Arama

Popüler aramalar

Absürt ve eşsiz derbi

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Bizim ‘Klasik’in dünyanın en büyük derbisi oluşu absürt şiddetindendir.
Manasız ama gerçek tansiyonundan. Hiç bir altyapısı olmayan çekişmesinden.
Bu olaylar ve tansiyon bitsin, dünyanın hiçbir yerinde lafı edilmez. Bu yüzden bizim ‘absürt derbi’nin gösterimi, spor kanallarında canlı değil, ana haber bültenlerinde ‘doğudaki bir yerdeki vahşet’ bölümünde olur. Girdiği listeler de futbol listeleri değil ‘soft holigan romantizması’ sıralamalarıdır. Hepi topu, eni boyu budur işte. Fazlası değil.
..Ve kabul etmek gerekir ki futbolun tüm ekonomisi de bu absürtlük üzerine kuruldur.
Pazar akşamı şeyrettiğimiz de bu durumun şanına yakışır bir delilikti.
Tam bir oryantal kaos. Yenilen şampiyon, şampiyon galip gibi seviniyor baksanıza.
Herkes, hem de yabancılar birbirlerini provakasyonla suçluyor.
Şişeler atılıyor her zaman olduğu gibi. Kimin attığı belli değil.
Kaptanlar birbirlerini attırmak için boğuşuyor. Sabri kırmızı gördüğüne bayağı seviniyor.
Volkan ikinci kez takımı öndeyken son dakikalarda anlamsız kırmızı kart görüp kahraman olabiliyor.

Dünyanın en iyi hakemlerinden birisi olan Çakır’ın kafa gidiyor daha en başından. Tavuk gibi koşturuyor çaresiz, darmadağın. 5 sene önce ülkenin centilmenlik simgesi sayılabilecek iki simge, Kocaman ve Taffarel sadece rakibi suçluyor. Ve yenilen şampiyon, şampiyon galip gibi seviniyor. Oyuncular maçtan sonra türlü saçmalıklarla laf atıyor birbirine.
Tam bir oryantal kaos... Tam bir absürt derbi. İşte bu eşsiz delilik bir en büyük ürünümüz.
Eldeki mal bu! Değerini bilin!

Bir Kuyt geçti buralardan

Hiç kuşkusuz Fenebahçe’nin en unutulmaz kahramanlarından birisi olacak Hollandalı.
Özel bir adam. Çünkü hem buz gibi soğukkanlı, hem de kırık kaburgalarla 3 maç çıkaratacak kadar sıcak, ateş gibi...
Pazar akşamının kahramanı oydu. Kaburga acısını bilirim. Adamı felç eder. Nefes alamazsın. Ama o buna rağmen tüm sezon yaptıklarının ötesine geçti. Melo ve Selçuk oyuna giremediyse onun payı herkesten fazla. Akıl almaz bir hücum savunması yaptı. Hücumda alan açtı. Ve daha fazlası. Sadece bir sezonda unutulmazlar arasına girdi. Tıpkı Azizi Pierre gibi. Fenerbahçe’nin Hollandalılardan şansı açık...

Kalede sanki Taffarel var

Webo’nun çaprazdan vuruşundaki ayakta kalış ve reaksiyon. Kuyt’ın direkten dönen topa vuruşunda hemen ayağa kalkış... Sanki Muslera’yı değil Taffarel’i izliyorum.
Muslera Galatasaray’a transfer olmadan önce yükselişte yetenekli bir kaleciydi. Ama bir yol, bir stil arıyordu. Zaman zaman korkunç hatalar yapan, ne yapacağı çok belli olmayan bir 1 numaraydı...

2 yılda dünyanın en iyilerinden biri oldu. Belki de önceden en büyük eksiklerinden olan karşı karşıya pozisyonlarda müthiş bir gelişim gösterdi. Pozisyon alma ve her zaman ayakta kalma konusunda da. Topu oyuna sokma ve arkadan oyunu okumada da olağanüstü bir seviyeye geldi. Taffarel onu çok geliştirdi. Brezilyalı iyi bir öğretmen, Uruguaylı da çok iyi bir öğrenciymiş belli ki! Ancak ne gariptir ki tıpkı Taffarel gibi yan yüksek toplarda sorun yaşıyor. Halbuki boy ve fizik avantajıyla fazlasını yapabilir.

