Arama

Popüler aramalar

Arjen Robben'in sol ayağı...

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Filmi mutlaka hatırlayanlar olacaktır; My Left foot (Sol ayağım). Daniel Day-Lewis’e Oscar kazandıran müthiş bir yapım. Aklıma geldi Bayern Münih-İnter Şampiyonlar Ligi mücadelesini izlerken. Filmde Daniel, Christy Brown’u oynuyor. Christy fiziksel engelli. Celebral Pals hastalığına yakalanmış (vücut hareketlerini ve kasların uyumlu kullanımını etkileyen bir grup bozukluğu) fakat bu engeline rağmen yaşama sımsıkı sarılmış, hayatını en iyi şekilde geçirmeye çalışıyor... Sanki Bayern’de de bu hastalık vardı 90 dakika boyunca. Takım organizasyonunu bir türlü gerçekleştiremedi, bloklar arasındaki bağlantıları kuramadı, sadece Robben’in sol ayağından medet umdu; kısacası Christy olamadı, Oscar’ı İnter kaptırdı...

Müthiş defans kurgusu
Açıkça itiraf etmeliyim. Ben Bayern Münih’ten, van Gaal’ın çalıştırdığı Alman panzerinden daha fazlasını bekliyordum. Ancak baş aktör Robben sadece 2 şutta kalınca, Kırmızı-Beyazlılar’ın yapacağı bir şeyi yoktu. Ne göbekten denediler, ne kulvarlar kullanıldı. Zaten kullanılması da imkansızdı. Robben’in sağ ayağı yok orta yapamaz, Hamit solda, sol ayağını kullanamaz, peki ortaları kim yapacaktı? Gerçekçi olmak gerekirse futbol tabii ki bu kadar basit değil. İnter’in de hakkını verelim, müthiş bir defans kurgusuyla, dahi Mourinho’nun inanılmaz taktiksel becerisiyle, sabırlı bir şekilde bekledi ve istediğini aldı. Benim kabullenmek istemediğim olay ise, Avrupa’nın en iyi organize olan takımlarından biri nasıl olur da Play-Station’da ancak görebileceğimiz golleri yer. 30 yaşlarını devirmiş Milito nasıl olur da elini kolunu sallayarak öylesine pozisyonları gole çevirir...

Almanlar hiç savaşmadı

Konuyu modern futbola getirmek istiyorum ve özellikle bu finalde Alman ekibinin hiç ama hiç savaşmadığını vurgulamak istiyorum. Tamam finale gelene dek çok önemli rakiplerini devirdiler fakat, bu isteksiz ve sığ futbol onlara hiç ama hiç yakışmadı. Birden inanmaya başladım. Santiago Barnebeu’da bir Türk takımı da olabilirdi. Bu bana göre bir mucize değil artık. Ama en önemli nokta şu; büyük takımsan eğer, hem hücumu hem defansı iyi yapabileceksin. Finale baktığımızda son yarım saat topa sahip olma oranları çok şaşırtıcı. Bayern yüzde 69, İnter ise yüzde 31. Bu baskıya rağmen İtalyan ekibi, rakibine pozisyon dahi vermiyorsa, demek ki işini çok iyi yapıyor. Defansı iyi organize ederken 2’nci golü de buluyorsa, hakkını vermemiz lazım Mourinho ve talebelerine.

Portekizli finali oynadı!
Son olarak 2-3 cümle de teknik direktörler hakkında yazmak istiyorum. Şimdiye dek saha kenarında ve dışında gösterdiği performansla, ‘Çok güzel hareketler bunlar’da rahatlıkla rol alabilecek Louis van Gaal, sanki yedek kulübesine demir atmış durumdaydı. Oturdu, 90 dakika boyunca hiç yerinden kalkmadı. Bu böylesine dinamik bir hocaya hiç yakışmadı. Şu an muhtemel Real Madrid’le resmi sözleşme imzalayan Portekizli Jose Mourinho ise finali adeta oynarmışcasına yaşadı. Sevindi, bağırdı ve öğrencileriyle bütünleşti; Hamit kardeşimin de itiraf ettiği gibi, savaşan takım hakkıyla kupaya uzandı.