‘’Sıkıcı bir gündüz maçı daha...‘’
Tamam Türkiye bu turnuvada yok, içimiz zaten günlerdir kan ağlıyor ama bizim suçumuz ne? Galiba burada bitmek bilmeyen çirkinleri yazmaya devam edeceğiz gibi gözüküyor. Tek tesellimiz ise ortalama 25-30 dereceye kadar varan sıcaklılar. Açık söylemeliyim. Şimdiye kadar izlediğim maçlardan pek hoşnut kalmadım. Altı gol atılan açılış karşılaşması ve İngiltere-Paraguay mücadelesi hiç keyif vermemişti. Televizyondan seyretme imkanı bulduğum İsveç-Trinidad ve Arjantin-Fildişi maçları ise nihayet ‘Almanya’da Dünya Kupası oynanıyor’ izlenimi vermişti.Neyse biz günün önemli karşılaşmasına geçelim. Usta isim Marco Van Basten’in başında bulunduğu genç Hollanda takımı, elemelerde zorlanmadan finallere kalan Sırbistan Karadağ karşısında pozitif bir oyun ortaya koyamadı. Göze hoş gelen, atak, her zaman gol arayan futbol stiliyle tanınan Portakallar, Robben ile erken bir gol bulmalarına karşın kalan süre içinde futbolseverlere bir ziyafet sunamadı maalesef. Golü attı, geriyi dörtleyerek kapıları kapattı.Peki ya Sırbistan Karadağ? Stankovic, Kezman, Zigic ve Djordjevic gibi dünyaca ünlü starlarla mücadele eden ve oynadıkları liglerde muhteşem performanslarıyla göz dolduran bu isimler, bir araya geldiklerinde takım görüntüsü veremediler.Havanın sıcaklığı diğer takımları olduğu kadar bu iki ekibi de mutlaka olumsuz yönde etkiledi ancak futbol kalitesi vasatın üzerine çıkmadı. Zaten istatistikler de herşeyin göstergesi. Oynanan gece maçları gollü ve kaliteli geçerken, gündüz karşılaşmalarında keçi boynuzu tadında futbol izlemek zorunda kalıyoruz. Bu kupada şimdilik iki isteğim var: Keyif veren karşılaşmalar izlemek ve bilet kuyruğunda saatlerce beklememek...
‘’Bu futbol yetmez‘’
Neyse maça dönelim... İngiltere’nin, Jamaika (6-0) maçını izledikten sonra, “Adalılar bu defa gerçekten iyi bir takım yaratmış. Adeta yıldızlar topluluğu. Terry, Gerrard, Lampard gibi çok kaliteli bir üçlü, Ferdinand gibi bir sigorta, Beckham gibi topları istediği yere gönderen bir marka ve Owen gibi bir golcü” var demiştik. Ama dünkü tablo şaşırtıcıydı. Tamam Rooney yedekti ama saydığım isimler Paraguay’ı yenecek kadar, hatta farklı geçecek kadar usta değil miydi?İngiltere’yi maçın hemen başında öne geçiren, Güney Amerikalılar’ın kendi kalesine attığı golden sonra bu fikri herkes savunuyordu ama ikinci gol bir türlü gelmedi. Hatta ilk yarının sonunda Paredes az kalsın beraberliği sağlıyordu.Şampiyonanın favorileri arasında gösterilen İngiltere’nin, bırakın çeyrek finali, yarı finali, gruptan çıkması için bile daha iyi organize olması gerekiyor. Daha fazla gol pozisyonuna girmesi ve doğal olarak daha fazla gol atması gerekiyor. Belki Rooney ülkesine yardımcı olabilir. Tabii Eriksson onu oynatırsa!
