Peki ya takım antrenörü?

Haberin Devamı ›
Aykut Kocaman’ın bu konudaki isteği ve umutsuzluğu haklıdır. Ancak iyi açılması gereken bir istektir bu. Öncelikle şunu unutmamak gerekir. Profesyonel futbolun iki ana unsuru vardır: Oyuncular ve seyirciler... Geri kalan herkes yan unsurdur. Antrenörler de dahil olmak üzere. Tüm planlama ve idare yöneticiler, antrenörler, profesyonel yöneticiler ve hatta basın tarafından yapılır ama ana unsur sadece bu ikisidir.
Antrenör takımının gerekliliklerini bunun ışığında değerlendirmek gerekir.
Açmak gerekirse bu durumda 2 karmaşık temel konu sözkonusudur.
A-Saha içinde futbolun planlaması.
1-Kadro mühendisliği
2-Oyun yapısı (formasyon planlaması)
3-Strateji tercihleri.
B-İnsan idaresi
1-İstenen zihinsel durumdaki oyuncuların tercihi (Kişisel hedeflerin toplu hedefe uygunluğu)
2-Hiyerarşik yapı
3-Psikoloji yönetimi
Kocaman’ın arzu ettiği ama sonunda umutsuzluğunu dile getirdiği bu şartlarda her şeyi yalnız başına halletmesi beklenemez tabi ancak kendisinin ne kadar başarılı olduğunu da sorgulamak şart.
A- Fenerbahçe büyük teknik direktörlerden bir şey alamadı, alamayacak da. İhtiyacı Fenerbahçe’yle büyümek isteyen, bu açlığı olan bir teknik adamdır. Kocaman bu tanıma uyan ender isimlerden biri.
Peki Aykut Hoca futbol planlamasında başarılı mı? Türkiye’ye önerdiği futbolu 3. sezonunda uygulayabiliyor mu? Pas oyununa uygun bir kadro oluşturabildi mi? Büyük bir harcamayla tüm takımı değiştirmesine rağmen oyunculardan kaçını istediği formda tutabiliyor?
1 ve 2- Fenerbahçe’nin, formasyonu olan 4-2-3-1’e uygun bir orta saha ekibi olduğunu söylemek mümkün değil. Bir mühendislik hatası var. Dolayısıyla formasyon sorunu da.
3-Starteji tercihleri daha dengeli oynanan Avrupa maçlarının bazılarında sorun çıkarmıyor. (AEL deplasmanı ve 2 Marsilya maçı ise farklı.)
İBB ya da Antalya maçında olduğu gibi oyun merkezinin çok geride oluşu pozisyon zenginliğini sıfırlıyor. Risk almaya başladığında ise savunma açık veriyor. Yani antrenör takımı tamam da. Takımın antrenörü de önemli. Değil mi?
B- Aykut Kocaman haklı olarak efsane olduğu takımından herkesi üzen bir şekilde yollanmıştı. Ali Şen’in kendisiyle hiç konuşmadığından, hiç ilişkileri olmadığından şikayet etti. Sakarya Grubu’nun lideri olduğu suçlaması yapıştı sırtına. Haksızlığa uğradı. Bunları yaşayan çok şey bilir. Kocaman da neyin doğru neyin yanlış olduğunu hepimizden iyi bilir...
Dolayısıyla ben, Stoch’un ya da Alex’in tepkilerini tahmin edemezdim. Ama Kocaman etmeliydi. Antrenör takımının antrenörü bunları bilmeli tahmin etmelidir.
İnsanlar Alex’i bir efsane olarak görüyor. Ancak 3 lig finali de kaybetti. Asla gerçek bir kazanan olamadı Denizli’ye, Bursa’ya ve nihayet geçen sene Galatasaray’a.
Stoch ise zaten bu takımın vazgeçilmezi hiç olamadı. Bu oyunculardan bu kadar darbe yeniyorsa ortada bir psikoloji yönetimi zaafı var demektir. Bakın. Geçen sene Aykut Kocaman bu takımı ayakta tutan bir numaralı unsurdur. Hep yarışın içinde kalabilmiştir. Gerçek bir baskıya dayanmaktadır. Görevinden ayrılması Fenerbahçe’yi felakete götürür. Sadece tek bir alternatifi vardır. Onun da göreve gelmesi olanaksız olduğundan hali hazırda önümüzdeki dönemde alternatifsizdir.
Ve eğer bu hafta Terim 4-2-4 veya 4-3-3’le karşısına çıkarsa Arena’daki maçın da favorisidir. Ancak yukarıdakiler de gerçektir.
Kocaman, bir antrenör takımı istemekte haklıdır. Ama bu takımın antrenörünün başarması gereken bir dolu şeyi de başarmaktan en azından şmdilik uzaktadır.
Saha içinde kalmaz
Bülent Korkmaz kadro dışı kaldığı sene UEFA Finali’nde kolu çıkıkken kupayı kaldırdı. Bu bile başlı başına bir Hollywood hikayesidir. Ancak onunla ilgili en çok söylenen sözlerden biri de “saha içinde farklı dışında farklı”dır. Hırçın, sert ve acımasızdı. Saha dışında gördüğünüzdeyse hayranlık duyacağınız bir centilmen. Toplum bunu büyük ölçüde kabul etmiştir. Ancak artık durum farklı. Teknik direktör için “sahada olan sahada kalır” denemez. Teknik direktör ter akıtmaz, forma giymez. Bir oyuncuyla kavga ederse, “Bana yakışmadı özür dilerim” der. Hoca bunun asla kabul görmeyeceğini bilmeli.
Mahkeme, tımarhane, askeriye
Engelli maçında çıkan olaylardan sonra kimse elini kolunu sallayarak evine gidememeli. Ya mahkemeye çıkmalı. Ya psikolojik tedaviye girmeli. Ya da enerjisini boşaltsın diye askere alınmalı. Hangi renge gönül verdiğiniz önemli değil. Siz bu adamlarla aynı takımda mısınız? Ona karar verin... Eğer öyleyse size de aynı üç yeri tavsiye ederim.
Bunlar değişmeli
- Kaleciye altı pasta dokunulmazlık verilmesi saçma. Hareket faulse herkese faul, değilse kimseye olmamalı.
- Kaleciyi penaltıda tam çizgide tutmak imkansız. Altı pas içinde kesin özgürlükleri olmalı. Vurana da her türlü şaşırtma hakkı tanınmalı.
- Ceza sahası içinde son adama yapılan kırmızı kart olmamalı. Zaten yüzde 90 gol. İkinci cezaya ihtiyaç yok.
- Kaleci değişikliği 3 değişiklikten ayrı olmalı. Sakatlık veya kırmızıda hak dolsa da kaleci oyuna alınabilmeli.
- Deplasmanda atılan gol avantajı kalkmalı. En azından uzatmada...
- Kaleciden ya da direkten dönen top ofsayt olmamalı. Zaten şut çekmiş adam, planlı bir pas yok.