Arama

Popüler aramalar

Ah bir dinleseniz

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Annemi kaybettiğimizde 50 yaşındaydı. 6 yıldır, fakirlik içinde yaşanmış, kötü bakımla geçmiş alzeimer felaketini yaşıyorduk hepimiz. Travmatikti. Bitmeyen bir işkence gibi. Ama Saynur hanımı, Sultanımı kaybettiğimizde, kardeşimi teskin edecek bir şeyler bulabilmiştim. İzi hiç gitmeyecekti biliyordum... Yanılmadım... Ama yaramız kapanmasa da bugün hâlâ teskin edici bir şeyler söyleyebiliyorum... Hem kendime, hem kardeşime... Hiç unutmadım, ama başa çıkabiliyorum. 99 depreminde askerdim. Gölcük Donanma’da. O korkunç depremin merkez üssü neredeyse kaldığım yatakhanenin altıydı. 2 dakika boyunca yaşadığımın deprem olduğunu hiç düşünmedim. Kıyametti, emindim. Dünyanın sonu gelmişti. Şans eseri sağ çıktım. Deprem olduğu, depremin nasıl bir şey olduğunu sonra gördüm. Çünkü asıl trajedi aslında sonra başladı. Şişmiş bedenleri tabutlara sığmayan kuzuları, silah arkadaşlarımı, analarına kendi ellerimle teslim etme görevini verdiler bana. O gözü yaşlı analar karşımıza geldiklerinde listede çocuklarının adını bulamamak için dua edişimi hatırlıyorum. Sanki orada yatanların anaları daha sonra gelmeyecekmiş gibi...
İsimleri orada olanları kendi ellerimizle teslim ederken, inanılmaz ama tevekkül içindeki o analara teskin edici bir kaç kelime söyleyebiliyordum.

Peki nasıl oluyordu bu? Sonra anladım. Çünkü dayanışma vardı. Birbirini anlayabilme. Acıyı hissedebilme. Empati... İnanılır gibi değil ama onlar da bizi teskin ediyordu. ‘Geçmiş olsun evladım’ diyorlardı. ‘Allah sizi analarınıza bağışlasın.’ Her seferinde ağlıyordum doğal olarak. Ama acımız azalıyordu. Yazarken dahi bunları anlatmalı mıyım, bilmiyorum... Çünkü biliyorum ki herkesin kendi trajedileri var. Benim olduğu gibi. Herkesin endişeleri, gelecekle, çocuklarıyla ilgili korkuları var. Benim de... Babalar anlar! Çocuğunun burnu aksa ‘onun hastalığını bana ver’ diye içinden haykırmanın ne demek olduğunu bilirler. ‘Allah sıralı ölüm versin’ ne demek, analar, babalar anlar... Ve herkesin kendi felaketleri var... Dayanabildiğin sürece atlatabildiğin yoluna devam edebildiğin küçük kıyametlerin... Kelimelerin tek tedavi olduğu haller. Dinlemenin, anlamanın ilaç olduğu...

15 gündür doğru kelimeleri bulamadığımdan anlatıyorum bunları. 2 yıl sonra Twitter’a girişim, bu anlatma, duyma ve duyurma ihtiyacı içindi. Trajedimizi paylaşmak. Anlatmak. Siyaset benim yapabileceğim bir şey değil, güncel siyasetten hoşlanmam. Hiçbir büyük partiye oy vermem, vermeyeceğim de bundan sonra. Üst düzey eğitimini aldığım bu dalla güncel anlamda ilgilenmeyi sevmem. Ama cumhurbaşkanına, valiye ulaşmaya, içişleri bakanına anlatmaya çalışmaktan başka bir yol bulamıyordum. Çünkü biliyorum ki bu korkunç durumun ilacı da, tedavisi de dayanışma, anlama, anlatma.. Ve asıl önemlisi dinleme ve empati. Olayların başladığı Cuma günü de sadece bu yüzden gittim Gezi Parkı’na. 12 yaşından bu yana maçlar yaptığımız, önündeki PTT’de arkadaşlarla buluştuğumuz Park’a... İnanamadım...

