Arama

Popüler aramalar

Özdilek hak etti

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

İlk yarıda iki taraf arasındaki ilk önemli fark Diarra ve Assiati’nin adam geçebilmeleri oldu. Fenerbahçe’nin 4 hücumcusu ne dripling, ne verkaçla ne de topsuz koşularla arkaya kaçabildi. Topla çok yavaş oynadılar.
Bunları yapamayan bir takımın önündeki diğer bir seçenekse misal iki kanat bekini çizgiye indirme olabilir. Ancak onlar da hep erken doldurmaya giriştiler.

Antalya’yı daha iyi yapan bir başka etken ise İbrahim ve Murat’ın öne doğru oynayabilmesine karşın Selçuk ve Cristian’ın gezinmeleri oldu.

Antalya orta göbeği, maçın başında, oyunu geride kabul ettiklerinde iyi bir kontratak kaynağı olabildi. Ardından 35’ten sonra oyunu rakip alana yıktıklarında ise iyi bir pas durağı. Ve 4 pozisyondan 2 gol çıkarıp, duran top dışında pozisyon vermeden soyunma odasına gittiler.

Döndüklerinde sürpriz bir stratejileri vardı. Rakibin durumu ve yorgunluğundan mı yoksa aşırı güvenden mi bilinmez ilk yarının sonundaki kalabalık hücumu daha da kalabalıklaştırdılar.

Fenerbahçe ise kendi yarı sahasından en iyi performansın sahibi Sow’a uzun yerden paslar atarak, direkt bir oyun oynamaya başladı. Gökhan’ı merkeze yaklaştırdılar. Sona doğru da Hasan Ali’yi çıkarıp Salih’i oyuna alarak gerideki pas kaynaklarının sayısını artırdılar. Topu hızlı bir şekilde rakip ceza alanı önüne yolladalılar. Golü buldular. Zaman zaman bu akınların sonunda kalabalık olarak oraya yığıldılar. Ancak Sow kale çevresinde yardımcı bulamadı. Yine organizasyonları yoktu. Yine adam geçemiyorlardı. Doğrusu karambol arıyorlardı.

Ve 80’de aldıkları erken ve saçma riske Salih de gereksiz bir risk ekleyip topu kaptırınca Antalya maçı kopardı.

Bunu çok erken de yapabilirlerdi ve sonuna kadar da hak etmişlerdi kuşkusuz. Mehmet Özdilek’i 5 sezonda da gelse bu olgun ve dinç futbol için kutlamalı.

*******************************************

Burak “Yılmaz”


49 maçta 38 gol 10 asistin ardından bir başka büyüğe transfer olup, 14 maçta 7 gol 2 asistle yola devam etmek. Az şey mi? Değil.

Peki geçen yıl 60 gol atıp bu seneye 15 golle başlasaydı, Burak Yılmaz tartışması biter miydi? Yine hayır. Burak bununla yaşamayı sanırım öğrendi.

Beşiktaş, Eskişehir ve Fenerbahçe’de isteneni veremeyen potansiyel oyuncu etiketi onun hep üzerinde olacak. 5 yıl daha Türkiye’de gol kralı olsa, yine tatmin edemeyecek tam olarak. Hiçbir maça oynadığı takımın asıl santrforu gücü olarak çıkmayacak.

Her maçta kendisini yeniden ispat etmek zorunda kalacak. Biz basına, taraftara hatta teknik direktörüne ve takım arkadaşlarına. Burak böyle bir kaderle oynamaya alıştı gibi. Ve bundan bir fayda çıkarmayı da öğrendi. Belki de aslında onu motive eden de bu... Her zaman tartışılan ve tartışılacak adam olmak.
Bu insanı dinç tutar.

Burak Yılmaz’ın besini de bu zaten. Her seferinde, her maçta kendisini yeniden ispat etmek zorunda olmak. Burak artık “Yılmaz” Biz tartışmaya devam edelim.

**************************************************

Acaba bakan ne diyecek?

Protesto haktır.
Hele de politika yapmaya karar vermişseniz protesto edilmeyi de göze alırsınız. Normal demokrasilerde politika yapıp protesto edilmemiş bir tek kişi dahi bulamazsınız.

Çünkü demokrasi sanılanın aksine çoğunluğun yönetimi değildir. Geriye bir kişi bile kalsa onun hakkını savunabilme garantidir. Ve protesto da bunun içindedir.

Öte yandan “uluslararası bir organizasyonda yerel bir meselenin protesto edilmesinin ne anlamı var?” diye de sorabilirsiniz. Bu da en az protesto edenin hakkı kadar haktır.

Ancak hepsinden önemlisi şudur:

Dünyanın her yerinde sokakta rahat yürüyemeyecek kadar ünlü iki zirve sporcunun finalinde yerel bir yöneticinin konuşma yapmasının manası nedir?

O salonda protesto edenin de onları protesto edenin de yaptıkları haklarıdır.

Peki bakanın konuşma yapaması hak mıdır?

Bu olağanüstü sporcuların yanında bir bakanın söyleceği ne olabilir?

Kimse kusura bakmasın.

Ödül töreninde bakanın ne diyeceğini merak eden yerli yabancı bir kişi bulun, ben de konuşma yapmasının hakkı olduğuna ikna olayım.