Arama

Popüler aramalar

Seyirci değil koltuk sayıyoruz

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Bizde öyle değil...
Mesleğe başladığım dönemde basın tribününde bir TSYD görevlisi dolaşır ve maçı kaç kişinin izlediğini muhabirlere bildirdi (Bugün de bazı statlarda bu uygulama az da olsa devam ediyor). Maçın yıldız tablosunun tepesinde bu sayı yer alırdı. Skor kadar önemliydi maça gelen insan sayısı. Bizim jenerasyon oraya bakar takımıyla seyircisiyle gururlanırdı.
Artık öyle değil...
Gazetelerde, TV’lerde haber değil seyirci sayısı. TFF duyurmuyor. Kulüpler de...
Yıl sonunda nasıl oluyorsa bir toplam seyirci sayısı çıkıyor bazı yerlerde. Bazı maçların 21.000, 11.000 gibi üç sıfırlı sayılarda seyirciye oynandığı bilgileriyse raporların güvenilirliği konusunda ciddi soru işareti doğuruyor doğal olarak.

Aynı şekilde bir başka kaynağı meçhul sayıya göre Süper Lig geçen yıl %60,6 doluluk oranıyla bitmiş. 13 bin ortalamayla maçlar oynanmış. Bundesliga, Eredivisie ve Premier Lig gibi %90’ın üzerine çıkan oranlara Avrupa’da yaklaşan yok tamam...
Ama bizim şişirilmiş rakamlar dahi İngiltere Championship’i yakalayamıyor.

Sorun var.
Çok katmanlı bir sorun hatta.
-Seyirci olmaması sorun. Ama orada değiliz.
-Buna çözüm bulunamaması noktasında da değiliz.
-Hatta bunun bir sorun olarak görülmemesi noktasında da değiliz.
-Seyirci rakamlarına bakmıyor olmamız da değil sorun...
-Sorun neredeyse seyirci istenmiyor oluşu...
Maalesef...

Sadece İddaa ve TV gelirlerine angaje olmuş, statlarını Fenerbahçe ve şimdi de Beşiktaş gibi istisnalar dışında devlete yaptıran kulüplerin çoğunluğu seyirci gelmemesi durumunu önemsemiyor demiyorum. Çoğu neredeyse gelmesinler istiyor.
Ve bu sıkıntı sektörü balon haline getirmişken bir de üzerine elektronik bilet uygulaması dayatılıyor.
Sorun o değil ki!
Sorun seyircinin statları istisnalar dışında terk etmiş olması. Maça gitmenin bir keyif değil, bir eziyet, bir fedakarlık olarak görülüyor oluşu. Cefa çekmek maça gitmek... Sefa sürmek keyif almak değil...

Spor artık bir TV şovudur kuşkusuz.
Ama ülkede maçların özetlerinin de satışı olmuyor.
Futbol sadece evinde Lig TV olanlar için var. Devlet sübvansiyonuyla şişirilmiş bir ekonomi.
Ve yerinde seyredilmiyor.
Ve bu kimsenin umurunda değil.
Ve durumu daha da zorlaştırmak için her şey yapılıyor.
Çünkü gerçek değil...
Çünkü balon...
Ve bundan herkes mutlu.

Peki buna gerçek bir sektör denilebilir mi?
Erciyes-Fenerbahçe maçını kaç kişinin izlediğine dair bir sayı arayın basında, TFF sitesinde vs. Bulmak kolay değil.

Bir kaç yerde 32.846 sayısı var.
Bu tabii ki stadın kapasitesi, seyirci sayısı değil.
Ama işte memlekette umursanan sadece bu olunca, o sayıyı oraya yazmak da mantıklı oluyor.
Tamamen inşaat üzerine inşa edilmiş bir toplumda koltuk sayısı sayılır doğal olarak...
Oturanlar değil...

Doldurmayanı almayın

Bir spor kulübü yönetiminin başarısı nasıl anlaşılır?
-Sürdürülebilir bir başarı performansıyla.
-Ve bunu pazarlamakla.

İlki zaten hikaye. Ülkenin en çok övülen başkanı İlhan Cavcav’ın kasası dolu ama santrfor almıyor. Anlı şanlı Gençler altyapısından oraya oyuncu da çıkmıyor.
Ardından 10 yıl görevde kalacak dediği Diyadin’i yolluyor 2 hafta sonra...
Ya pazarlama...
Ülkede sürekli stadını dolurabilen ve bunun karşılığında para kazanabilen 3 takım var.
Ama bu korkunç başarısızlıklar yıllık 30 trilyon ortalama gelirle ödüllendiriliyor. Ziraat Bankası, Spor Toto, TRT ve Digitürk’le, yani devlet kaynaklarıyla.
Yani başarısız oldukları için devlet sübvansiyonu veriliyor. O paralar 5 büyük ligde 300 bin TL etmeyecek oyunculara milyonlar verilerek çarçur ediliyor.
Hep ödül, hiç ceza yok. Bunun adı yasal yağma.
Ama bakarsan herkes namuslu...
Peki statta %20 doluluk ortalaması ile oynayan kulübün maçı neden naklen yayınlanıyor? Neden İddaa’dan para alıyorlar?
Müşteri yaratamayana, ürün ve hizmet üretemeyene destek verilir mi?
Hem de devlet eliyle.
Bu hangi ekonomik doktrinle açıklanabilir.
Açıklanabilir mi?
Naçizane bir öneri:
Maçı %60 oranında doldurmayanların maçlarını TV’de yayınlamayın. Devamı halinde İddaa bülteninden de çıkarın. Bakalım o zaman pazarlayabiliyorlar mı?
Yapamıyorlarsa zaten güle güle...
Yapıyorlarsa ne ala...