‘’Beklenen oldu‘’
Havalimanında o atmosferi göremedik. Havalimanından çıkalım, futbol moduna girelim dedik, nafile... Yani daha önce Fransa’da ardından da Japonya ve Kore’deki müthiş havayı maalesef burada hissetmedik.Stada yaklaştığımızda ise hazırlıkların yavaş yavaş başladığını gördük. Nihayet futboldan bahseden insanlarla karşılaştık. Böylece maça yavaş yavaş ısınmaya başladık.Herkes bilir... Almanlar çok kuralcı. Katı kurallarını her yerde uyguluyorlar ve uygulatıyorlar. ‘U’ ve ‘Ü’ harflerinin karışıklığı nedeniyle genel yayın yönetmenimiz Necil Ülgen akreditasyon merkezinde fazlaca bekletilmiş... Dedim ya Almanlar çok kuralcı diye...Belki ilk maçımız olduğundan herşey yavaş yavaş işliyordu. Nihayet maç biletlerimizi aldık ve tribünlere yöneldik. Zaten ev sahibi favori gösteriliyordu. Panzerler çok hızlı başladı. Lahm’ın mükemmel golünü herkes ayakta alkışladı. Bir ara Türkiye’nin transfer gündeminde olan Wanchope’un beraberlik sayısı onbinlerce Alman seyirciyi bir anda susturdu. Ama soyunma odasına 2-1 önde giren Almanya gerçekten de maçın hakimiydi. Kazanmayı da hakediyordu. Bu nedenle de turnuvaya hakettiği bir galibiyetle başladı.Bu arada yabancı meslektaşlar beni gördüğünde yine aynı şeyle karşılaştım. Herkes aynı şeyi söylüyordu. Tıpkı 2004 Avrupa Şampiyonası’nda olduğu gibi; “Türkiye finallerde yok, sen neden buradasın” diye beni kızdırmaya çalışıyorlardı. Onlara, “Ben gazeteciyim” diye cevap verirken tabi ki içim kan ağlıyordu. Ama olsun. İleriye bakmalıyız. Zaten Futbol Federasyonu Asbaşkanı Affan Keçeci söz verdi,“2008’de şampiyonuz. Fatih Hocamız buna kefil!”
‘’Keyif veren futbol‘’
Angola karşısında bazı soru işaretler cevap buldu; bu gençlerin geleceği var, A Milliler’in önü açık.Yanlış anlaşılmasın, yeni jenerasyonun tam olarak oturması ve 2008 Grup maçlarında bizi finallere taşıyacak sonuçlar alması için hala zamana ve tecrübeye ihtiyacı var, ancak dünkü oyundan herkes keyif aldı diyebilirim. Karşılaşmanın ilk bölümünde oyunun kontrolü Angola’da olsa bile, Ay -Yıldızlı futbolcular yavaş yavaş maça ağırlığını koydu. Rüştü’nün direğin yardımıyla çıkardığı bir pozisyon vardı ki, yüreğimizi ağzımıza getirdi. Zaten Baptista’nın sağ kulvardan yaptığı bindirmelerle kaptan Maieco ve Costa bir çok pozisyon buldu değerlendiremedi.Angola’nın attığı ilk golde yapacak bir şey yoktu, ikinci golde ise defansımızın bir anlık hatası durumu eşitledi, teknik direktör Fatih Terim ve ekibini gerçekten hayal kırıklığına uğrattı.Bizim attığımız gollere gelince... Hepsi harikaydı. Dedim ya, hem oyundan hem 90 dakikaya yayılan tempodan hem de şahane gollerden keyif aldık hep beraber. Blok halinde defansın rakibi iyice geriye çekmesi, hem orta sahayı hem de forveti rahatlattı. Bu maçta gerçekten akıllı oynadık. İlk yarım saatin dışında kaliteli bir oyunla bana göre puansız bir karşılaşmadan çok önemli bir galibiyet aldık.Bu 90 dakikada özellikle bir oyuncuyu ön plana çıkarmak yerine, formayı 1 dakika bile olsa giyen bütün futbolcuları kutlamak istiyorum. Umarım bu turun sonu, yani Makedonya maçı da iyi geçer ve rahat bir şekilde yurda döneriz.
