Meğer planları yokmuş

Geçtiğimiz dönem Beşiktaş yönetimi açısından bize şunu gösterdi:
Haberin Devamı ›
Hiçbir planları yokmuş.
Bu bir kriz yönetimi değilmiş.
Sadece krizle gelen bir yönetimmiş.
Zira önce İbrahim Altınsay’a geleceği kurma görevi verdiler önce. Ardından Eriksson’dan Rangnick’e Zico’ya kadar herkese gidildi.
Altınsay ayrıldı sonra. Rıza Çalımbay’la kesin olarak anlaşıldı. Ama Mecnun Odyakmaz izin vermeyince iş yattı.
Ersun Yanal düşünüldü, araştırıldı. Ertuğrul Sağlam da. Mehmet Özdilek de...
BJK TV, Mustafa Denizli’yle anlaşıldığını açıkladı. Olmadı. Ve son ana kadar Samet Aybaba mı filanca mı diye soruyolardı hâlâ!
Bunlar medya dedikodusu değil. Gerçekler...
Yalın sonuç nedir?
Altınsay’la başlayıp Aybaba’yla biten bir macera. Futbolda birbirinden bu kadar uzak, birbirine bu kadar zıt iki anlayış olmaz. Biri iyi diğeri kötü değil sadece zıt... Bu plansızlığın göstergesidir.
Halbuki beklenen başkaydı. Modern futbol yönetimiydi.
Onlar futbola misal şöyle yön verir:
1-Bütçe belirler.
2-Oyun tarzını belirler.
3-Oyuncu kaynağını belirler.
4-Kadro çalışmalarını yapar.
5-Buna göre teknik kadroyu belirler.
Haberin Devamı ›
Eğer altyapı üretiminiz ve oturmuş bir kadronuz yoksa... Ve bu şartlarda hiçbir şey belli olmadan teknik kadro belirlerseniz, her teknik kadro oyuncu kadrosunu baştan aşağı yeniler. Zaten Beşiktaş’ın Lucescu’dan sonra yaşadığı sıkıntı da budur. Her teknik direktörün baştan aşağı kadro yenilemesinden kaynaklanan korkunç borç yumağı.
Bugün geldiğimiz noktaysa şu:
Tüm plansızlığın sonunda istekler ya da planlamayla değil zorlayıcı şartlar eğrisini doğrusuna getirdi. Şartlar ölçüsünde Samet Aybaba doğru birkaç tercihin başında geliyordu başından beri. Öyle oldu.
Şimdi Samet Aybaba’nın ne yapacağı önemli. Kadro yenilenecek. Oyuncu yollamanın maliyeti bile korkunç olabilir. Beşiktaş’ın özüne dönmesi ama bunu yaparken de açık fikirli olması lazım. Misal “Büyük takımlar tek santrforla oynamaz” ve “Kaptan yerli olmalıdır” önermeleri gereksiz bir tutuculuk içeriyor. Aybaba daha açık fikirli olabilirse başarır. Kuşkum yok.
Bize kaos lazım
Abdullah Avcı şanslı. Herhalde bundan ideal bir seri başı bulunamazdı. Müthiş hücum gücünü sıfırlayan korkunç bir savunma hattı var Hollanda’nın. Robben, Van Persie, Sneijder, Van der Vaart gibi olağanüstü oyunculara servis yapamayan, onları sürekli bir tedirginliğe mahkum eden bir savunma. Bu savunmayı sağlamlaştırmak için De Jong ve Van Bommel’i 4-2-3-1’in önüne koyduğunuzda hücum etkinliğini azaltan bir yapı. Üzerine büyük bir soyunma odası bunalımı.
Hollanda değişmek zorunda. Bu kadar kısa zamanda bunu nasıl yaparlar bilmiyorum...
Öte yandan bizzat Abdulah Avcı’nın 10 yıldır gördüğümüz en iyi stoper dediği Ömer Toprak var bizim savunmamızda. (Son 10 yılda 2 büyük turnuvada yarı final oynadığımızı unutmayalım) 4-2-3-1’in 2’lisinde ise yine Avcı’nın ifadesiyle 1 numaralı tercih Selçuk İnan.
