In the tabela...

Haberin Devamı ›
Önce inanamamıştım. İnanmaya çalıştım ama, olayı anlamaya çalışıyordum öte yandan da... Sonra düşündüm, işi çözdüm... Ama bu transferin üzerinden çok geçmedi ki, Hollanda’da bir bomba daha patladı...
Evet, Ajax’ın çok tartışılan, çok konuşulan teknik direktörü Henk ten Cate, arkasına bakmadan kapıyı kapamış, bir bavul dolusu İngiliz Pound’u için Chelsea’nin yolunu tutmuştu; Nerdeeen nereye. Türkiye’deki futbolseverler onu MTK’dan tanır. Sonra NAC Breda, Barcelona’da Frank Rijkaard’ın yardımcılığı ve son olarak Ajax. 4 yabancı dil konuşabiliyor kendileri.
Sonra Ronald Koeman; Onun CV’sini futbolun içinde olan herkes bilir. Anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum. O da İspanya’dan gelen teklife nedense “Hayır” diyemedi ve güzel şehir Valencia’nın yolunu tuttu. Kimseyle konuşmadan, aniden ve kuşkusuz Hollanda’nın en iyi organize olmuş, sırtına Philips’e dayamış bir kulübünden ayrılarak...
Bu ikilinin ani hamleleri, Hollanda’nın en köklü iki kulübünden ayrılma şekilleri tartışıla dursun, hemen Türkiye’deki düzen, yurdumuzun teknik direktörleri geldi aklıma. 3 kategoriye ayırıyorum kendilerini. 1-Evde oturup iş bekleyenler. 2-Onu bunu arayıp, meslektaşlarının kuyusunu kazanlar. 3-TV’lerde maç yorumu yapanlar. (Yani kuyu kazma olayını daha profesyonelce becerenler)
Şimdi olaya sürekli amatörce bakıp, sözleşmelerini sadece sözlü olarak yapıp ardından görevlerine son verildikten sonra isyan bayrağını çekenler, TV’de “Türk teknik adamlara şans verilmiyor, değer verilmiyor” açıklamasını yapmamalılar artık!
Peki ne yapacaklar; Kendilerini geliştirecekler! Nasıl geliştiricekler? Dünyaya açılmak için Avrupa’nın dev takımların yanında staj görecekler. Yabancı dil eğitimi alacaklar. Kısacası kendilerine globalleşen futbol dünyasında yer bulmak için boş zamanlarını iyi değerlendirecekler!
Ha bir de, meslektaşlarını kıskanmayacaklar; “İn the tabela” veya “Resultato İmportante” açıklamalarıyla tarihe geçenler hakkında “Türkiye’de başka teknik direktör yok mu!” kesinlikle demeyecekler!...