‘’Yaşasın galibiyet‘’
Kıvraklığıyla 3-5 Arap oyuncuyu geçip golünü atması estetik bir görüntüydü ve maçın da en iyi enstantenesiydi. Ardından Hamit’in sonuç getirmeyen füzesi. Ama onun dışında; maalesef çok az organize atağımız, çok fazlaca da pas hatamız vardı. Millilerimiz o kadar çok pas hatası yaptı ki, bizlere artık hakemlerle uğraşmayacağına dair söz veren Fatih hoca bile çileden çıktı.Rakibin gücü belli, bu nedenle oyunun hemen başındaki kafa vuruşu dışında Volkan’a yaklaşamadılar bile. Ardından 2-3 uzaktan şut ve kapasiteleri yetmeyince iş Türkiye’ye düşmüştü.İkinci yarı o kadar pozisyon yakalamamıza rağmen, forvetin artık beceriksizliği mi diyelim, bir türlü ikinci gol gelmedi. Zaten bu kadar zevksiz bir maçta fazla da gol beklememeliydik. Tabii rakibin kapasitesinin Ay-Yıldızlı ekibimizde yarattığı konsantrasyon düşüklüğünü de göz önünde bulundurmak lazım.Defanstaki arkadaşlar görevini yaptı ama iyi oynadılar dememiz için, dişimize göre bir rakibi beklemeliyiz. İlk maçından sonra heyecanını yenemeyen Murat, Terim’in kendisine verdiği ikinci şansı iyi kullanamadı. Ama bu oyuncu için daha beklemek gerekir. Çünkü 2. Lig’den gelip, buralarda oynamak kolay değil. Sonuç olarak Milli Takımımız, Almanya’da en kötü maçını ortaya koydu. Ancak alınan galibiyet yüzümüzü güldürdü. Tamam Suudi Arabistan Asya Şampiyonu ve Dünya Kupası’na katılıyor fakat dünkü 90 dakikayı izleyenler Necati’nin klas golü dışında umut vaad edecek fazla bir şey görmedi.Ne diyelim, jenerasyon değişikliğinin biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu vurgulayıp; “Yaşasın galibiyet” sözleriyle biraz daha bekleyelim ve görelim.
‘’Taşlar oturuyor‘’
2004 Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan sonra 2006 Dünya Kupası’na katılamayan A Milli Takımımız’da bir değişim olması gerektiği kesindi... Çalışmalarını sürdüren Fatih Terim tam zamanında bir kararla gençleştirme operasyonunu gerçekleştirdi. 6 maçlık ‘Mini Dünya Kupası’ serisinde Terim şans verdiği genç futbolcuları görecek ve 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri öncesinde 20-25 kişilik as kadrosunu belirleme fırsatını edinecek. Terim’in kamp öncesi belirlediği kadroyu görenler ilk bakışta şaşkınlığını gizleyememişti.Ancak geride kalan Belçika ve Gana maçlarının ardından taşların yavaş yavaş yerine oturduğunu, birkaç yerde aksayan blokların birbirine uyum sağladığı takdirde herşeyin çok güzel olacağını söyleyebiliriz. 3-3’lük Belçika ve 1-1’lik Gana maçlarından sonra açık ve net olarak şunu gördük: Bu gençler birlikte oynadıkça, deneyim kazandıkça bu ağır yükü kaldırabilecek yeteneklere sahip. Tabii ki aksaklıklar da olacak. Özellikle defansta Belçika karşısında hataları herkes gördü. Ancak unutulmamalı ki bu gençler ilk kez birbirleriyle oynuyor. Uyumun ardından mutlaka daha az hata yapacaklardır. Gençleşmiş takımda göze batan bir başka olay ise orta sahadaki dinamizmin yardımlaşmanın ve rakibe uygulanan presin maçın bazı bölümlerinde kusursuz olmasıydı. Forvette gelince... Belki de Terim’in en çok güvendiği Ay-Yıldızlı takımımızın en başarılı olduğu bölge, Belçika maçında da herkesten övgü aldı.Açık olarak söyleyebilirim ki, Türkiye’nin daha yeni yeni tanımaya başladığı geçtiğimiz sezonki performanslarına göre beğeni toplayan Caner Erkin, Uğur Boral, Mehmet Topuz, Hasan Kabze ve özellikle de Nuri Şahin’in önümüzdeki yıllarda bu takıma ağırlığını koyacaklardır.
