” gibi tarihsel bir sınıf mücadelesi içerir, ne “Celtic-Rangers” gibi mezhep çatışmasına dayanır, ne de “Barcelona-Real” gibi evrensel anlamda bir siyasi temele sahiptir.

Bizim, İngiliz emperyalizminin dayatmaları ile çekici hale gelen “Mersey Side” hikâyelerimiz yoktur veya “İtalyan işi” pazarlama yöntemlerimiz. İngiliz işçi sınıfının takımlarına bayılırız, sanki İngiltere’de futbol Kraliçe Victoria oyalansın diye ortaya çıkarılmış gibi. Bir de bu hikayeleri kendimize uyarlamaya çabalarız. Aristokrasinin takımı Galatasaray! Burjuva takımı Fenerbahçe! Halkın takımı Beşiktaş! Doğru, Yıldırım Demirören eski DİSK davasından yargılanmıştır, Adnan Polat ise Habsburg ailesinin Erzurum kolundandır ve Aziz Yıldırım 3. kuşak Cambridge’lidir. Türk sinemasına bir dönem damgasını vuran, yerli kovboy filmlerine benzer, üç büyükleri sınıfsal bir farklılaştırmanın içine sokmak.

Sadece Beşiktaş...

Aslında İnter-Milan, Lazio-Roma, Arsenal-Chelsea mücadelesi ile farklı değildir bizim maçlarımız. Ancak onlar hakim gücün takımlarıdır, biz ise Müslüman mahallesinin çocukları, işin özü budur. Oysa Trakya’dan Japon Denizi’ne, Afrika’dan Filipinler’e kadar inanılmaz bir coğrafyanın ilk ve en büyük futbol takımlarıdır Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş. Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası gibi izlenirlik açısından evrensel anlamda büyük karşılığı olan organizasyonlarda 1.6 milyarlık İslam alemini temsil eden en başarılı kulüplerdir, üç büyükler.

Beşiktaş dışında üç büyüklerin Batı kulübünde karşılık görebilecek marka içeriği veya sosyal mesajı yok gibidir. Bir Japon, Amerikalı, İtalyan veya Meksikalı neden Fenerbahçe ve Galatasaray forması alsın veya maçlarını izlesin ki? Onların takımlarında olmayan neyi satabilirsiniz Real Madrid, Manchester United veya Liverpool taraftarına? Dünya kulübü olma adına üç büyüklerin kendilerinden bir şeyler bulabilecekleri coğrafyalara doğru açılması gerekir, pazarlama stratejileri açısından. Dünya markası olabilmek için önce içerideki yerel sorunlarınızı çözeceksiniz. Futbolunuzu üç büyük kulübün hakimiyetinden kurtaracaksınız. Eski doğu bloğu ülkeleri veya faşist Franco dönemi gibi iki-üç kulübe endekslenmiş toplumsal futbol kurgusundan uzaklaşmak için diğer şehirlerin takımlarına yol vereceksiniz. Böylece semirdikçe semiren ve Türk Futbolu’nu bir adım daha öteye götüremeyen anti rekabetçi yapı düzelsin, liginize kalite gelsin.

Haydi hayırlı traşlar
Marka değerinizi ve bilinirliğinizi arttırmak için makul pazarlara yöneleceksiniz. Onlara, onlardan olan şeyler vereceksiniz. Bakın bakalım o zaman bizim derbiler kaç ülkede canlı yayınlanıyor. Bugün derbi var. Yayıncı kuruluş ağzıyla herkesin susacağı, onların konuşacağı “Dünya Derbisi”, Çetin Altan’ın dediği gibi: Türk’ün Türk’e propagandası... Haydi hayırlı traşlar...