Arena’dan önce Agora lazım

Biber gazı bir silah. Silah da sadece kolluk kuvvetleri tarafından sadece başka ihtimal kalmadığında kullanılır. Ama bizde öyle olmuyor. Eskiden yoldan geçerken copu yerdin, şimdi yoldan geçerken akciğerlerin patlıyor.
Bu konudaki itirazlar haklıdır. Türkiye’nin doğal gerçeğidir ama tepkiye devam etmek gerekir.
Öte yandan mevzunun bir de başka yönü var tabii. Taraftar stadına hoşçakal diyecek. Önceden toplanacaklar eğlenecekler normal olarak. Çoluk çocuk, şenlik istiyor herkes.
Peki nerede olacak bu?
Şehirde gerçek, batılı anlamda bir meydan var mı?
İnsanların toplanacağı bir agora.
1 Mayıs için Kazlıçeşmeye gidin diyorlar. Kazlıçeşme meydan değil ki, çayır. İnek miyiz biz?
Şehirli insan meydanlar ister. Kendisini orada rahat hisseder. Doğal yaşam alanı budur.
Peki nerede toplanacak Beşiktaşlı? Nerede gerçek bir meydan?
Yok...
Çünkü memlekette ancak Rezidans, Arena, AVM yapılıyor Agora değil. Meydan, park boşluk gördün mü binayı dikmek üzere şartlanmış bir şehircilik bu.
Bu şehre bina ve arena değil agoralar lazım.
Tabii insanların toplanmasını istiyorsanız.

Güneş İstanbul’da çalışmalı


Daha önce de dile getirmeye çalıştım. Şenol Güneş ülkenin zirve teknik adamlarından biri. 96’da Avrupa Şampiyonası’na giden Terim’in Milli Takımı’nın harcını hazırlayanların başında geliyordu. O takımda zaman zaman 8 Trabzonsporlu futbolcu oynadı. 2002’de şahsi zirvesini Dünya Kupası’nda yaptı. Sınırlı kadrolarla saygı duyulacak zirve oyunları oynadı sonrasında. Hiç savunma oyunu peşine düşmedi. Hep açık, dengeli, iddialı futbol oynattı. İkinci, hatta üçüncü, hatta kalmamış şanslarını kullananan çok oyuncuyu yeniden ya da ilk defa zirveye çıkarttı. Anlatmaya gerek yok.
Güneş bir Trabzon ve Türkiye efsanesidir.
Kırgın, üzgün ve yorgundur kuşkusuz.
Ama Türkiye’nin onu kenarda tutma lüksü yoktur. Ülkenin Şenol Güneş vizyonuna ihtiyacı var.
Ve Şenol Güneş’in de ekonomik özgürlükle ve oyuncu kaybeder miyim stresi olmadan çalışmaya hakkı var.
Şenol Güneş mutlaka ama mutlaka bu boyutta çalışmalı.
Bunu hem o hak ediyor, hem de Türkiye...

Ferguson döner

Küçük bir kehanet. Bir köşeye yazın... Eğer ciddi bir sağlık sorunu yoksa... Olacağı kalça ameliyatı onu çok zorlamazsa Sir Alex ManU’nun başına çok geçmeden döner. Duramaz...
Ferguson’ın kurduğu sistem kendisinin dediği gibi sadece bir takım değil bir kulüp inşaasıdır kuşkusuz. Ancak %100 ona bağlıdır. Onsuz yürümesi olanak dışıdır. Ne Moyes ne başkası yerini doldurabilir. ManU için çok sancılı bir dönem olacak ve Ferguson’a döneceklerdir. Ama o döndüğünde her şey aynı olur mu? İşte onu bilemem.