‘’İkinci yarı analizi‘’
Büyük bir değişim ve gençleştirme operasyonuyla 2008 Avrupa Şampiyonası eleme grubu maçlarının provasını yapıyoruz. Belçika karşısında ilk yarım saatte istekli ve gayretli oyun anlayışıyla doğrusu az da olsa bu konuda ilk adımı atmıştı Ay Yıldızlı ekibimiz. Dün bu süre 45 dakikaya çıktı; İkinci devrede ise oyunun kontrolü tamamen rakibe geçti, kenar yönetimi çileden çıktı ve mücadeleyi izleyenler sıkılmaya başlayınca, “En büyük Fener” ve “En büyük Cim Bom” tezahüratlarını duymaya başladıkÖTamam, forvette gerçekten sorun gibi. Golümüz erken geldi, gurbetçiler coştu. Nihat zeka dolu vuruşu ile “Beyler bu takımın golcüsü benim” der gibiydi. Sağdan Mehmet Topuz, soldan ise Nuri’nin bindirmeleriyle ileri uç gayet iyi besleniyordu. Özellikle Mehmet’in yerine kısa sürede ısındığını düşünüyorum. Kanatlar ile forvetin başarılı uyumunu maalesef defans ile orta saha bloklarında göremedik. Zannedersem bu bölgelerde uyum sorunu daha uzun süre yaşanacak. Defans bloğunun Belçika maçına nazaran yine de daha az hatayla oynadığını söylemeliyim. Caner yerini yadırgamadı, İbrahim toparlandı, Hamit’in ise oyuna katkısı iyiydi. Dün gözüme çarpan başka olay ise Fatih Terim’in prensi Nuri’nin, takıma her geçen gün daha iyi adapte oluşu. Genç futbolcu sorumluluğu üstleniyor, pas alıyor, pas veriyor arkadaşlarını yönetmeye çalışıyor ve gerektiğinde oyunu soğutuyor. İkinci devrede ise Hasan Kabze’nin mücadeleci oyunu gözlerden kaçmadı.Genel olarak Millilerimiz’in özellikle ilk yarıdaki performansı övgüye değer, ikinci yarıdan ise alınacak çok ders olduğu kanaatindeyim. Gana karşısındaki 1-1’lik sonuç kimseyi sakın aldatmasın. Bu nedenle galiba teknik direktör Fatih Terim geceyi Türkiye- Gana maçının ikinci devresini analiz yaparak geçirecek.
‘’Prensipler hatalar...‘’
Hemen sonrası zaten Belçika durumu 2-1’e getirdi. Yedek kulübemiz 2-0’ın sevincini yaşayıp yerine bile oturmamışlardı. Türk futbolunda gol attıktan sonra gol yeme hastalığı daha devam edeceğe benziyor. Devreyi önde bitireceğiz derken ise İbrahim Toraman’ın hani derler ya “Halı sahada bile yapılmayan” bir hatası vardı. Pas yerine zoru seçti, topu kaptırdı ve evsahibi soyunma odasına biraz rahatlamış olarak girdi...İkinci yarı da olay farklı değildi, Belçika toparlandı ancak Tuncay’ın golüne son dakikada yine defansın anlaşmazlığı nedeniyle Hoefkens yanıt verdi.İnanın bu basit hatalar insanın içini acıtıyor; Terim’in kriterlerinde bu gibi hataların yeri yoktur; İnanın yoktur!Hatalar vardı da, olumlu şeyler yok muydu? Tabii ki vardı; Mesela Nuri’nin sanki 10 yıldır milli formayı giymişçesine bir performansı vardı. Ay - Yıldıza yeni yeni ısınan futbolcuların müthiş gayreti ve hırsı. Tuncay’ın ilk golümüzdeki akılcı pası ve ikinci yarıda attığı güzel golü vardı. Hasan’ın süper vuruşu ve unutmadan her pozisyonda rakibe müthiş bir baskı uygulayan bir takım vardı dün Genk’te Belçika karşısında.Maalesef çirkinlikler de vardı. Maçın hemen başında gurbetçi seyircilerimizin Rüştü’nün! kalesine attıkları meşaleler dikkat çekti. İnanamadım, inanmak istemedim. FİFA bizi ihraç edecek noktaya geldi, ucuz kurtulduk, bizimkilerin umrunda değil. Bu olaylar maalesef bizim başımızı çok ağrıtacak!Milli takım patronu Terim, bu “Mini Dünya Kupası’nda” sonuçların önemli olmadığını çünkü genç ve yeni yeteneklere bolca şans vereceğini söylemişti. Umarız bu gençlerle bu pozitif futbol ve böylesine sonuçlarla ülkemize döneriz...