Kişileri camiadan ayıramazsınız

Burada altını çizmek istediğim konuysa şu an toplumda şike ve cezalandırılması konusundaki yaygın bir bakış açısıyla alakalı.
O kadar yaygın ve kabul edilmiş durumdaki son olarak Başbakan Erdoğan tarafından dahi dile getirildi. Hem de UEFA Kongresi’nde.
Bu yaklaşım nedir?
Eğer X takımını yöneten(ler) şike veya teşviğe karışmışsa, sadece bu kişi(ler) cezalandırılsın, kulüplere camialara ceza verilmesin...
İlk bakışta mantıklı duruyor değil mi?
Peki ya şöyle düşünürsek!
Bir CEO, ya da şirket üst düzey yöneticisi bir ihaleye hile karıştırırsa ne olur? Tüzel kişiliği karıştırmayalım ihale o şekliyle kalsın, sadece bu yönetici ceza alsın denilebilir mi?
Pratikte olacak şudur. İhaleye fesat karıştıran kişi ceza alır, ihale iptal edilir, ya da sonraki en iyi teklifi verene bırakılır. Ve hatta genellikle o şirket kara listeye alınır.
Kimse bu şirkette ekmek yiyen binlerce insan ve aileleri var. Şirkete ceza vermeyelim demez.
Bir futbol kulübünün yöneticileri de eğer kulübe haksız kazanç sağlayacak işler yaparlarsa 3 türlü ceza verilir.
Bunların en ağırı ve en etkiniyse kişileri camianın gözünde zor duruma düşürecek olandır. Yani kulübe verilecek cezalar. Çünkü yöneticiler ilk önce kendi şirketlerine, hissedarlarına, camialarına karşı sorumludurlar. Onlara yetki herkes adına verilir. Yetkinin karşılığı da ödevler vardır.
Dolayısıyla yöneticilerin işlediği suçlar, onu seçenleri de bağlar.
Hatta eğer bahis vs. gibi şahsi çıkar sağlayacak bir iş yapılmamışsa hapis cezası gereksizdir. Çünkü bir yönetici için en büyük ceza ait olduğu camianın kendisi yüzünden cezalandırılmasıdır.
Kişilerin yaptığı camiaları bağlar. İyi günde kötü günde. İyi işte kötü işte...
Suçun şahsiliği ilkesi ise bambaşka bir şeydir. Karıştırmamak gerekir...
Haberin Devamı ›
Lüks tüketim
Haberin Devamı ›
Fikret Orman gelenekçi kanada daha yakın.
Tam muhafazakar değilse de yeni muhafazakar denebilir.
Onu bekleyen çok fazla sorun var.
Hepsi çözülebilir... Zaman alır, ama çözülür. Borçlar ödenir, stat yapılır vs.
Bu yolda karşılaşılacak bir dolu engel de olacaktır ama onlar da aşılır.
Onu en çok uğraştıracak olan ise alışkanlıkların en kötüsü. Modern zaman çılgınlığı: Lüks tüketim.
Serdar Bilgili’yle başlayıp Demirören yönetiminde zirveyi bulan bu alışkanlıktan Beşiktaşlılar’ı nasıl kurtaracağını merak ediyorum en çok. Her transfer döneminde havaalanını hınca hınç doldurmaya alışmış yeni bir taraftar jenerasyonu var artık. Kolay beğenmeyen, isim isteyen.
Bugün tribünde olanların yarısı bu tüketim çılgınlığı dışında bir şey bilmiyor.
Geri kalanlar Seba dönemini hatırlıyor belki ama sadece bir nostalji olarak.
Üstelik ne Beşiktaş artık o eski Beşiktaş, ne de Türkiye eski Türkiye...
Yani Beşiktaş altyapısı ne o kadar üretken, ne de artık Şifo Mehmetler, Ertuğrullar üreten bir Anadolu var...
Bütün sorunlar çözülür. Hepsi için çözüm var. Ama bu korkunç alışkanlıktan kurtulmanın çözümü ne? İşte en çok bunu merak ediyorum.
Futbola kadın cezası
Bu senenin saçmalıkları herhalde say say bitmez...
TFF Başkanı’na Beşiktaş Kulübü’nün 103 milyon TL borcu olması,
Şike davasına rağmen ligin hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi,
Play-Off...
Beşiktaş ve Trabzonspor’un 2 günde bir maç yapması...
Puanların nedense ikiye bölünmesi, üçe bölünmemesi, ya da 2’yle çarpılmaması
Buçukların yukarı tamamlanması vs.
Bitmiyor.
Ama en vahimi her hafta yazdığım gibi kadınların cezalı maçlarda ücretsiz olarak maçlara alınması ve ülkenin bununla gurur duyması var.
Açık bir cinsiyet ayrımcılığı ve anayasal ihlale, bir tek hukukçunun dahi ses çıkarmayışı var.
Kadınların da cezalı maçta küfür etmeleri ama ceza almamaları var. Yani kadının cezai ehliyeti yokmuş gibi davranılması var...
Sezon başında kombine almış kadınların hakkının yenilmesi var.
Bitmiyor.
Misal kızını maça götürmek isteyen bir babanın veli olarak maça girememesi var!
Var oğlu var. Pardon! Var kızı var!