Topal, Emre ve Nuri’yle derinlik gayet iyi. 3’ün göbeğinde aslında sırtını çizgiye verdiğinde çok daha rahat oynayan Arda ilk tercih. Atletico deneyimi Arda’yı 360 derecede oynayabilme kapısından geçirmiş belli ki...
Türkiye’nin temel sıkıntısı yine Avcı’nın anlattıklarından çıkardığım kadarıyla santrfor havuzunun darlığı. Burak Yılmaz’ın olağanüstü performansı bir yana, kafa golü yok. Harika bir koşucu ama sırtı dönük oyunda hala gelişmesi gerekiyor. Mustafa’nın tedirginliğini tedavi etmek ise artık Samet Aybaba’ya düşüyor. Buraya kadar her şey yolunda.
Temel sorun ise oyunun dizilişi ya da oyuncu tercihleri değil... Felsefesi!
Haberin Devamı ›
Türkiye pas oyunu oynarken hiç başaramadı bugüne kadar. Avcı bunun peşinde. Halbuki U-17’den bu yana bunu yapamadı.
Biz rakibi bozan ve hızla kaleye yönlenen oyunlarda başarılıyız. Avcı da İBB’de bunu yaptı. Portekiz maçında da.
Bundan şaşmamak, bu oyunu yükseltmek lazım.
Her ulusun bir karakteri var.
Bize de bu uyuyor.
Bunun peşinde olmak en iyisi...
Bunca deneme ve yılların ortaya koyduğu gerçekle barışmak lazım...
Türk futbolu düzenle değil kaosla yükselir.
Sarı değil kırmızı
Futboldaki bir sonraki değişim kartlarda olmalı. Arkadan ve önden yatarak yapılan her türlü rakibe hareket kırmızı karta yol açmalı. Sertliğe bakılmamalı. Futbol ayakla ve ayakta oynanan bir spordur. Eğer yatıyorsan topa vur. Vuramayıyorsan güle güle.
Rakibi her şartta çekmek de aynı şekilde cezalandırılmalı. Ne yatarak rakibe vurmak ne de rakibi arkadan çekmek oynunun bir parçasıdır. “Yanında bir adam var. O yetişir mi yetişmez mi?” testi saçmadır.
Boateng 3 metre geride de olsa her rakibe yetişiyor. Messi 3 metre geride de olsa her rakibe fark atıyor. Peki yetişir mi yetişmez mi tespiti kime göre yapılıyor? Bunların hepsi kırmızı olmalı.
Haberin Devamı ›
İnönü parça parça
Stat sorununun çözümü mevcut şartlarda belli. Proje inşaatın parça parça yapılmasına uygun şekilde yenilenmeli. Fenerbahçe Stadı’nda olduğu gibi. Beşiktaş’ı mahallesinden çıkarırsanız asla eskisi gibi olmayabilir.
“Nerede oynayacağız” diye düşünmeye gerek yok.
İnönü’yü aslına uygun şekilde yeniden inşa etmek ve onarmak için yöntem bu olmalı.
Kuru köfte, yalancı dolma
Bir ağaç değil bir çalı bile kaybedecek hali yok bu ülkenin. Kimsenin çayırda ormanda mangal yapmaya hakkı yok. Mangal sadece bu iş için ayrılmış yerlerde yakılmalı, bahçeler dışında.
Şehr-i İstanbul’da eskiden piknikte kuru köfte, yalancı dolma yenirdi. Yeniden öyle olmalı.
Benim ormanımda bizim ormanlarımızda kimsenin ne amaçla olursa olsun ateş yakmaya hakkı yok.
Zeytinburnu sahili boyunca mangal yakanlara da teessüflerimi bildirmek isterim ayrıca.
Hiç kimse sizin dumanınızı, kokunuzu çekmek zorunda değil.
Belediye hemen yasaklamalı bu rezilliği...
Son not: İlk kez bir reklam. Beğeneceksiniz... http://www.youtube.com/watch?v=UUKzkBo-cH8