Faizde param yok, faiz ödüyorum ama kazanmıyorum. Yurtdışından hiçbir emir almadım, hayatımda değil illegal kuruluş, okulumun derneği dışında hiçbir yere üye olmadım. Mesleki ve kulüp olarak doğal haklarım olmasına rağmen. Peki neden? Sadece konuşmak için. Daha önce yaşadığım travmaları nasıl atlattığımı bildiğim için. Bu toplum bunu çok kolay atlatabilirdi. Çünkü mesele 3-5 ağaç değildi gerçekten. Daha önemliydi. İletişimin, karşılıklı anlayışının, empatinin kopması, bitmesiydi. Biliyordum, anlatmalıydım. Polislerle de konuştum, otel çalışanlarıyla da, halkla da, taraftarla da. Karmaşasının içinde de kaldım. Otele çıkıp yukarıdan da izledim. Park şenliğe dönünce çocuklarımı da götürdüm. Sadece anlamak ve anlatmak için.

Güleryüzle konuştum. ‘İstifa’ diye bağıranlar da oldu bana. Su ve gaz atan polisler de. Ama denedim kendi çapımda. Çünkü biliyordum ki, dayanışma olmazsa, insanlar birbirlerini, siyasiler tüm halkı dinlemezse olmaz. Ortam şiddete kalır. Maalesef kaldı. Ama sorumlusu o parktaki halk değil. Asla değil! Maalesef dinlemediler. Başta taraftar ve sonra halk bundan sokağa döküldü. İlk elden şahidiyim. Ucunda ölüm de olsa söylerim. İnsanlar terörize edildi. Oradaki herkes... Dinlemediler insanları. Eğer bir oyun, bir mihrak varsa bizzat onları terörüze edenler, yok sayanlar, dinlemeyenlerdir. Hakaret edenlerdir onlara...

Halbuki daha 3. gün ‘mesaj alınmıştı’r demişti Cumhur’un başı. Sadece bu bile yeterdi. Araya şiddet girdi sonra. Normal olarak. Vandalizm de. Çünkü empati artık yoktu. Ben de sinirlendim, bazıları eline kendisine atılanları alıp geri fırlattı. İş kontrolden çıktı. 4 can gitti, binlerce insan yaralandı. Gözaltılar başladı. Biliyorum ki devam edecek. Ama bu işi çözmeyecek.. Ve ne acı ki, bugün, 15 gün sonra şimdi ağaç dikiyorlar parka. Olmuyor. Ayıp oluyor. Dalga geçmeyin insanlarla.

Toplumu ortasından bıcak gibi kesmeye siyaset denmez. Benimkiler 1 milyon, seninkiler 100 binle yapılmaz bu iş. Duygunun, hissiyatın sayısı olmaz. Dayanışmanın, dinlemenin, bir olmaya çalışmanın da santimi, metresi, değeri ölçülmez. Geriye, karşı fikirde 1 kişi bile kalsa ona da halk denir, marjinal değil. Ve aslında marjinal olmak suç değildir. Farklı, uçta olmaktır, illegal olmak değil...

Demokrasi çoğunluk için icat edilmemiştir. Çoğunluk hep galiptir zaten. Demokrasi, geriye bir kişi bile kalsa onun konuşma, siyaset yapma, propaganda yapma hakkının garanti altına alınması demektir. Özetle, aslında demokrasi marjinaller içindir çoğunluk için değil. Bunu 15 gün boyunca anlamak istemediler. Halbuki ‘mesaj alındı’ bile yeterdi. Umudum çok az olsa da inşallah bundan sonra anlarlar... Bu yazı yazılırken içeride tutulan taraftarların ve diğerlerinin de ne suç işledikleri hemen açıklanır umarım. Neymiş onları organize suç örgütünden içeri alan suç, bilmeliyiz. Bize söylemelisiniz. Ben çoğunun masum olduklarını, sözü dinlenmediği için sokağa dökülmüş, terörize edilmiş insanlar olduklarını biliyorum. Umarım siz de onları dinleyip ikna olabilirsiniz. Umarım empati gelir artık bu ülkeye.. Ve her şey düzelir. Dinlemeye başladığınızda hayat sizin için de kolay olacak biliyorum. Yaşadım, eminim.